İş adamı ve eski Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan, 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve eski Başbakanlardan Sayın Ahmed Davudoğlu yakında bir parti kuracaklar ve bu sebeple Ali Babacan AK Parti kurucu üyeliğinden istifa etmiştir.
Bunun üzerine Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Zirve Toplantısı için gittiği iki günlük Bosna Hersek ziyaretinden geçen hafta Salı günü dönen Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, uçaktaki gazetecilere, Yeni parti kurmak için çalışmalarını yürüten Sayın Ali Babacan, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'yla ilgili şöyle dedi: “Bu ümmeti parçalamaya hakkınız yoktur”
Aynı ifadeyi Sayın Erdoğan, Refah Partisinden istifa edip yeni bir parti kuracağı anlaşılınca Başbakanlık yapmış merhum Hocamız Prof. Dr. Necmettin Erbakan aynı sözü Sayın Erdoğan’a söyledi: “ Gelin bu ümmeti parçalamayın”
Demek ki tarih tekerrür ediyor! İleride belki Sayın Ali Babacan gibi biri Ali Babacan’ın partisinden ayrılıp yeni bir parti kurmak isteyene aynı tarihi sözü Sayın Babacan da ona söyleyecektir. “Bu ümmeti parçalamaya hakkınız yoktur”
Bu üzücü sözün tekrar söylenmemesi için ümmet kavramının iyi anlaşılması ve gereğine göre hareket edilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi vasat (örnek) bir ümmet yaptık.” (Bakara:143)
Elmalılı bu ayetin tefsirinde şöyle der: “ Ey Muhammed ümmeti! Sizi işte böyle bir doğru yola hidayet etmek suretiyle Biz sizi vasat (orta), merkez ve her tarafı denk, mutedil, uyumlu, ılımlı ve hayırlı bir ümmet yaptık ki siz diğer insanlar üzerine sözlü olarak veya fiilen veya halen adil bir şahit ve örnek alınacak kimseler olasınız.”
Diyanete ait Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri isimli tefsirde ise bu ayeti kerime şu şekilde yorumlanmaktadır:” Vasat ümmet, “ifrat ve tefritlerden korunarak inancında, ahlâkında, her türlü tutum ve davranışlarında doğruluk, dürüstlük ve adalet çizgisinde kalmayı başaran dengeli, sağduyulu, ölçülü, insaflı ve uyumlu nesil, toplum” anlamına gelir. Buradaki “vasat” kelimesi, “hem maddî ve bedensel tutkulara kapılmaktan, zevk ve sefahate dalmaktan hem de bedensel ve dünyevî ihtiyaçları büsbütün reddederek bir tür ruhbanlık hayatına kendini kaptırmaktan korunan” şeklinde de açıklanmıştır. İslâm’dan önceki dönemlerde genellikle Yahudiler ve müşrik Araplar gibi bazı toplumlar maneviyattan büsbütün uzaklaşarak dünyevileşmişler, materyalist bir hayat anlayışına sapmışlardı. Hıristiyanlar, Mecusiler ve çeşitli Hint tarikatlarına mensup olanlar gibi bazı topluluklar da dünyevî ve bedensel lezzetlere büsbütün sırt çevirerek kendilerini koyu bir ruhaniyete kaptırmışlardı. İşte İslâm dini bütün bu aşırılıkları reddederek ılımlı ve dengeli bir din ve dünya anlayışı getirdi; bu anlayışa uygun bir toplum yapısı gerçekleştirdi.”
Bu iki yorumdan anlaşıldığı gibi ümmet, her alanda örnek, ifrat ve tefritten uzak ölçülü mutedil ve adil millet demektir.
Bir parti, bu çerçevede teşkilatlanır ve bu çerçevede hareket edecek olursa yeni partiler kurulsa bile bir sonuç elde edemezler. AK Parti bu çerçevede mi? Parti kendini sorgulamalı, sağduyu ile sorgularsa kendisinin hangi noktada olduğunu görür. Parti kendini bu yönde sorgulamaz kalplerin kırılmasında payı olursa ümmetin lime lime olmasında payı olur ki bunun vebali çok ağır olur. Herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli, nerede hata ettiğini tespit ederek düzeltme yoluna gitmeli. Aksi olursa 1950 yılından beri elde ettiğimiz kazanımlar yok olabilir, gücümüzü ve kuvvetimizi saygınlığımızı kaybedebilir ve tekrar toparlanmamız çok zor olabilir.
Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”( Enfâl,46)
Bu yüce millet AK Parti’den özet olarak şunları istiyor: Adaletli olmak. “Bir devlet adaletli ise gayrimüslimde olsa uzun müddet yaşar, adaletsiz ise İslam devleti de olsa uzun müddet ayakta kalamaz.” Bu bağlamda her vatandaş benim devletim adil bir devlet diyebilmeli ve bunu iliklerinde hissetmeli bu çerçevede cezalar caydırıcı olmalı, Bakanlar dâhil işi ehline vermeli, işi ehline vermek maddi ve manevi yönden kalkınmak demektir. Keyfi atamalar durdurulmalı, keyfi atamalar yüzünden birçok bürokrata ve yüzlerce idarecilere bir masa veriliyor sen emekli oluncaya kadar burada otur denilmektedir. Böyle demek; onların bilgi, beceri, tecrübe ve ortaya koyacağı projeyi çöplüğe atmak demektir. Herkesi seviyesine göre çalıştırıp evine helal lokma götürmesini sağlamak devletin işidir. Ailenin temelini dinamitleyen İstanbul sözleşmesi derhal rafa kaldırılıp aileyi güçlendirme projeleri ortaya konmalı. Hukukta suç ferdidir, hiç kimse bir başkasının suçundan dolayı suçlanamaz. Buna benzer hukukun köşe taşları tekrar yerine konmalı. Kurumlarda ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlükler önlenmeli, halk bunu görüyor. Halkın alım gücü güçlendirilmeli, ekonomik paketler buna göre hazırlanmalı.
Sayın Cumhurbaşkanım, 21 Mart mahalli seçimi ve 23 Haziran İstanbul seçimi bu çerçevede değerlendirilmeli.
Sayın Cumhurbaşkanım, gelin gücümüzü ve mesaimizi bu çerçevede harcayalım. Aksi halde olan ümmete olur. Hoşça kalın.