Güzel bir Berat gecesinin ardından güzel bir Şaban ayında güzeller güzeli bir güzellik şahikâsı Peygamberi Zişan aleyhisselâm’ı satırlarımıza misâfir etmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz efendim. Satırlarımıza hoş geldiniz. O’nu yazmak bizleri heyecâna gark ediyor. Bugün ne çıkacak acaba yazımızdan derken ‘ya nasip’ sözüyle başlamak istiyoruz.
Allahümme Salli Alâ Seyyidinâ Muhammed. En güzel salat ve selamlar O’nun üzerine olsun inşaALLAH.
O aleyhisselam hayâtını âdeta bizler için yaşadı. Bizlere en güzel misal oldu. Sâde bir kul olarak dahi ilâhî akîdeden zerre şaşmadı, hep Hakk ve hakikat üzere oldu. Örnek bir ahlak sergiledi, O’nu taklit edenler dâim kazandı. O’nu tanımadan önce insanlar, câhiliyenin en feci çirkinlikleriyle dolu sıfır kalite bir hayat yaşarken ayni insanlar dünyâya yön veren cennet yıldızları olarak sahabe vasfını kazandılar. O kâmil insanlar, kâmil bir Peygamberin güzide ahlâkî erdemleriyle beslendiler.
Kur’ân’î hükümlerin hitâmıyla, dünya semâlarından cenneti âlâ semalarına yükselen O güzel kul, dünyâda yaşarken ashâbının bütün davranışlarına müttali idi. Ashabından Hubeyb (r.a)’ın şehid olmadan önceki selâmını bulunduğu mescidinden alıyordu. O aleyhisselam sahabe arkadaşlarının her hallerine vâkıftı. Dünyâsını değiştirdikten sonra da Cenâbı Hakk’ın izniyle ümmetinin her ahvâli, O’na arz edilmektedir. Bizim sâlih amellerimiz O’nu sevindirmekte günahlarımız ise elbette ki, O güzel Rasûlü üzmektedir. Hele bilhassa herkesin amellerinin bir bir R’abb’e bildirildiği, amellerin muhasebesinin yapıldığı bir güzel Berat gecesinin ardından O’nun bizim adımıza mahzun olmasına gönlümüz râzı olur mu?
O güzel Peygamber buyuruyor ki; ‘Sakın (günah işleyerek, mahşerde) yüzümü kara çıkarmayın!) (İbni Mâce, Menâsik, 76) O’nun buyruğuna kulak asmamak ebedi hüsrandır. O zaman bize yakışan O’nun bizi sakındırdıklarına dikkat atfetmek, yapın dediklerine ehemmiyet vermek olmalıdır. Peygamberimiz aleyhisselam yaşarken yetiştirdiği ashâbına en kâmil misal oluşturmuşken ahrete irtihâlinden sonra da bıraktıklarıyla da bize en güzel misalleri oluşturmuştur. Bunda zerre kuşku yok. Yine O aleyhissalâtu vesselam buyuruyorlar ki;
‘Hayâtım sizin için hayırlıdır; benimle konuşursunuz ve size (ilâhî vahiy ve hükümler) bildirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a ham ederim, kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allâh’a istiğfar ederim.’ (Heysemi, c.1X, s.24) Anlaşıldığı üzere önderimiz, kurtarıcımız, Peygamberimiz, Efendimiz bizim amellerimizle bulunduğu makamlardan da meşgul olmakta. Yanlışlarımız, gafletlerimiz, duyarsızlıklarımız dahası günahlarımız O’nu yaralamakta ve üzmekte.
O şefkat ve bağışlama âbidesi şu an bile bizim için Allah Teâlâ’ya istiğfar etmekte. Yukarıdaki hadisi şerifte buyrulduğu gibi O rahmet Peygamberi dünyâsını değiştirmiş olduğu halde bile bizi bırakmıyor. Ümmetine hep arka çıkıyor. Ve dahi ümmeti için dünyâdayken ‘ümmeti ümmeti’ diye gözyaşı dökmüşken yarın mahşer yerinde de ümmetinin kurtuluşu için secdelere kapanarak bizim için af dileyecektir inşaALLAH.
Böylesi bir rahmet Peygamberine karşı bizim ümmetlik sorumluluğumuz yok mu? Elbette var, olmaz mı? Peki, nedir o? O, kitap ve sünnete sımsıkı sarılmaktır. Bugün bize doğru diye takdim edilen yanlışlıklara uyanık bir bilinçle duyarlı olmak, üzerimizde oynanan oyunların farkında bulunmak, imânımızın kavîleşmesi için çaba göstermektir. Başta kendimiz, ailemiz, akraba ve dostlarımız arasında İslâmî hükümlerin yaşanmasına ciddi bir emek sarf etmektir. Bugün Müslümanların içinde bulunduğu sünnet ölçülerinden uzak dünyevî çizgisi hakikaten tartışılır boyuttadır. Aklımız başımıza alıp yürüdüğümüz hayat yolunu sorgulama yapma zamânı geldi de geçiyor bile…