19 Mayıs 2015 Haziran 2015 seçimleri isimli yazımı bir okuyucu şu şekilde eleştirmiştir: “Kur’an-ı Kerim’de Allah’tan başka kimseye kulluk edilmemesi söylenir. Şu anda bizim insanlarımızın yaptığı bilinçsizce bir liderin peşinden gitmesidir. Ülkeyi ulusçu dinci milliyetçi olarak isimlendirmeden her zaman doğrunun ve haklının yanında olunmalıdır. O cu bu cu yapmayın insanlarımızı sevin, “yaratandan ötürü yaratılanı.”
Diğer bir okuyucu ise şu şekilde eleştirmiştir: “Yolsuzluk yapanlardan, hırsızlık yapanlardan bahsetmemişsiniz”
Bir yazı sağduyu ve belirli bir bilgi seviyesi dâhilinde eleştirilirse güzel olur. Aksi halde nefisler konuşur ki böyle eleştiriler ile karşı karşıya kalırız; o zaman maksat hâsıl olmamış olur.
Söz konusu yazımı eleştiren bu zatların maksadı, maksadımı gölgelemektir. Biz yine de cevap verelim ki bilgilensinler ve doğruyu yanlıştan anlayabilecek bir melekeye sahip olsunlar, düşüncesiyle cevap veriyorum; aksi halde cevap vermeye değmez.
Bizim maksadımız, bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir. Bu iki okuyucumun maksadı ise üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Bir lidere karşı düşmanlıkları bu yüzdendir; anlıyorum onları.
Necip Fazıl, “Gençliğe Hitabesi’nde şöyle der: “Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, Allah’ın Kur’an’ın da "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...”
Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici olan zihniyet, ulusçuluk zihniyeti değil mi? Siz bilmiyor musunuz? Bu zihniyetin, Garb istediği için hilafeti ilga ettiğini, medreseleri kapattığını, din dersinin okullarda okutulmasını istemediğini, dinin, komünizmle eş değerde tuttuğunu, 18 sene ezanı Türkçe okuttuğunu, Şef döneminde bazı camileri ahır yaptığını, rejime ters düşen birçok ulemayı, gazeteciyi ve iş adamını darağacına götürdüğünü, başörtüsünü iş yerlerinde, kamusal alanlarda, ortaöğretim ve üniversitelerde yasakladığını, CHP’nin “Kâbe Arap’ın olsun Çankaya bize yeter” dediğini, halkı, ekmek, yağ tuz kuyruklarında çürüttüğünü, İstanbul Belediyesi, CHP’nin elinde iken çöpleri toplayamadığını, İstanbul çöp yığınına dönüştürüldüğünü, suları sıksık kestiğini, 28 Şubat’ın kat sayı zulmünü icra ettiğini, DHP’nin Kürtçe ezan ve ibadet istediğini, Taksim ile Kâbe’yi eş değerde tuttuğunu.
Üstad Necip Fazıl bunu söylemektedir. Biz de söz konusu yazımızda bunu söylemeye çalıştık. Bu devre başladığı gün Allah’a kulluk devri başlayacaktır.
Biz bu devri başlatmaya çalışan zihniyetin yanındayız, şahıslara bağlı değiliz. Aziz milletimiz, sizin dediğiniz gibi bilinçsizce bir liderin peşinde gitmemektedir. Beşinci devrenin kapısını aralamaya çalışan bir lider olduğu için peşinden gitmektedir.
Dinci kavramı uydurma bir kavramdır. Dinimiz literatüründe böyle bir kavram yoktur, onun için reddediyoruz. Ümmet kavramı vardır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için vasat (adaletli) bir ümmet kıldık.” (Bakara:143)
Yaratandan ötürü yaratılanı severiz ve lakin Nezip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesi’ni dikkate alarak hareket ediyoruz ve yol haritamızı buna göre belirledik. Doğrunun ve haklının yanında olmak, bu demektir. Hümanizmle bir yere varılamaz.
Diğer okuyucuya gelince; Mecelle maddesi, “Beraat-i zimmet asıldır” Mahkeme kararı olmadan böyle insanların haysiyet ve şerefiyle oynamak insana zarar verir. Herkes haddini bilmelidir. Yalan ve iftira ile bir yere varılamaz; sadece Türkiye’nin uydu bir ülke kalmasını isteyenlerin ekmeğine yağ sürülmüş olur. Hoşça kalın.