İkiz yasaları bilmiyorsak Türkiye’de olan biteni anlamakta güçlük çekebiliriz. 2000 yılı sonrası ülkemizde akıl almak bir cesaretle bölücü söylemler sarf ediliyor. Önceden asker gördükleri zaman ödleri kopanlar, ne oldu da birden “bülbül” gibi ötmeye başladılar.
**
Türkiye Cumhuriyeti'nin imzalayıp kabul etmekte uzun süre direndiği bu sözleşmeler, sessiz sedasız bir şekilde imzalanmış ve Yüce Meclisten de geçmiştir. Türkiye bu sözleşmeleri imzalarken Birleşmiş milletler iktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin “Eğitim - öğrenim hakkı” ile ilgili 13. maddesine Türkçe lisanı konusunda Anayasanın 3, 14 ve 42. maddelerini ve Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin de azınlık hakları ile ilgili 27. maddesine de Lozan Sözleşmesi'ni gerekçe göstermek suretiyle çekince koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti şu an, başta eğitim - öğrenimde olmak üzere Türkçe resmi dilinin kamu hizmetlerinde tek lisan olarak kullanımını kabul etmiştir.
**
Bu çekinceler olumlu gözükse bile, Türkiye Cumhuriyeti'nin uzun yıllardır kabul etmediği ”ulus devlet” anlayışını açıkça tehdit eden “İkiz Sözleşmeler”, Türkiye Cumhuriyeti tarafından yukarıda kısaca değindiğimiz şekilde sessiz sedasız kabul edilerek, üniter yapıya, ulusal birlik ve bütünlüğüne ters düşen uluslararası mevzuat olma özelliğini de kazanmıştır.
“İkiz Yasalar”
T.B.M.M’nin 04.06.2003 tarihli oturumunda kabul edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından da onaylandı.
Sizlere bu maddelerden bahsedeceğim.
Madde:1– Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
**
Madde: 2– Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiç bir koşulda yoksun bırakılamaz.
Madde: 3– Kendini yönetemeyen ve vesayet altındaki ülkelerden sorumlu olan Devletler de dahil, bu Sözleşmeye taraf bütün Devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir.
**
2000'de imzalanan yasalardır. Fakat yürürlüğe 2003'de girmiştir. Bu tarih bize neyi hatırlatıyor? Amerika'nın Irak'ı işgali... Önceden planlanmış bir işgali... Irak'ın Kuzeyinde kurdukları kukla devletin bizzat AKP tarafından tanınmasını... Bu zamana kadar Türkiye, Irak'ın kuzeyinde kurulacak olan bir Kürdistan'ı savaş sebebi sayan bir devlet politikasına sahipti.
Kısacası bu ülke ekonomi ile, terör ile uğraşırken batı merkezli güçler daha önceden kurdukları planları bir bir faaliyete geçiriyor. Bu sözleşmelere göre bir ülke içinde kendini halk olarak tanımlayanlar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Yani uluslararası camia düğmeye bastığı an kendine halk diyenler sivil itaatsizlik ve çatışma sürecini başlatabilir ve haklı çıkabilir. Yıllarca Demirtaş isteklerimiz kabul görmezse ortalığı tahrir meydanına çeviririz diyordu. Bunun için diyordu. Bu ve bunun uzantıları dayandığı şeylerden biriside bu “ölüm yasaları” olarak tanımladığımız yasalardır.
Kısacası uyanık olmalıyız ve her zaman hakikat ile beraber olmalıyız. Maddeler ile ilgili fazla yorum yapmıyorum. Zaten durumun hezimeti ortadadır.