Demokratik açılım süreci kapsamında İmralı ile görüşmeler yeniden başlamış, Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere BDP'li ve bağımsız vekillerden oluşan 2. heyet de geçtiğimiz günlerde İmralı Adası'na gitmişti. Görüşmenin yankıları hala sürüyor. Ancak şu anda gündemde görüşmelerden ziyade görüşme tutanaklarının basına sızmazı var. Bilindiği gibi, BDP'li vekiller Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan ve Pervin Buldan'dan oluşan 2. heyet Ada'dan dündükten 2 gün sonra görüşmenin tutanakları Milliyet gazetesinde yer almıştı ve hem tutanakların sızması hem de içeriği büyük tepki çekmişti.
Tutanaklara bir tepki de Sözcü yazarı Uğur Dündar'dan geldi. Dündar, "İkinci Cumhuriyeti Atakürt kuracak(mış)!.." başlıklı köşe yazısında, "bebek katili" diye tabir ettiği Öcalan'ın ATAKÜRT olmaya hazırlandığını dile getirdi.
ATAKÜRT
"Yepyeni bir Cumhuriyet kurulacak!" diyor...
AKP'yi iktidarda kendisinin tuttuğunu söylüyor...
AKP ile Başkanlık için ittifak yapacağını açıklıyor...
Başbakan Erdoğan'a yönelik darbeyi önlediğini, Başbakan'la MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın tutuklanmalarını engellediğini öne sürüyor...
Yakında PKK'lıların topyekün özgür olacaklarını duyuruyor...
Ama aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyor:
AKP yanlış anlar ve dayatırsa, 50 bin kişiyle halk savaşı başlatacağını iddia ediyor.
"SEN NEYMİŞSİN BE APO!"
Bunları dünün bebek katili, günümüzün Anayasa yazarı "Sayın Öcalan" söylüyor!
Öylesine iddialı, öylesine yukarıdan konuşuyor ki "Sen neymişsin be APO!" dedirtiyor. İkinci Cumhuriyet'i kurmaya, ATAKÜRT olmaya hazırlanıyor.
"2. OSLO REZALETİ"
Hafta içinde Londra'da, İngiltere'nin Türkiye konusunda uzman saygın
gazetecilerinden biriyle yemek yedim, uzun uzun sohbet ettim. Masaya oturur oturmaz bana AKP'nin PKK ile başlattığı süreç hakkında ne düşündüğümü sordu.
Akan kanın durmasının, barışın gelmesinin herkesi mutlu edeceğini söyledim.
O günlerde BDP'lilerin ikinci İmralı ziyareti gerçekleşmemiş, görüşmelerin
tutanakları ortalığa saçılmamıştı.
Yani "2. Oslo Rezaleti" bombası henüz patlamamıştı.
"PKK ne istiyor, AKP ne veriyor? Daha doğrusu ne veriliyor, ne alınıyor?
Kamuoyu bu sorulara cevap bekliyor ama hiçbir açıklama yapılmıyor!" dedim.
"BUNLAR PEMBE DİZİ, PKK SİLAH BIRAKMAZ"
Güldü.
"Neden gülüyorsunuz?" diye sordum.
"Bunlar Soap Opera-PEMBE DİZİ de ondan!" dedi.
Bir süre daha güldükten sonra, Ortadoğu'nun değişen coğrafyasında PKK gibi taşeron bir gücün, istediğini almadan kolay kolay silah bırakmayacağını söyledi. Başbakan Erdoğan'ın da pazarlıkları, Başkanlık için yaptığını, asıl hedefinin BDP-PKK desteğini alarak o koltuğa oturmak olduğunu söyledi.
"ERDOĞAN'IN EN BÜYÜK ŞANSI MUHALEFET"
Saatler süren yemekte Türkiye uzmanı İngiliz gazeteci Başbakan Erdoğan ve
AKP'nin artık Batı'da pek ciddiye alınmadığını öne sürdü.
Nedenini sorduğumda yine gülmeye başladı.
"Yaptıkları kahvehane politikasından öte gitmiyor da ondan! Örneğin Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, komşu ülkelerin liderleriyle önce dost, hatta kardeş oluyorlar, sonra da amansız düşman!.. Suriye ile olan 900 kilometre uzunluğundaki sınırınız tümüyle kontrol edilemez hale geldi. Kimin girdiği, kimin çıktığı belli değil. Dış politika böyle yapılır mı? O nedenle 'kahvehane politikası' diyorum" dedi.
Bundan böyle AKP'nin oy oranlarının inişe geçeceğini, bunun hızını da muhalefet partilerinin belirleyeceğini söyledi.
Sohbetimize son noktayı yine gülerek koydu:
"Erdoğan'ın en büyük şansı, karşısında onu zorlayacak bir muhalefetin
bulunmaması!" dedi.