Vizyon bir ufuk tanımıdır. Vizyon bir gelecek kaygısı ve duygusudur. Vizyon bugünün imkânlarını aşan, hayal edilen bir gelecek düşüncesidir. Vizyon, bugünü yarına eklemleyen entelektüel bir köprüdür. Vizyon, bu günü ve geçmişi ile övünmek değil gelecek için oluşturulması gereken temeldir. Yani kısacası vizyon, uzun süreli hedefleri kapsayan uzak görüşlülük ufkudur.
Ufuksuzluk ise kısaca, günü kurtarma, geleceği hesaplamadan bugünlük tedbirlerle, kısa günün karını gelecekteki kazanımlara tercih ederek işi geçiştirme demektir.
Ufuksuzluğun, vizyonsuzluğun yönetim kademesinde olanlarda görüldüğü hallerde, yani şehrin kangren hale gelmiş meselelerini elbirliği ile çözmek yerine, kendilerini bir “Dünya Şehri” oluşturdukları ve “Türkiye’ye Örnek” oldukları iddiası ile pazarlayarak şehri yönetme iddiası ile görev yapanlarda olduğu zaman, kişisel sonuçların çok ötesinde tüm şehri ilgilendiren sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.
Belediye başkanlarına tek parti iktidarının verdiği rehavet bir yana, kendi iç boğuşmaları ile kötü yönetim ve siyasi rantı kaybetmeme gibi sebeplerden dolayı yaşadıkları çatışmanın şehirleri adeta bir cendereye hapsettiği görülmektedir.
Bu ufuksuzluk ve vizyonsuzluk; şehrin gelişmişlik seviyesinin adil bir şekilde dağıtılamaması, şehrin geleceği açısından son derece önemli olan yatırımların zamanında yapılmaması, şehir için son derece hayati önem taşıyan üniversite konusunda ortaya bir iradenin konulamaması, şehir içi ulaşım probleminin her geçen gün daha kötüye gitmesi, hava kirliliğinin her geçen yıl azalacağına artış göstermesi ve doğalgaz dağıtım probleminin aşılamamış olması gibi konularda yoğunlaşmış gözükse de daha böyle birçok konu peş peşe sıralanabilir.
Ufuksuz vizyonsuz belediye başkanlarının yaptıkları çalışmalarda genelde şunların dikkat çektiği görülür.
Hemşerilerine danışmadan ve tüm ilgili taraflarla istişare etmeden yapılan yatırımlar(!) şehrin geleceğini ipotek altına alır ve hatta orta-uzun vadede şehrin geleceğini karartır.
Bizde de son zamanlarda bu tür ufuksuzluk-vizyonsuzluk örnekleri görülmeye başlamıştır.
Mesela şehir içi trafiğe bir çekidüzen vermek yerine çevre yolunda olur olmaz yerlere köprüler dizmek gibi.
Yüksek hızlı tren için şehri, Berlin duvarı benzeri bir usul ile ikiye bölmek ve hemşerilerini trafik açısından hiçbir işlevi olmayan alt geçitlere mahkûm etmek gibi.
Şehrin tam göbeğinde yer alan fuar alanının göz göre göre taşlaştırılması gibi.
Fuar alanının tüm itirazlara rağmen betonla kaplandığı yetmezmiş gibi şimdi de Alâeddin Tepesi’nin beton ve taşla kaplanacak olması gibi.
Dahası, hal ve gidiş böyle devam ederse Mevlana Kültür Vadisi adı altında yapılan işlemlerle şehrin biraz daha betonlaşacağı ve taşlaşacağı gibi.
Bu konularda TMMOB üyesi teknik odaların açıklamalarına belediyenin zaten itibar etmediği, itibar etmek bir yana oda yönetimlerinin değiştirilmesi için gayret sarf edildiği, hatta oda yöneticilerinin ticari iş ve işlemleri için kâfi miktarda zorluk çıkarıldığını artık nerede ise duymayan kalmadı Konya’da.
Bir de bu şehrin bir üniversitesi var hâlbuki.
Hani her fırsatta açıklama yapan, kendilerini reklâm eden belediye başkanlarının nedense bölünmesi konusunda hiç kelam etmedikleri/edemedikleri Selçuk Üniversitesi var. Ve bu Üniversitenin Mühendislik Fakültesinin yukarıdaki konularda görüşünün olup olmadığı ve görüşlerinin alınıp alınmadığı da hiç gündeme getirilmez.
Şimdi birileri çıkıp da bu projelerin bazılarının Üniversitenin Mühendislik Fakültesinin Döner Sermayesince falan yapıldığını söylemesin sakın. Çünkü üniversitenin ilgili fakültesinin bir konuda görüşüne başvurmak başka şey, o fakültenin döner sermaye işletmesine proje sipariş etmek başka şey.
Çok övünülen Yüksek Hızlı Tren yatırımı bugün şehrin geleceğine çok büyük katkı yapacak gibi gösteriliyorsa da gelecekte bunun tam tersi olacağını düşünenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır.
Bu gün YHT ile Ankara’ya bağlanan Konya orta vadede önce Adana’ya, Eskişehir’e, Bursa’ya ve İstanbul’a bağlanacak, daha uzun vadede ise verilen sözlerin gerçekleşmesi halinde doğu-batı istikametinde İzmir ve Kayseri’ye bağlanacaktır.
Ufuksuz ve vizyonsuz yöneticilerin işbaşında kalmaları ileriki yıllarda da devam edecek olursa; YHT ile yapılan ve yapılacak olan bu bağlantılar Konya’yı kendinden daha hızlı gelişim sağladığı artık açıkça görünen şehirler olan Ankara, Eskişehir ve Kayseri ile Adana’ya varoş yapmaktan başka bir sonuç getirmeyecektir.
Vizyonsuz ufuksuz kişilerin bugünlerde büyük gibi gözüken düşünceleri, karanlık bir kuyunun içindeki kurbağanın gökyüzünü sadece o kuyunun ağzı büyüklüğündedir sanması kadar dar ve sığ olacaktır.
Çünkü doktorun dediği gibi, ufuksuzluk sendromu da diğer sendromlar gibi durup dururken üremez, türemez ve yoktan var olmaz.
Ufuksuzluk ise kısaca, günü kurtarma, geleceği hesaplamadan bugünlük tedbirlerle, kısa günün karını gelecekteki kazanımlara tercih ederek işi geçiştirme demektir.
Ufuksuzluğun, vizyonsuzluğun yönetim kademesinde olanlarda görüldüğü hallerde, yani şehrin kangren hale gelmiş meselelerini elbirliği ile çözmek yerine, kendilerini bir “Dünya Şehri” oluşturdukları ve “Türkiye’ye Örnek” oldukları iddiası ile pazarlayarak şehri yönetme iddiası ile görev yapanlarda olduğu zaman, kişisel sonuçların çok ötesinde tüm şehri ilgilendiren sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.
Belediye başkanlarına tek parti iktidarının verdiği rehavet bir yana, kendi iç boğuşmaları ile kötü yönetim ve siyasi rantı kaybetmeme gibi sebeplerden dolayı yaşadıkları çatışmanın şehirleri adeta bir cendereye hapsettiği görülmektedir.
Bu ufuksuzluk ve vizyonsuzluk; şehrin gelişmişlik seviyesinin adil bir şekilde dağıtılamaması, şehrin geleceği açısından son derece önemli olan yatırımların zamanında yapılmaması, şehir için son derece hayati önem taşıyan üniversite konusunda ortaya bir iradenin konulamaması, şehir içi ulaşım probleminin her geçen gün daha kötüye gitmesi, hava kirliliğinin her geçen yıl azalacağına artış göstermesi ve doğalgaz dağıtım probleminin aşılamamış olması gibi konularda yoğunlaşmış gözükse de daha böyle birçok konu peş peşe sıralanabilir.
Ufuksuz vizyonsuz belediye başkanlarının yaptıkları çalışmalarda genelde şunların dikkat çektiği görülür.
Hemşerilerine danışmadan ve tüm ilgili taraflarla istişare etmeden yapılan yatırımlar(!) şehrin geleceğini ipotek altına alır ve hatta orta-uzun vadede şehrin geleceğini karartır.
Bizde de son zamanlarda bu tür ufuksuzluk-vizyonsuzluk örnekleri görülmeye başlamıştır.
Mesela şehir içi trafiğe bir çekidüzen vermek yerine çevre yolunda olur olmaz yerlere köprüler dizmek gibi.
Yüksek hızlı tren için şehri, Berlin duvarı benzeri bir usul ile ikiye bölmek ve hemşerilerini trafik açısından hiçbir işlevi olmayan alt geçitlere mahkûm etmek gibi.
Şehrin tam göbeğinde yer alan fuar alanının göz göre göre taşlaştırılması gibi.
Fuar alanının tüm itirazlara rağmen betonla kaplandığı yetmezmiş gibi şimdi de Alâeddin Tepesi’nin beton ve taşla kaplanacak olması gibi.
Dahası, hal ve gidiş böyle devam ederse Mevlana Kültür Vadisi adı altında yapılan işlemlerle şehrin biraz daha betonlaşacağı ve taşlaşacağı gibi.
Bu konularda TMMOB üyesi teknik odaların açıklamalarına belediyenin zaten itibar etmediği, itibar etmek bir yana oda yönetimlerinin değiştirilmesi için gayret sarf edildiği, hatta oda yöneticilerinin ticari iş ve işlemleri için kâfi miktarda zorluk çıkarıldığını artık nerede ise duymayan kalmadı Konya’da.
Bir de bu şehrin bir üniversitesi var hâlbuki.
Hani her fırsatta açıklama yapan, kendilerini reklâm eden belediye başkanlarının nedense bölünmesi konusunda hiç kelam etmedikleri/edemedikleri Selçuk Üniversitesi var. Ve bu Üniversitenin Mühendislik Fakültesinin yukarıdaki konularda görüşünün olup olmadığı ve görüşlerinin alınıp alınmadığı da hiç gündeme getirilmez.
Şimdi birileri çıkıp da bu projelerin bazılarının Üniversitenin Mühendislik Fakültesinin Döner Sermayesince falan yapıldığını söylemesin sakın. Çünkü üniversitenin ilgili fakültesinin bir konuda görüşüne başvurmak başka şey, o fakültenin döner sermaye işletmesine proje sipariş etmek başka şey.
Çok övünülen Yüksek Hızlı Tren yatırımı bugün şehrin geleceğine çok büyük katkı yapacak gibi gösteriliyorsa da gelecekte bunun tam tersi olacağını düşünenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır.
Bu gün YHT ile Ankara’ya bağlanan Konya orta vadede önce Adana’ya, Eskişehir’e, Bursa’ya ve İstanbul’a bağlanacak, daha uzun vadede ise verilen sözlerin gerçekleşmesi halinde doğu-batı istikametinde İzmir ve Kayseri’ye bağlanacaktır.
Ufuksuz ve vizyonsuz yöneticilerin işbaşında kalmaları ileriki yıllarda da devam edecek olursa; YHT ile yapılan ve yapılacak olan bu bağlantılar Konya’yı kendinden daha hızlı gelişim sağladığı artık açıkça görünen şehirler olan Ankara, Eskişehir ve Kayseri ile Adana’ya varoş yapmaktan başka bir sonuç getirmeyecektir.
Vizyonsuz ufuksuz kişilerin bugünlerde büyük gibi gözüken düşünceleri, karanlık bir kuyunun içindeki kurbağanın gökyüzünü sadece o kuyunun ağzı büyüklüğündedir sanması kadar dar ve sığ olacaktır.
Çünkü doktorun dediği gibi, ufuksuzluk sendromu da diğer sendromlar gibi durup dururken üremez, türemez ve yoktan var olmaz.