Ülkelerin, devletlerin, ulusların, dinlerin insanlara karşı bir sorumluluğu olduğu gibi insanların da aynı şekilde ülkelere, devletlere, uluslara ve dinlere karşı sorumlulukları vardır.
Müslümanlar olarak -tabii- bizim bu sorumluluklarımız ve mesuliyetlerimiz bir kat daha fazla.
İslam’ın zaten tamamlanmış ve eksiği olmayan bir din olması da bundan ötürü değil mi?
Hayvanlardan tutun da nebatata hatta eşyaya karşı dahi sorumluluğumuz bakidir.
Müslümanlar ve özellikle Türkiye’de bulunan yani Osmanlı’nın, hilafetin son merkezi olan
Türkiye’nin Müslümanlarının ise bazı bölgelere, ülkelere ve kişilere karşı ekstra bir
sorumluluğu olduğu da elhak doğrudur.
Kudüs ve Balkanlar’ın bizim üzerimizde olan hakları da bu kısımdadır. Son zamanlarda
buraya Afrika’yı da dahil etti bizim gönlü zengin vatandaşlarımız.
Aslında Erbakan hocamızın “Bu milletin külüne üflesen altından Milli Görüş çıkar,
şuurlu Müslüman çıkar” demesinin sebebi de bu değil midir?
Afrika kıtasını Kudüs ve Balkanlar’dan ayrı tutmamızın sebebi, orasının ihtiyacı yalnızca
ekonomik olarak görülse yeridir.
Ancak ne zaman Kudüs’e gitseniz veya Balkanlara gelseniz oradaki gönüldaşlarımızın size
söylediği şudur; “Buraları boş bırakmayın. Bizi yalnızlığımıza terk etmeyin. Buraya
gelin, insanları buraya yönlendirin. Sizin elbiselerinizde görülen Türk bayrağı var ya.
Konuşurken Türkçe kelimeleri telaffuz edişiniz var ya. İşte bunlar bizim asıl
ihtiyaçlarımız. Hava gibi su gibi ihtiyacımız.”
Balkanlar’ı her dolaştığımızda aklıma gelen budur. Acaba burası için daha çok ne
yapabiliriz? Sürekli aklıma gelen budur.
Tabi bu sözlerimiz Balkanlar’ın ekserisi için olsa da, Bosna dediğimiz zaman ise ayrıyeten
burnumuzun direği sızlar.
Şehir merkezinde gördüğünüz ve derin anlamlar ifade eden “Bosna’nın Gülleri” kavramı
dahi anlaşıldığı zaman uykuları kaçar insanın.
Bosna’ya gelmeniz sadece orayla olan gönül bağımızdan kaynaklı olmamalı. Rahmetli
Aliya’ya olan minnet borcumuz elbette devam etmeli. Bir Fatiha okunmadan gidilmemeli.
Konya’mızın göndermiş olduğu tramvayları, baş çarşının bizimle olan benzerliği, insanların
Türklere ve Konyalılara olan ekstra gönül bağı… Her biri bir sebep Bosna’ya gitmek için.
Ayrıyeten Bosna’ya gidip gözümüzün yeşile, doğaya doyması durumu var. Vrelo Bosna’ya
gidip de oraya aşık olmamak elde değil. Mostar olsun veya başka herhangi bir yer.
Drina köprüsünü görüp de ecdadı hayırla yad etmemek.
Duvarlarda olan kurşun izlerini görüp, Mostarın o boynu büküklüğünü hissedip zulme karşı
avazı çıktığı kadar bağırmamak.
Olması mümkün olmayan şeyler.
Hasılı, Bosna bizim için ayrı bir kıymetlidir.
Aliya bizim için Bilge Kral, fikir ve zihin dünyamızın hocası, hayırla yad ettiğimiz ve
duamızdan eksik olmayan Kutup Yıldızlarımızdandır.
Eksik olmasınlar.
Sizler de oraları, Balkan coğrafyasını, Evlad-ı Fatihan’ı eksik bırakmayın.