Ücret; emeğin ve hizmetin karşılığında alınan bedeldir. Ücret bir iş yerine bağlı olarak çalışanlara ödenir.
Maaş; devletin hizmetlerinde çalışan ve devlet siciline kayıtlı memurlara aylık olarak ödenen paralara denir.
Çağımız toplumlarında işçi-işveren ile emek-sermaye arasındaki çelişki hak kavramını ihlal eder biçimde kendini göstermektedir. Emeğe yeterince değer verilmeyince de işçi-işveren anlaşmazlığı sanki düşman iki grubu ortaya çıkartmaktadır.
Ekonomisi geri kalmış ülkelerden biri olan Türkiye’de en fazla mağdur düşen bir kesim varsa hiç şüphesiz ücretli ve maaşlı olarak çalışanlardır.
Bu kesim gelirine göre en fazla vergiyi ödemekle devletin yükünü de çekmektedir. Büyük servet sahiplerinin birçoğu çeşitli bahanelerle devlete vergi ödemekten kaçınırken, bu kesimin vergileri kaynağında yakalanarak tam olarak devlete intikal ettirilmektedir. Buna rağmen geçim ve gelir seviyesi en düşük olanlar ücretli ve maaşlı olarak çalışanlardır. Hatta çoğu memur ve işçinin ağzından hiç düşmeyen “bordro mahkûmlarıyız” tabiri yerinde bir teşbihtir denilebilir.
Enflasyon çıkmazının bir sonucu olarak, fiyatların dörtnala yükselerek arttığı dönemlerde dahi, bu kesim sıkıntılara sokularak ekonominin düze çıkacağı savunulmuştur. Ama yine de ekonomik istikrar temin edilememiştir. Zaten böylesi bir uygulama ile denge temin edilemez. Bir yandan lüks ihtiyaçları peşinde koşan kişi ve kuruluşlar pervasızca hareket ederlerken, diğer yandan zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamaktan mahrum olan kesime büyük yükler yüklenmesi bir dengesizlik olduğu kadar, adaletsizliktir de. Çalışanlar için adil bir ücret ve maaş sistemi kurarak “Eşel Mobil Sistemi” ne gidilmelidir.
Eşel Mobil Sistemi:
Emeği ile (ücretli ve maaşlı olarak) geçimini sağlayan kesimin satın alma gücünü koruyabilmek için, ücret ve maaşların hayat pahalılığına göre ayarlanmasıdır. Yani fiyatlar ne kadar artmış ise, ücretlerin de artan fiyatlara oranla yükselmesi esas alınır. Ancak bu sistemin kalıcı olabilmesi için enflasyonun kontrol altına alınması gerekir.
Maaş; devletin hizmetlerinde çalışan ve devlet siciline kayıtlı memurlara aylık olarak ödenen paralara denir.
Çağımız toplumlarında işçi-işveren ile emek-sermaye arasındaki çelişki hak kavramını ihlal eder biçimde kendini göstermektedir. Emeğe yeterince değer verilmeyince de işçi-işveren anlaşmazlığı sanki düşman iki grubu ortaya çıkartmaktadır.
Ekonomisi geri kalmış ülkelerden biri olan Türkiye’de en fazla mağdur düşen bir kesim varsa hiç şüphesiz ücretli ve maaşlı olarak çalışanlardır.
Bu kesim gelirine göre en fazla vergiyi ödemekle devletin yükünü de çekmektedir. Büyük servet sahiplerinin birçoğu çeşitli bahanelerle devlete vergi ödemekten kaçınırken, bu kesimin vergileri kaynağında yakalanarak tam olarak devlete intikal ettirilmektedir. Buna rağmen geçim ve gelir seviyesi en düşük olanlar ücretli ve maaşlı olarak çalışanlardır. Hatta çoğu memur ve işçinin ağzından hiç düşmeyen “bordro mahkûmlarıyız” tabiri yerinde bir teşbihtir denilebilir.
Enflasyon çıkmazının bir sonucu olarak, fiyatların dörtnala yükselerek arttığı dönemlerde dahi, bu kesim sıkıntılara sokularak ekonominin düze çıkacağı savunulmuştur. Ama yine de ekonomik istikrar temin edilememiştir. Zaten böylesi bir uygulama ile denge temin edilemez. Bir yandan lüks ihtiyaçları peşinde koşan kişi ve kuruluşlar pervasızca hareket ederlerken, diğer yandan zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamaktan mahrum olan kesime büyük yükler yüklenmesi bir dengesizlik olduğu kadar, adaletsizliktir de. Çalışanlar için adil bir ücret ve maaş sistemi kurarak “Eşel Mobil Sistemi” ne gidilmelidir.
Eşel Mobil Sistemi:
Emeği ile (ücretli ve maaşlı olarak) geçimini sağlayan kesimin satın alma gücünü koruyabilmek için, ücret ve maaşların hayat pahalılığına göre ayarlanmasıdır. Yani fiyatlar ne kadar artmış ise, ücretlerin de artan fiyatlara oranla yükselmesi esas alınır. Ancak bu sistemin kalıcı olabilmesi için enflasyonun kontrol altına alınması gerekir.