2021 senesi bir müjdeyle çıkageldi. Türkiye Yazarlar Birliği’nin 2020 yılının “Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları” ödüllerinin kazananları arasında, Basın Fıkra dalında Hüzeyme Yeşim Koçak, Merhaba Gazetesi’nin de ismi vardı.
İlk tebrik telefonu, Ahmet Köseoğlu Beyefendi’dendi. Heyecanlı bir sesle, güzel haberi iletiyordu. Bendenizle birlikte, Konya’dan ödül alan üç isim bulunuyordu. Ayşegül Genç-Roman, Ali Işık- Halk Kültürü, Prof. Dr. Tahir Uluç- Tercüme. Neticede sevinç, mutluluk çoğalıyordu.
TYB Konya Şubesi Başkanımızın, her an yenilik peşinde, kabına sığmayan cevval bir kişilik, bu anlamda daimî genç olduğunu hemen belirtmeliyim. Temposuna ayak uydurmakta güçlük çekiyoruz bazen.
Kültürel iklime katkısı, geniş ufku, yetenek ve becerisiyle şehrin şanslarından biri. Ona destekleri, çalışmaları ve özverisi için canı gönülden teşekkür ediyorum
Bu vesileyle bizi ödüle layık gören, seçici kurula; TYB Onursal Başkanı D. Mehmet Doğan ile Genel Başkanımız Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan'a teşekkürlerimi yineliyorum.
Edebî serüvenimin, ruhumda önemli tesirler uyandırmış ödüllerini düşünürüm ara sıra…
İlklerden, hep hayalini kurduğum işlerden, düş içinde düşlerden olması sebebiyle benim için edebî hediyeler mânâlıydı. İç dünyanızda bambaşka yankılara, mayalanma ve bir nevî aşıya sebebiyet veren açılımlardı.
Türk Edebiyatı Vakfı ve Dergisi’nin açtığı Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nın gerçekten özendiren, teşvik eden ödülleriyle gözümü açtım.
Hayatımız romansa, ömrümün biricik romanı Sarılmak’a İLESAM-AKÇAĞ’dan Birincilik ödülü geldi.
Hayat ve edebiyatsa, zaten başlı başına bir büyük bir mükâfat ve lütuf eseriydi.
Devasa bir rüzgâra; sevdiklerinizin, görünmez bilinmez güçlerin, huzur teslimiyet yüklü duaların; bazen menfi gözüken, kabuğunu kırmanız gereken hadiselerin, d(okunmuş) hikâyelerin özleri; yanınızdaki doruktaki uzaktaki kelimelerin(insan, eşya, varlık…) nefesleri, sesleri birikir, iliklerinize dolan bir akımla sizi çekip götürürdü.
TYB Ödülü, yaşantımda farklı bir yapraktı. Anadolu Basını gariptir, kıyıda kalmıştır, kolay gözükmez. Fark edilmek güzeldir.
Gazetelerdeki ilk yazı, ciddî öykü denemelerim, 1978’lerde başlamıştı.
13 Mart 1978’de, Yarın Gazetesi’nde “Ve Devrim Bey’i Ayı Isırdı” diye, siyasî içerikli bir öykü yazmıştım mesela. 1981’lere kadar sürmüştü kalem oynayışları… Sonra uzunca bir ara…
78-81 basın macerasından sonra, 2000’li yıllarda Değerli Yazar merhum Mustafa Miyasoğlu’nun tavsiyesiyle, tekrar dönüş yapmıştım.
17 Aralık 2003’de, Merhaba’ya “Merhaba!” diyerek, selamlamıştım.
Öncekileri de sayarsanız, toplam 20 seneydi. Gönüllüce, hoşça, dertsiz sorunsuz geçinmiştik Merhaba’yla…
Gazeteme, bu konuda, her zaman müteşekkir kalmalıydım.
…
İşte… Köşelere kuruldum; köşeleri yamulttum, sivrilttim.
Bazen bir Köroğlu’ydum. “Beyler, baylar(zenginler) aman aman da heyy!” diye ünledim. Yoksulla yoksul oldum; bazı beyefendilere, (çıplak) birilerine bol bol giydirdim.
Şiirli yazılar yazdım. Bir köşeye, öykü sakladım. Fıkra yazarmışım deyu, Hoca Nasreddin’e el salladım. Uçurdum, kaçırdım, havalandım.
Her ne kadar sağa sola taşsa, sıçrasa da altın(!) ölçülerin me(v)zuniyeti ve duyarlılığıyla bilek güreşi yaptım.
Bazen sarhoştum kanmıştım, egemen sınıflara uydum, halkıma yüksek yüksek tepelerden ninniler söyledim, göle maya çaldım, fezaya füzekuş uçurdum.
Derken ayıldım, mert biriydim, demir dövdüm, Ergenekonları aştım. Taşladım, (mutfağa girdim) haşladım.
Taştım söndüm, ezildim ve yeniden başladım. Sona kaldım, dona kaldım, ilk O/Na kaldım.
Köşeler genişledi, eğdim büktüm, parmaklıklar kırıldı. Şerre tükürdüm. Artık Hürdüm.
Taşra, hürriyetimin de merkeziydi. Belki de merkezî kuvvet, kalp derinliklerindeydi. Gördüm.
Deli Kızın türküsüydüm bazen. Elde yalın kılıç, Nefise’yi bekledim. Hanıma, başıma çorap ördüm.
Tomris gibi cenk severdim, Mavi Sakallara bilendim, ilendim. Gökten ilham geldi, cezbem tuttu da Rabia’nın ayak altına gizlendim.
Ölü(!) diri, güzel adamlarla hayat buldum; ele el kol kola gezdim.
Kendi şarkımı söyledim ve bu onurlu şarkıyı hep sevdim.