Meşhur bir tuz hikayesi var, bilir misiniz?
Padişah üç kızını yanına çağırır ve der ki, “Beni ne kadar sevdiğinizi söyleyin. Ona göre sizi kiminle evlendireceğime ve nereye yerleştireceğime karar vereceğim.”
Tabi karşılarındaki insan babaları olsa da en nihayetinde padişah olduğu için kızları hafif bir telaş alır.
Büyük kız babasının karşısına geçer ve der ki, “Baba ben seni gökyüzü kadar seviyorum. Çünkü gökyüzünün sonu yok, ben de seni sonsuz seviyorum.”
Babası tabii bu cevabı çok beğenir ve “Benim güzel kızım, ilk göz ağrım, ben de seni çok seviyorum. Verdiğin cevabı da çok beğendim. Bundan ötürü seni başvezirim oğlu ile evlendirip ülkemizin kuzeyinin sorumluluğu veriyorum.” der.
Sıra gelir ortanca kıza, ve der ki babasına “Ben seni denizler, okyanuslar kadar seviyorum babacığım. Çünkü ondaki tanelerin adeti ve sayısı belli olamayacak kadar çok ve ben de seni sınırsız seviyorum.”
Babası büyük kızına verdiği cevap gibi memnuniyetini belirttikten sonra ortanca kızını da ikinci vezirinin oğlu ile evlendireceğini ve batının sorumluluğunu verdiğini söyler.
Sıra gelir küçük kıza.
Küçük kız ise halen vereceği cevabı bilememekte ve ne diyeceğini düşünmektedir. Bu esnada babasının öğle yemeği gelmektedir ve yanında bir tuzluk görür. Kız heyecanlanarak ve bağırarak, babası daha sormadan der ki “Babacığım, ben seni tuz kadar seviyorum!”
Tabi babası başta anlamaz. Daha sonra ise cevaptan memnun olmaz. Cevaptan hoşnutsuzluğunu beyan etmek için de en az gözde olan sakat vezirinin oğlu ile evlendireceğini söyler ve kendisine doğuda bulunan, ülkenin ormanlık alanına tekabül eden yeri vereceğini söyler.
Tabi gel zaman git zaman üç düğün de yapılır.
Belli bir süre sonra padişah üç kızına da yemeğe gideceğini söyler ve buna göre baş varisini belli edeceğini söyler.
Tabi yine büyük ve ortanca kız babası için sonu belli olmayan sofraları hazırlarlar.
Sıra gelir küçük kızın evini ziyaret etmeye.
Babası istemeye istemeye de olsa kızının evine gider. Ablalarına göre çok daha mütevazi bir sofra hazırlamıştır kızı. Babası tabi ilk girişte bunu görür ama onun dikkatini çeken başka bir şey olmuştur.
Diğer kızlarının evindeki ortamdan ziyade daha sakin ve huzurlu bir ortam vardır. Diğer torunları yanına dahi gelmemişken, küçük kızının evladı yanına gelir elinden tutar, kendisini gezdirmek istediğini söyler, çok heyecanlı olduğunu ilk defa kendisini gördüğü için der ve elini bir an olsun bırakmaz.
Alışık olmadığı bir samimiyete ve huzura kavuşan padişah hissiyatında hatalı olduğu düşünmeye başlamıştır bile.
Sıra gelir sofraya oturmaya, yemekler gelir. Çok güzel kokular gelmektedir ve daha mütevazi bir sofra da olsa da çok güzel görünmektedir her şey. Babası artı kiyiden iyiye küçük kızına haksızlık ettiğini düşünmektedir ve pişmanlığı yüzüne yansır. Pek tabii kzıı da bu hali görür.
Babası çorba ile başlamak ister ve kaşığı daldırır. Çorba çok lezzetlidir ama eksik bir şeyler vardır. Çözemez ilk etapta. Birkaç yemeğe daha kaşık salladıktan sonra görür ki yemeklerin her birinde tuz eksik. Kızı babasının durumu çözdüğünü anlar ve babasına der ki “Baba tuz dediğin şey çok küçük görünür ama yemeğin lezzetini o verir. Huzur ve samimiyet de aile içerisinde öyledir. Sen şu anki görüntün ile bana haksızlık ettiğini düşünüyorsun ama ben senin verdiğin karar sayesinde çok mutlu ve huzurluyum. Yani seni halen tuz kadar seviyorum ve verdiğin karardan dolayı çok teşekkür ederim.”
Hayatınızda tuz kadar sevdiğiniz nice insan olması duasıyla…