İnsanlık tarihinin başından bu yan her yerde karşımıza çıkan sanat, insanoğlunun yaşamının zarif bir parçasıdır. Güzellik algısınının heykelde, resimde, müzikte ve buna benzer pek çok yerde vücut bulmasıdır. Sanat zamana meydan okumaktır tıpkı asırlarca devrilmeyen heykellerin asırları devirmesinde olduğu gibi. Ve bu meydan okumadan günümüze kadar gelen eserler hâlâ estetik kaygısını eksiltmeden varlıklarını sürdürmektedir.
Mağara duvarlarına taş ve kaya parçalarıyla çizilen resimlerden fırçalarla tuvallere çizilen resimlere gelene kadar sanat pek çok alanda gelişmiştir. Sanatın başlangıcı için kesin bir tarih vermek pek mümkün olmasa da insanlık tarihinin başından beri var olduğu bilinmektedir.
Dünya üzerin de pek çok yerde gelişim gösteren sanatın Türk Tarihinde de önemli bir yeri vardır. Tarihi yansıtan yerleşim yerlerinin kazımı sırasında ortaya çıkan sanat eserleri Türklerin sanata verdiği bu önemi açıkça göstermektedir. Örneğin Gök Türkler döneminde heykel sanatı çok hızlı bir gelişme göstermiştir. Tabi yalnızca Gök Türkler değil farklı bir sanat dalında Uygur Türkler’ ide sanatın gelişmesine katkı sağlayan Türk devletler indendir. Zira Türk resim sanatının temelleri Uygur döneminde atılmıştır. Bu temelin atılmasında ki sebep ise Uygurların tapınakları süslemek için duvarlara yaptıkları resimlerlerdir. Bu resimlerde insan yüzünün güzel bir şekilde tasvir edilmesi ve duyguları anlatacak şekilde resmedilmesi o dönemde sanatın bu dalında Uygurların ne kadar geliştiklerinin bir göstergesidir. Ayrıca Uygurlar Moğollar aracılığıyla da yaptıkları resim ve minyatür sanatlarını Anadolu’ya taşımışlar ve Anadolu Türk sanatına ilham olmuşlardır. Türkler aynı zamanda demircilik, dokumacılık, maden ve ahşap işlemeciliği gibi el sanatlarıyla da uğraşmışlardır hatta geçim kaynağı olarak gördükleri hayvancılıktan etkilenerek yaptıkları eserleri hayvanların mücadelesini anlatan motiflerle süslemişlerdir ve bu alanda ilerleyebildikleri kadar ilerlemişlerdir. Türklerde sanat, gelişimini hâlâ sürdürmektedir ancak bir kısım sanat dallarını geride yani tarihte bırakarak gelişmektedir. Örneğin geçmişte büyük değer arz eden bir kısım sanatların günümüzde ya sadece adı biliniyor ya da adını da alıp tozlu tarihe gömülüp gidiyor. Oysa sanata bir sanatçı edasıyla sahip çıkmak gerekmez mi? Sanat bu sahiplik duygusunu bizden beklemez mi? İşte bu soruların cevabını bulmak için sizi sanatla baş başa bırakıyorum. Sizi düşünmek sanatıyla baş başa bırakıyorum. Sevgiyle kalın…