Ne hazindir ki, Türkiye’nin yükselişini azmedemeyen iç ve dış güçler tarafından 17 Aralık 2013 tarihinde 61. Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti’ne karşı yolsuzluk kılıfı ile uydurma bir operasyon yapılarak darbe girişiminde bulunulmuştur. AK Parti Hükümeti’ni yıkmaya yönelik bu operasyon sonuncu döviz kurları yükselişe geçmiştir.
Faiz lobisinin doları santajlarla yükseltmesi sonucu, Merkez Bakası 29 Ocak 2014 tarihinde aldığı bir kararla borçlanma faizini % 3,5’tan % 8’e, politika faizini de % 4,5’ten % 10’a yükseltmiştir. Bu kararın ardından bankaların ticari kredi faizleri % 20’ler seviyesine yükselmiştir. Türkiye ekonomisinde meydana gelen bu olumsuz durum sonunda halk kaybederken, faiz lobisi kazançlı çıkmıştır.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, 7 Şubat 2014 tarihinde yaptığı açıklamada “Gezi ve 17 Aralık’ın Türkiye’ye maliyeti 156,8 milyar liradır” demiştir.
Türkiye’nin büyümesinden, gelişmesinden, yükselmesinden rahatsı olanlar var. Türkiye’nin İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerle yarışmasından rahatsızlık duyulmaktadır. Onun için Türkiye’nin yükselişine darbeler vurulmaktadır.
Faiz Lobisi 17 Aralık’ta Neden Ortaya Çıktı?
2002 yılında bütçe içindeki faiz maliyeti yani ödenen faiz miktarı yüzde 47’lerdeydi. Yani 100 liralık gelirin yarısına yakını faize gidiyordu. 2014’te bu oran yüzde 10-11 arasına düştü. 2014 bütçesinde sadece yüzde 11’lik rakam ayrılmış. Yani 2002’de de 50 milyar faize ödeniyordu. Aradan geçen yıllarda Türkiye ekonomisi 4 kat büyüdü ve yine 50 milyar faize ödeniyor.
Ve faizler yüzde 10’a düştü. Eğer eski oranda Türkiye faiz ödemiş olsaydı 200 milyar TL faiz ödeyecekti. Yani 150 milyar TL Türkiye’nin kasasında kalmış oldu.
Bugünkü gazete manşetlerine baktığımızda aynı dili ve tavrı görmek çok da zor değil. Suçsuz bir insanın idamına neden olanlar bugün bir ülkenin yeniden karanlık günlere dönmesi üzerine manşet atıyor. Bugün sadece bir bakanı değil bir ülkeyi idam etmek istediler.
50 yıldır uyguladıkları psikolojik harekât bu kez milletin sinesinde erimiş ve manşetler boşa çıkmıştır. (Sekan Üstüner, www.haber7.com, 09.01.2014)
1960 İhtilali Öncesinde de 17 Aralık Operasyonu Yapılmıştı
50 yıl önce Hürriyet Gazetesi, “Polatkan’ın zimmetinde 4 milyon lira çıktı” diye manşet atarken, 17 Aralık 2013’de, “3 Rüşvet Bombası” manşetini atmıştır.
Hükümete yönelik 17 Aralık darbe girişiminde atılan gazete manşetleri bundan 50 yıl önce de atılmıştı.
17 Aralık 2013’te AK Parti hükümetini devirmeye yönelik organize edilen darbe girişimi sonrası atılan manşetler Demokrat Parti hükümeti için de atılmıştı.
27 Mayıs 1960 askeri ihtilalinden sonra Yassıada mahkemelerinde yargılanan ve idam edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan için atılan manşetler şimdi atılanlarla ikiz kardeş gibi...
Bugün Halk Bankası üzerinden yapılan komplo o gün Ziraat Bankası üzerinden yapıldı. Polatkan’ı ve Demokrat Parti’yi itibarsızlaştırma Hürriyet Gazetesi’nin o günkü asli göreviydi.
Hasan Polatkan’ın 16 Eylül 1961’deki idamından sonra suçsuz olduğu anlaşılıp iade-i itibarı yapılmış olsa da Türkiye Demokrasi tarihi bu kara lekeyi ömrü boyunca üzerinde bir yafta olarak taşımaya mahkûm olmuştur.
Türkiye’ye Yapılan Operasyonda IMF Devreye Girmiştir
Türkiye’ye yapılan 17 Aralık operasyonun arkasında ABD, İngiltere, Almanya, İsrail ve IMF yer almıştır. Türkiye’nin IMF’ye olan borcu 14 Mayıs 2013’de sıfırlanmıştır. IMF, Türkiye’nin yeniden borç alması için ekonominin çökertilmesi amacıyla harekete geçmiştir. Çünkü IMF, Türkiye’yi borç vermek suretiyle sömürüyor. Türkiye, IMF tarafından kurulan tuzağı çok iyi bilmeli ve bu tuzaktan mutlaka kurtulmalıdır.
Operasyon İçin 25 Milyar Dolar Ayrıldı
Takvim Gazetesi’nin haberine göre, Türk ekonomisi Mayıs 2013’te zirve yaptı. Türkiye’nin bu çıkışını engellemek isteyen baronlar ise Erdoğan’ı düşürmek ve Türkiye’yi yağmalamak için hemen düğmeye bastı. MİT’in tespitlerine göre baronlar, operasyon için KKR (Kolhberg Kravis Roberts) adlı 200 milyar dolarlık ABD finans devini seçti. Türkiye’yi buhrana sürüklemek için 25 milyar dolar fon ayrıldı.
İşin başına ise Kuzey Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçirdikten sonra CIA’nın başına getirilen, sonra da yasak aşk nedeniyle buradan kovulan General David Petraus getirildi. Millî İstihbarat Teşkilatı’nın elde ettiği bilgilere göre, Petraeus, Kolhberg Kravis Roberts (KKR) adlı kuruluşun başına geçirilmesi için geçtiğimiz yıl Nisan ayının 15’inde görüşmelere başladı. Mayıs ayında ise bu kurumun başına getirildi. Önce dış basında “Diktatör” denilerek Başbakan yıpratıldı. Financial Times, Guardian, WSJ, Der Spiegel hatta Today’s Zaman bile bu oyunun ortakları oldu.
Diktatörle Başlandı
Sonra ise Gezi Olayları teşvik edildi. Diktatör söylemi tüm Türkiye’ye yayıldı. Para babaları ve reklamcılar ile çapulcular, Gezi’de büyük bir işbirliği sergiledi. Ancak yetmedi. Baronlar bu kez devlet içindeki oluşuma görev verdi. Paralel yapı desteklendi. Şok operasyonlarla AK Parti hükümeti çökertilmek istendi. KKR, çeşitli sivil toplum örgütleri üzerinden Türkiye’ye birçok para aktardı ve olayların gelişmesi için gerekli fonları sağladı.
Amaç ülkede hem siyasi hem ekonomik kriz oluşturmaktı. Türkiye’nin ekonomik istikrarını sarsmak, piyasaları çökertmek hedeflendi. Bu sayede hem politik istikrar bozulacak, hem de ekonomik kriz sayesinde KKR, Türkiye’de son yıllarda büyüyen şirketleri kriz ortamında yok pahasına satın alarak fonlarını büyütecek, IMF de bir kez daha Türkiye’ye gelmiş olacaktı.
IMF İntikam Alıyor
Takvim Gazetesi’nin haberine göre; 200 milyar dolara hükmeden KKR’nin IMF Başkanı Christina Lagarde ile de ortak hareket ettiği belirlendi. IMF’nin de Türkiye’yi tekrardan kendisine mahkûm ettirmek için KKR’nin gerçekleştirdiği bu operasyonu desteklediği öğrenildi. Şirketin yakınında bulunan diğer bir isim ise George Bush’un danışmanlarından olan Hanyri Kravis.
Karanlıklar Prensi de Devrede
Ortadoğu’daki tüm karanlık işlerin arkasından çıkan adam olarak bilinen Neocon Richard Perle de KKR’nin içindeki isimlerden. CIA ajanı da olan Perle’nin devrim yaşayan birçok ülkedeki ekonomik krizin ardında olduğu, bu nedenle Karanlıklar Prensi olarak tanındığı ve son olarak Gezi Olayları’nda ise Taksim’de bir otele yerleşerek tüm yaşananları bizzat takip ettiği iddia edilmişti.
Akraba Gibi Bir Şirket
Dünya çapında birçok ülkede yatırımları bulunan Yahudi sermayesinin finans şirketlerinden olan KKR, “leverage buy” olarak bilinen yöntemi kullanıyor. Bu yöntemde önce baronlar operasyon yapılacak ülkeyi belirliyor. KKR’nin ayırdığı fonlarla seçilen bu ülkeye ekonomik ve politik operasyon düzenleniyor.
Kriz öncesi büyüyen şirketler, kriz ortamında yok olmaktansa değerlerinin çok çok altına satılıyor. Bu noktada KKR bir kez daha ortaya çıkıyor ve kendi eliyle çökerttiği şirketleri yok pahasına satın alıyor. Kriz sonrası IMF’nin de operasyon yapılan ülkede devreye girmesiyle, IMF’den gelen paralar bu şirketlere pay ediliyor ve içi boşalmış olan şirketler bir anda KKR’nin ellerinde yeniden parlatılıyor. KKR ise bu şirketleri satarak büyük kâr ediyor. Ülke ise IMF’den gelen paraların bu şirketlere aktarıldığından habersiz olarak milyarlarca dolar borcun altına giriyor. (Kaynak: Takvim, Mevlüt Yüksel, 01.01.2014, www.hber7.com, 01.01.2014)