Petrol, bir enerji kaynağıdır. Çağımızın en büyük enerji kaynağı hiç şüphesiz petroldür. Bulunduğundan bu yana insanoğlunu en fazla meşgul etmiştir. Petrolün bulunması ile petrokimya sanayi oluşmuştur. Petrokimyasal ürünlerin başlıcaları, plastik, sentetik kauçuk, sentetik lif, sentetik deterjan, sentetik gübreler ve karbosiyahı vb.’dir.
Günümüzde bilinen kaynaklarıyla petrol, dünyaya dengeli bir biçimde dağılmamıştır. Genel olarak üretim alanları Kuzey ve Orta Amerika, Orta Doğu(1) ve Rusya’dır. Petrolün, diğer enerji kaynaklarına göre, üstün bazı yetenekleri vardır:
Ucuz ve kalori değerinin yüksek olması, az yer kaplaması, taşınmasının kolay bulunması, toz ve kül bırakmaması (kömüre göre) ve dolayısıyla da çevre kirlenmesine daha az neden olması gibi. Petrol ürünleri ve bazı maddelerle birleşmek suretiyle petrol, çok amaçlı kullanılmaktadır (2).
Petrolün ana vatanı İslâm Dünyası’dır. Çünkü en önemli petrol yatakları Suudi Arabistan, Kuveyt, İran, Irak, Libya, Azerbaycan ve Türkiye’dedir. Dünyanın en fazla petrolü (Türkiye hariç tutulsa bile. Çünkü Türkiye’deki petrol yatakları istenilen seviyede işletilmemektedir) Ortadoğu ülkelerinden çıkmaktadır.
Dünya’nın stratejik bölgesinde bulunan Türkiye’de zengin petrol yataklarının bulunduğu bir gerçektir. Bunun ispatı için yapılan araştırmalara ve petrol olan bölgelerin nereler olduğunu ortaya koymaya çalışalım.
“Petrol olan sahalarda, toprağın altından yukarılara doğru çıkan gaz aşırı olursa, o sahada nebatların yaşamasına mani oluyor.
İşte Aksaray Ovası; çoraklık ve kısır nebatlar. Hayvanları bile burada otlamak istemiyor ve işte Konya Ovası ve verimlilik.
Esasen Konya Ovasının jeolojik yapısı, tuz yatakları, Anadolu’nun üç yanının denizle çevrili olması, zelzele mıntıkası karakteri bütün bu benzerlikleriyle petrolün olduğunu göstermektedir. Nitekim senelerce evvel (Takribi 1952) memleketimizi ziyaret eden Aycnhaver’in petrol danışmanı Max Bars, Konya Ovası’nın dünya’nın en büyük petrol deposu olduğunu söylemişti” (3).
Yine uzun yıllar Amerika’da öğrenim görmüş Durmuş ATAY adlı bir Türk, Michigane Üniversitesi Jeoloji Kürsüsünde Türkiye ile ilgili olarak hazırlanan haritalarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde büyük petrol yataklarının bulunduğunun tespit edildiğini söylemiştir.
Bir Amerikalının bir iddia üzerine, Durmuş ATAY’a gösterdiği haritada Trabzon ile Mersin arasında bir hat çekildiğini, bu hattın doğu kısmında binlerce bölgenin birinci derece petrol yatağı olarak işaretlendiği belirtilmiştir. Durmuş ATAY, haritalarda bugün bilinen Batman bölgesinde çok daha verimli yatakların daha kuzeyde bulunduğunu belirtmiştir. (Hürriyet, 07.05.1981).
Ankara’da 26 Eylül 1983 tarihinde yapılan “Toros Jeoloji Uluslararası Toplantısı’nda, Toros Dağları’nın Jeolojik Yapısı, yerli ve yabancı jeologlar (yer bilimciler) tarafından tartışılırken, bu bölgenin maden zenginliklerine dikkat çekilmiştir. Bu toplantı da, 2000 km. uzunluğunda bir alanı kapsayan Toros Dağları’nın çok sayıda maden bakımından (Krom, Boksit, Kalay, Bakır vs.) zengin olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca Toros Dağları şeridinin petrol rezervi açısından da çok zengin olduğu belirtilmiştir. Hatta bu bölgede Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, petrol aramaları ile ilgili sondaj çalışmaları başlatarak 1983 yılında bir petrol kuyusu açmıştır.”
Bu açıklamalar göstermektedir ki, Türkiye bir petrol bölgesidir. Hem de bütün dünyanın gözlerini kamaştıran zengin yataklara sahiptir. Adıyaman Dünya’nın kara altın şehri olacak petrol yatağına sahiptir.
Peki Türkiye’de bu petrol yatakları neden işletilemiyor?
Türkiye’de petrol aramaları uzun yıllar yabancı şirketlerce yapılmıştır. Bu şirketlerin başında BP, Shell ve Mobil gelmektedir. Ayrıca bu şirketler, Türkiye’de benzin istasyonları da kurarak, petrol ithalatının büyük bir kısmını gerçekleştirmektedirler. Yabancı şirketlerin petrol bölgelerinde yaptıkları sondaj çalışmaları adeta bir skandal olmuştur. Yabancı şirketler, sondaj çalışmalarını yürütürken, bir bölgede petrol bulunsa dahi “petrol yoktur” raporu vererek, açılan kuyulara cıva dökmek suretiyle bu kuyuları bir daha açılamayacak biçimde betonla kapatmışlardır. Bu olaylar uzun süre tartışma konusu olmuştur.
Yabancılar petrol alanlarımıza büyük darbeler indirmişlerdir. Daha sonra kurulan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, sondaj çalışmalarını yürütmektese de, istenen seviyede olduğunu söylemek güçtür. Türkiye’nin petrol yataklarının gün yüzüne çıkartılması için bütün imkânları bu alana kanalize etmek gerekir. Bu gerçekleştiği zaman hiç şüphesiz petrol faturası da azalacaktır.
Diğer madenlere gelince; petrolün yerini alacak olan enerji kaynakları linyit, bitümlü şist, bor, hidrolik vb.’dir. Türkiye’de petrolden başka diğer geniş maden kaynakları da mevcuttur. Bu madenlerin önemlileri şunlardır: Taş kömürü, linyit, demir, krom, kurşun, fosfat, bakır, alüminyum, volfram, uranyum, altın, doğalgaz gibi.
Ülkeler, ekonomik kalkınmalarını yürütürken başta petrol olmak üzere, diğer maden kaynaklarını da faydalanılır hale getirmek zorundadırlar. Maden cevherleri, sanayideki gelişmenin temel taşlarıdır. Türkiye, maden yataklarını işleterek ekonomik yönden faydalı kılmalıdır.
---------------
(1) Baysal, Prof. Dr. Kubilây, Uluslararası Petrol Sorunları, Ar Yayın Dağıtım, İstanbul, 1982, sh: 7
(2) A.g.e. sh: 4
(3) Eser, Prof. Dr. Nevzat, Dünya, 12.4.1981
Günümüzde bilinen kaynaklarıyla petrol, dünyaya dengeli bir biçimde dağılmamıştır. Genel olarak üretim alanları Kuzey ve Orta Amerika, Orta Doğu(1) ve Rusya’dır. Petrolün, diğer enerji kaynaklarına göre, üstün bazı yetenekleri vardır:
Ucuz ve kalori değerinin yüksek olması, az yer kaplaması, taşınmasının kolay bulunması, toz ve kül bırakmaması (kömüre göre) ve dolayısıyla da çevre kirlenmesine daha az neden olması gibi. Petrol ürünleri ve bazı maddelerle birleşmek suretiyle petrol, çok amaçlı kullanılmaktadır (2).
Petrolün ana vatanı İslâm Dünyası’dır. Çünkü en önemli petrol yatakları Suudi Arabistan, Kuveyt, İran, Irak, Libya, Azerbaycan ve Türkiye’dedir. Dünyanın en fazla petrolü (Türkiye hariç tutulsa bile. Çünkü Türkiye’deki petrol yatakları istenilen seviyede işletilmemektedir) Ortadoğu ülkelerinden çıkmaktadır.
Dünya’nın stratejik bölgesinde bulunan Türkiye’de zengin petrol yataklarının bulunduğu bir gerçektir. Bunun ispatı için yapılan araştırmalara ve petrol olan bölgelerin nereler olduğunu ortaya koymaya çalışalım.
“Petrol olan sahalarda, toprağın altından yukarılara doğru çıkan gaz aşırı olursa, o sahada nebatların yaşamasına mani oluyor.
İşte Aksaray Ovası; çoraklık ve kısır nebatlar. Hayvanları bile burada otlamak istemiyor ve işte Konya Ovası ve verimlilik.
Esasen Konya Ovasının jeolojik yapısı, tuz yatakları, Anadolu’nun üç yanının denizle çevrili olması, zelzele mıntıkası karakteri bütün bu benzerlikleriyle petrolün olduğunu göstermektedir. Nitekim senelerce evvel (Takribi 1952) memleketimizi ziyaret eden Aycnhaver’in petrol danışmanı Max Bars, Konya Ovası’nın dünya’nın en büyük petrol deposu olduğunu söylemişti” (3).
Yine uzun yıllar Amerika’da öğrenim görmüş Durmuş ATAY adlı bir Türk, Michigane Üniversitesi Jeoloji Kürsüsünde Türkiye ile ilgili olarak hazırlanan haritalarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde büyük petrol yataklarının bulunduğunun tespit edildiğini söylemiştir.
Bir Amerikalının bir iddia üzerine, Durmuş ATAY’a gösterdiği haritada Trabzon ile Mersin arasında bir hat çekildiğini, bu hattın doğu kısmında binlerce bölgenin birinci derece petrol yatağı olarak işaretlendiği belirtilmiştir. Durmuş ATAY, haritalarda bugün bilinen Batman bölgesinde çok daha verimli yatakların daha kuzeyde bulunduğunu belirtmiştir. (Hürriyet, 07.05.1981).
Ankara’da 26 Eylül 1983 tarihinde yapılan “Toros Jeoloji Uluslararası Toplantısı’nda, Toros Dağları’nın Jeolojik Yapısı, yerli ve yabancı jeologlar (yer bilimciler) tarafından tartışılırken, bu bölgenin maden zenginliklerine dikkat çekilmiştir. Bu toplantı da, 2000 km. uzunluğunda bir alanı kapsayan Toros Dağları’nın çok sayıda maden bakımından (Krom, Boksit, Kalay, Bakır vs.) zengin olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca Toros Dağları şeridinin petrol rezervi açısından da çok zengin olduğu belirtilmiştir. Hatta bu bölgede Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, petrol aramaları ile ilgili sondaj çalışmaları başlatarak 1983 yılında bir petrol kuyusu açmıştır.”
Bu açıklamalar göstermektedir ki, Türkiye bir petrol bölgesidir. Hem de bütün dünyanın gözlerini kamaştıran zengin yataklara sahiptir. Adıyaman Dünya’nın kara altın şehri olacak petrol yatağına sahiptir.
Peki Türkiye’de bu petrol yatakları neden işletilemiyor?
Türkiye’de petrol aramaları uzun yıllar yabancı şirketlerce yapılmıştır. Bu şirketlerin başında BP, Shell ve Mobil gelmektedir. Ayrıca bu şirketler, Türkiye’de benzin istasyonları da kurarak, petrol ithalatının büyük bir kısmını gerçekleştirmektedirler. Yabancı şirketlerin petrol bölgelerinde yaptıkları sondaj çalışmaları adeta bir skandal olmuştur. Yabancı şirketler, sondaj çalışmalarını yürütürken, bir bölgede petrol bulunsa dahi “petrol yoktur” raporu vererek, açılan kuyulara cıva dökmek suretiyle bu kuyuları bir daha açılamayacak biçimde betonla kapatmışlardır. Bu olaylar uzun süre tartışma konusu olmuştur.
Yabancılar petrol alanlarımıza büyük darbeler indirmişlerdir. Daha sonra kurulan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, sondaj çalışmalarını yürütmektese de, istenen seviyede olduğunu söylemek güçtür. Türkiye’nin petrol yataklarının gün yüzüne çıkartılması için bütün imkânları bu alana kanalize etmek gerekir. Bu gerçekleştiği zaman hiç şüphesiz petrol faturası da azalacaktır.
Diğer madenlere gelince; petrolün yerini alacak olan enerji kaynakları linyit, bitümlü şist, bor, hidrolik vb.’dir. Türkiye’de petrolden başka diğer geniş maden kaynakları da mevcuttur. Bu madenlerin önemlileri şunlardır: Taş kömürü, linyit, demir, krom, kurşun, fosfat, bakır, alüminyum, volfram, uranyum, altın, doğalgaz gibi.
Ülkeler, ekonomik kalkınmalarını yürütürken başta petrol olmak üzere, diğer maden kaynaklarını da faydalanılır hale getirmek zorundadırlar. Maden cevherleri, sanayideki gelişmenin temel taşlarıdır. Türkiye, maden yataklarını işleterek ekonomik yönden faydalı kılmalıdır.
---------------
(1) Baysal, Prof. Dr. Kubilây, Uluslararası Petrol Sorunları, Ar Yayın Dağıtım, İstanbul, 1982, sh: 7
(2) A.g.e. sh: 4
(3) Eser, Prof. Dr. Nevzat, Dünya, 12.4.1981