1983’te yapılan Genel Seçimlerde Anavatan Partisi (ANAP) tek başına iktidar olmuştur. ANAP tarafından kurulan Turgut Özal Hükümeti, ilk olarak özelleştirme girişimlerini 1984 Mart ayında çıkarılan 2983 Sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun ile başlatmıştır.
ANAP Hükümeti, gerekli kanuni düzenlemeleri yaparak, özelleştirme hazırlık çalışmalarını yürütmek üzere bir ABD şirketi olan Morgan Guaranty Trust Company of New York ile 1.12.1985’te bir sözleşme imzalamıştır.
Morgan Guaranty, Mayıs 1986’da bir özelleştirme ana plânı hazırlayarak hükümete sunmuştur. Bu plâna göre; özelleştirilecek KİT’ler üç öncelik sırasına ayrılmakta idi:
1) Birinci Öncelik: Tamamen satılabilecekler.
2) İkinci Öncelik: Bazı bölümleri satılabilecek, geriye kalanı rehabilite edilecekler.
3) Üçüncü Öncelik: Kamu hizmeti görenler
Türkiye’de 1986 yılında başlayan özelleştirme çalışmalarında üç özelleştirme yöntemi uygulanmıştır. Bunlar; hisse senetlerinin halka arzı, blok satış ve halka arz şekliyle blok satış yöntemleridir. Özelleştirmede halka arz kaydı ile blok satış yapılan Afyonkarahisar, Ankara, Balıkesir, Pınarhisar ve Söke Çimento Fabrikaları, SCF adlı Fransız firmasına satılmıştır. Çimento Fabrikaları’nı satın alan SET diye bilinen SCF, Fransa’nın KİT’idir.
Türkiye’de 2002’ye kadar yapılan özelleştirmelerde; Blok satış ya da ne pahasına olursa olsun elden çıkarma yöntemi en kolay özelleştirme biçimi olarak uygulanmıştır. Bir örnek; İstanbul-Zeytinburnu Et ve Balık Kurumu’nun binaları, arsaları, kombinalarını bir yana bırakın, sadece bir tanesi 1 milyar TL’den almaya hazır müşterisi olan 11 TIR’ı birlikte Kamu Ortaklığı İdaresi (KOİ) 3 milyara satınca büyük tartışmalar olmuştur.
Türkiye’de, özelleştirmelerin tam yapılması ile ilgili kapsamlı Özelleştirme kanunu, DYP-SHP Koalisyonu ile kurulan Tansu Çiller Hükümeti tarafından
24 Kasım 1994 günü TBMM’de kabul edilmiştir. Bu kanunun çıkması için ANAP’ta destek vermiştir. Özelleştirme kanununun kabul edilmesi basının bir kısmı tarafından sevinçle karşılanmıştır. Özellikle Batı yanlısı basın, Özelleştirme Kanunu’nu “Ekonomik Devrim” olarak manşet yaparlarken, “Türkiye’nin ekonomik yapısını değiştirecek olan Cumhuriyetin en büyük özelleştirme yapısı Meclis’te kabul edildi. Türkiye’de yeni bir dönem başladı” diye yazmıştır.
Özelleştirme Kanunu’nun çıkmasından sonra konuşan zamanın Başbakanı Tansu Çiller, “KİT’ler için kötü demek mümkün değildir. Ama dünya değişmekte. Türkiye bunun gerisinde kalamaz. İşte bugün bu yeni dönemin kapısını açıyoruz. Türkiye coğrafi bölgesindeki son sosyalist devlet olmuştur. Biz onu yıktık” demiştir.
Özelleştirme Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra “Türkiye’deki özelleştirme” konusunda görüş belirten yabancı temsilci, yetkili, uzman ve ekonomistler görüşlerini hep “umutlu” olarak dile getirmişlerdir. Batılı ülkeler, Türkiye’deki özelleştirme kanunundan memnun kalmışlardır. İşte bazı ülke yetkililerinin bu konuda yaptıkları değerlendirmeler.
İngilizler; “Türkiye’de Özelleştirme Kanunu’nun Parlamento’dan geçmesinden memnunuz”, Almanlar; “Çok mutluyuz. Özelleştirmenin yasama kısmı çok önemliydi ve sonunda yapıldı”, Japonlar; “Özelleştirme, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girdikten sonraki rekabet gücünü artıracak” demişlerdir.
Türkiye’de ekonominin dengesi yıllar itibariyle sürekli bozulmuştur. Türkiye’de ekonomik istikrarsızlığın sebebi olarak fatura KİT’lere kesilmiş ve suçta KİT’lere yıkılmıştır. Enflasyonun sebebi olarak hep KİT’ler gösterilmiştir. KİT’leri batıranlar, yanlış uygulama yapan siyasi iktidarlar olmuştur. Hükümet olanların çoğu, beceriksiz yöneticilerle, kapasitesinin üstünde istihdam sağlayarak, KİT’leri politik emelleri için kullanmışlar ve zarara uğratmışlardır.
Hükümetler özel teşebbüsü teşvik etmeli ve desteklemelidir. Devlet ihtiyaç duyulan alanlarda yatırım yapmalıdır. Özelleştirme “satıp-savurma” şeklinde olmamalıdır. Devlet kurumlarının yok pahasına özelleştirilerek elden çıkarılması bir ekonomi için çok tehlikelidir. Türkiye’de, 1986’dan 2002’ye kadar yapılan özelleştirmelerde, IMF ve Dünya Bankası önerileri doğrultusunda tamamen ideolojik davranılmıştır. Bu dönemde özelleştirme yapan hükümetler tarafından yapılan özelleştirmelerde zararına satışlarla veya bedelsiz satışlarla (devirlerle) kamuya ait işletmeler “satıp-savurma” ile yağmalanmıştır. Geçmişteki özelleştirmelerde özellikle yabancılar tercih edilmiştir.
Türkiye’de yapılan özelleştirmelerde, İngiltere örneğinde olduğu gibi halk tercih edilmemiştir. Halk hisse senedi çıkarılarak, halka satılan hiçbir özelleştirme yoktur. Yabancılar, Türkiye’de yapılan özelleştirmelerden büyük paylar kaparlarken, ithalatın ve işsizliğin artmasına da sebep olmuşlardır. Çünkü yabancılar, özelleştirme ile aldıkları işletmeleri kısa sürede rant elde edebilmek için almaktadırlar. Yabancılar için yerli üretimin artması, Türk halkının iş bulması veya sosyal problemlerin azalması diye bir kaygı yoktur. Yabancılar kendi çıkarlarının peşindedirler.
Türkiye’de kamuya ait zarar eden işletmelerin yıllarca ekonomiye büyük yükler getirdiği bir vakıadır. Zarar eden kamu işletmelerinin kapatılması yerine, özelleştirilerek kârlı hale gelmeleri sağlanmalıdır. Ancak özelleştirilecek kamu işletmeleri yabancılara değil, ya halk hisse senedi ile halka satılmalı ya da yerli özel firmalara satılmalıdırlar.
Hükümetler, özelleştirmede kendi halkını veya yerli özel firmaları tercih ederlerse millî ekonomiye daha fazla katkı sağlarlar ve işsizliğe de çözüm bulurlar. Meselâ; Özelleştirme kapsamında Kırşehir’de Petlas’ın Kombassan’a, Kayseri’de Çinkur’un İpek Mobilya A.Ş.’ye satılası ile yerli üretim artışı sağlanırken, istihdam da sağlanmıştır.
2002’den sonra Ak Parti Hükümetleri döneminde yapılan özelleştirmelerde, kamuya ait kuruluşların satılması ile ekonomiye önemli katkılar sağlanmıştır. 2010 yılında Boğaziçi Elektrik, Gediz Elektrik, Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilerek, yerli bir firma olan MMEKA Makine İthalat Pazarlama Şirketi’ne satılarak, yüksek gelirler elde edilmiştir. Özelleştirmeler, halka veya yerli özel firmalara satılarak yapılırsa, millî ekonomiye hem gelir açısından hem de istihdam açısından daha fazla katkısı olur.
Türkiye’de bütün hükümetler tarafından 1986-2010 döneminde yapılan özelleştirmeler ile kamuya ait; Telekom, Tüpraş, Pektim, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Limanlar (Kuşadası, İzmir ve Mersin) başta olmak üzere toplam 721 adet fabrika, tersane, tesis ve arsa özelleştirme kapsamında satılmıştır.
ANAP Hükümeti, gerekli kanuni düzenlemeleri yaparak, özelleştirme hazırlık çalışmalarını yürütmek üzere bir ABD şirketi olan Morgan Guaranty Trust Company of New York ile 1.12.1985’te bir sözleşme imzalamıştır.
Morgan Guaranty, Mayıs 1986’da bir özelleştirme ana plânı hazırlayarak hükümete sunmuştur. Bu plâna göre; özelleştirilecek KİT’ler üç öncelik sırasına ayrılmakta idi:
1) Birinci Öncelik: Tamamen satılabilecekler.
2) İkinci Öncelik: Bazı bölümleri satılabilecek, geriye kalanı rehabilite edilecekler.
3) Üçüncü Öncelik: Kamu hizmeti görenler
Türkiye’de 1986 yılında başlayan özelleştirme çalışmalarında üç özelleştirme yöntemi uygulanmıştır. Bunlar; hisse senetlerinin halka arzı, blok satış ve halka arz şekliyle blok satış yöntemleridir. Özelleştirmede halka arz kaydı ile blok satış yapılan Afyonkarahisar, Ankara, Balıkesir, Pınarhisar ve Söke Çimento Fabrikaları, SCF adlı Fransız firmasına satılmıştır. Çimento Fabrikaları’nı satın alan SET diye bilinen SCF, Fransa’nın KİT’idir.
Türkiye’de 2002’ye kadar yapılan özelleştirmelerde; Blok satış ya da ne pahasına olursa olsun elden çıkarma yöntemi en kolay özelleştirme biçimi olarak uygulanmıştır. Bir örnek; İstanbul-Zeytinburnu Et ve Balık Kurumu’nun binaları, arsaları, kombinalarını bir yana bırakın, sadece bir tanesi 1 milyar TL’den almaya hazır müşterisi olan 11 TIR’ı birlikte Kamu Ortaklığı İdaresi (KOİ) 3 milyara satınca büyük tartışmalar olmuştur.
Türkiye’de, özelleştirmelerin tam yapılması ile ilgili kapsamlı Özelleştirme kanunu, DYP-SHP Koalisyonu ile kurulan Tansu Çiller Hükümeti tarafından
24 Kasım 1994 günü TBMM’de kabul edilmiştir. Bu kanunun çıkması için ANAP’ta destek vermiştir. Özelleştirme kanununun kabul edilmesi basının bir kısmı tarafından sevinçle karşılanmıştır. Özellikle Batı yanlısı basın, Özelleştirme Kanunu’nu “Ekonomik Devrim” olarak manşet yaparlarken, “Türkiye’nin ekonomik yapısını değiştirecek olan Cumhuriyetin en büyük özelleştirme yapısı Meclis’te kabul edildi. Türkiye’de yeni bir dönem başladı” diye yazmıştır.
Özelleştirme Kanunu’nun çıkmasından sonra konuşan zamanın Başbakanı Tansu Çiller, “KİT’ler için kötü demek mümkün değildir. Ama dünya değişmekte. Türkiye bunun gerisinde kalamaz. İşte bugün bu yeni dönemin kapısını açıyoruz. Türkiye coğrafi bölgesindeki son sosyalist devlet olmuştur. Biz onu yıktık” demiştir.
Özelleştirme Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra “Türkiye’deki özelleştirme” konusunda görüş belirten yabancı temsilci, yetkili, uzman ve ekonomistler görüşlerini hep “umutlu” olarak dile getirmişlerdir. Batılı ülkeler, Türkiye’deki özelleştirme kanunundan memnun kalmışlardır. İşte bazı ülke yetkililerinin bu konuda yaptıkları değerlendirmeler.
İngilizler; “Türkiye’de Özelleştirme Kanunu’nun Parlamento’dan geçmesinden memnunuz”, Almanlar; “Çok mutluyuz. Özelleştirmenin yasama kısmı çok önemliydi ve sonunda yapıldı”, Japonlar; “Özelleştirme, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girdikten sonraki rekabet gücünü artıracak” demişlerdir.
Türkiye’de ekonominin dengesi yıllar itibariyle sürekli bozulmuştur. Türkiye’de ekonomik istikrarsızlığın sebebi olarak fatura KİT’lere kesilmiş ve suçta KİT’lere yıkılmıştır. Enflasyonun sebebi olarak hep KİT’ler gösterilmiştir. KİT’leri batıranlar, yanlış uygulama yapan siyasi iktidarlar olmuştur. Hükümet olanların çoğu, beceriksiz yöneticilerle, kapasitesinin üstünde istihdam sağlayarak, KİT’leri politik emelleri için kullanmışlar ve zarara uğratmışlardır.
Hükümetler özel teşebbüsü teşvik etmeli ve desteklemelidir. Devlet ihtiyaç duyulan alanlarda yatırım yapmalıdır. Özelleştirme “satıp-savurma” şeklinde olmamalıdır. Devlet kurumlarının yok pahasına özelleştirilerek elden çıkarılması bir ekonomi için çok tehlikelidir. Türkiye’de, 1986’dan 2002’ye kadar yapılan özelleştirmelerde, IMF ve Dünya Bankası önerileri doğrultusunda tamamen ideolojik davranılmıştır. Bu dönemde özelleştirme yapan hükümetler tarafından yapılan özelleştirmelerde zararına satışlarla veya bedelsiz satışlarla (devirlerle) kamuya ait işletmeler “satıp-savurma” ile yağmalanmıştır. Geçmişteki özelleştirmelerde özellikle yabancılar tercih edilmiştir.
Türkiye’de yapılan özelleştirmelerde, İngiltere örneğinde olduğu gibi halk tercih edilmemiştir. Halk hisse senedi çıkarılarak, halka satılan hiçbir özelleştirme yoktur. Yabancılar, Türkiye’de yapılan özelleştirmelerden büyük paylar kaparlarken, ithalatın ve işsizliğin artmasına da sebep olmuşlardır. Çünkü yabancılar, özelleştirme ile aldıkları işletmeleri kısa sürede rant elde edebilmek için almaktadırlar. Yabancılar için yerli üretimin artması, Türk halkının iş bulması veya sosyal problemlerin azalması diye bir kaygı yoktur. Yabancılar kendi çıkarlarının peşindedirler.
Türkiye’de kamuya ait zarar eden işletmelerin yıllarca ekonomiye büyük yükler getirdiği bir vakıadır. Zarar eden kamu işletmelerinin kapatılması yerine, özelleştirilerek kârlı hale gelmeleri sağlanmalıdır. Ancak özelleştirilecek kamu işletmeleri yabancılara değil, ya halk hisse senedi ile halka satılmalı ya da yerli özel firmalara satılmalıdırlar.
Hükümetler, özelleştirmede kendi halkını veya yerli özel firmaları tercih ederlerse millî ekonomiye daha fazla katkı sağlarlar ve işsizliğe de çözüm bulurlar. Meselâ; Özelleştirme kapsamında Kırşehir’de Petlas’ın Kombassan’a, Kayseri’de Çinkur’un İpek Mobilya A.Ş.’ye satılası ile yerli üretim artışı sağlanırken, istihdam da sağlanmıştır.
2002’den sonra Ak Parti Hükümetleri döneminde yapılan özelleştirmelerde, kamuya ait kuruluşların satılması ile ekonomiye önemli katkılar sağlanmıştır. 2010 yılında Boğaziçi Elektrik, Gediz Elektrik, Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilerek, yerli bir firma olan MMEKA Makine İthalat Pazarlama Şirketi’ne satılarak, yüksek gelirler elde edilmiştir. Özelleştirmeler, halka veya yerli özel firmalara satılarak yapılırsa, millî ekonomiye hem gelir açısından hem de istihdam açısından daha fazla katkısı olur.
Türkiye’de bütün hükümetler tarafından 1986-2010 döneminde yapılan özelleştirmeler ile kamuya ait; Telekom, Tüpraş, Pektim, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Limanlar (Kuşadası, İzmir ve Mersin) başta olmak üzere toplam 721 adet fabrika, tersane, tesis ve arsa özelleştirme kapsamında satılmıştır.