“Adalet” kavramının içinin boşaltıldığı, şahıslar için yeri gelince çifte standartın uygulandığı bir dönemde; yazı yazmanın pek de bir önemi yok.
İmkânım olsa belli bir süre yazı yazmayı bırakırım.
Mecburum ama yazmaya.
Kadro gereği haftada en az bir yazım çıkmalı.
Sağlık olsun...
Ama kendimizi avutuyoruz.
Özellikle son dönemlerde sırf yazmak için yazıyoruz.
Ben, basın açısından mesleki yaşantım süreci içinde bu kadar rezil bir dönem görmemiştim.
Tat, tuz yok.
Her yerimiz ciddi baskı ile kuşatılmış durumda.
Acı ama gerçek basın özgürlüğü de sadece lafta.
**
Yeri gelmişken hatırlatayım
Geçen gün millet, “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü” gününü kutluyordu.
Çok saçma geldi bana.
Ortada bir basın var mı ki, özgürlüğü de günü de olsun?
**
Ben; çoğu medya kuruluşundan da, yayınlarından da şikayetçiyim.
Yazarlar cesur ve adil değil.
Kendilerine göre haklı sebepleri vardır.
Özellikle bazı insanlarla (kalemi satılık ve yalaka) aynı mesleği yaptığım için de utanıyorum.
Gazetecilik mesleğinin de bir şerefi var.
Şuan Türkiye'de yapılanlar, yazılanlar ve çizilenler “gazetecilik” hüneri değil, öyle sanılmasın.
Türkiye'de gazeteciliği layıkı ile yapan bir elin beş parmağını geçmeyecek medya kuruluşu ve insanı var.
Demokratik bir ülkede olmaması gereken şeyler yaşanıyor.
Gazetecilikten başka herşeyi yapıyoruz.
Sözü uzatmaya gerek yok.
**
Fakat dikkat ettiyseniz yazdıklarım, mesleki anlamda çoğu medya çalışanının ve kuruluşunun bitmiş ve tükenmişliğin en net göstergesi ve ifadesidir.
Basın, bir şekilde birilerine ekonomik bağlamda mahkum edilir hale getirilmiş ve susturulmaya çalışılmıştır.
Aksini iddia eden de varsa tek kelime ile yalancıdır.