4) 1960-1977 DÖNEMİ
Türkiye’de 1960 askeri darbesinden sonra değişen siyasi yapı sonucunda, ekonomik yapıda da değişmeler olmuştur. Hazırlanan Anayasa ve buna dayanan kanun ve karalarla ekonomi politikasında yeni ilkeler kabul edilmiştir.
Bu dönemde, ülkenin 1950’lerde uğradığı ekonomik bunalımlara plânsız ve programsız bir politikanın izlenmiş olması sebep gösterilerek, ekonomi politikasının bir plâna göre yürütülmesi fikri benimsenmiştir. Bu amaca paralel olarak, 1961 yılında Devlet Plânlama Teşkilâtı (DTP) kurulmuştur. Devlet Plânlama Teşkilâtı’nca hazırlanacak plânların beşer yıllık dönemler için yapılması kararlaştırılmıştır. İlk plânlı uygulamaya 1963 yılında geçilmiştir.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı, 1963-1967 yıllarını kapsamaktadır. Bu dönemin ekonomik stratejisi “Karma Ekonomi” olarak belirlenmiştir. Buna göre ithal ikamesi politikası kabul edilmiştir. Daha sonraki beş yıllık plânlar da bu temele göre hazırlanmıştır. Bu politika benimsenirken her ne kadar dışa bağımlılığın azaltılması hedeflenmişse de yapılan uygulamaların tam tersi olduğu görülmüştür. Ülkeye, direkt olarak giremeyen yabancı firma ve kuruluşlar, yerli firma ve kuruluşlarla ortak olmak suretiyle, montaj sanayi, hammadde ve ara malı yönünden dışa bağımlı olan dayanıklı tüketim malları sanayini oluşturmuşlardır.
1962-1967 arasındaki 15 yıllık dönem için kabul edilen gelişme amaçları şöyle özetlenebilir: (26)
a) Yılda ortalama % 7 oranında bir büyüme hızının sağlanması,
b) İstihdam probleminin çözülmesi,
c) Dış ödemelerde dengeye ulaşılması,
d) Bütün bunların istikrar içinde, enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerin ortaya çıkmasını önleyerek ve aynı zamanda sosyal adalet ilkelerine uygun bir şekilde (özellikle gelir dağılımını düzelterek) başarılması.
Bu gelişme hedeflerine göre gerçekleşmeler ise şu şekilde olmuştur:
1) Birinci ve ikinci plân dönemlerinde ortalama yıllık büyüme hızı % 6,7, ikinci dönemde % 6,9, üçüncü dönemde ise % 6,5 olarak gerçekleşmiştir. Dönem içinde yıllık büyüme hızının en yüksek olduğu yıllar 1975’de % 8 ve 1976’da % 7,7’dir. 1975-1976 yıllarında Millî Selâmet Partisi (MSP) hükümet ortağı idi. Bu yıllardaki kalkınma hızının yüksek ve enflasyon oranının düşük olması MSP’nin etkisi sonucudur.
2) Daha baştan çözümlenmesine şüphe ile bakılan dönemin istihdam problemini çözmek şöyle dursun, içinden çıkılmaz vahim sonuçlara ulaşmıştır.
3) Dış ödemeler dengesinin her yıl artan açıklarla kapanması ile dönemin sonu olan 1977’de dış ticaret açığının 4.043 milyar dolara ulaştığı görülmüştür.
4) Ülkede ekonomik dengelerin yerli yerine oturtulamayışı, parasal istikrarın bozulması ve gelir dağılımının adaletsiz oluşu dolayısıyla sosyal adalet ilkesi tamamen zedelenmiştir.
Dönemin ekonomi politikası hiçbir olumlu hedefe varamadan 1974’lere gelirken, 1974’de meydana gelen dünya petrol bunalımı ve Kıbrıs müdahalesi gibi menfi olayların da etkisiyle ekonomi iyice sarsılmıştır.
Daha sonra 1976 yılında MSP’nin hükümet ortaklığında programa alınan ve bazılarının temelleri atılıp, hatta yapımı bitirilen sanayi yatırımlarının tamamı gerçekleşmiş olsaydı, ülkenin bugünkü ekonomik durumu çok değişik olacaktı. Ne hazindir ki, 1977 Haziran’ında hiç yoktan sebeplerle ülke erken seçimlere götürülmüş ve ekonomik kalkınma çabaları baltalanmıştır. Bu dönemin büyük siyasi sorumluluğu Süleyman Demirel’e ve Adalet Partisi (AP) hükümetlerine aittir.
Sonuçta, plânlı iktisat politikası da ülke ekonomisini sağlıklı ve istikrarlı bir dengeye oturtamamıştır. Ayrıca kalkınma hızının düşmesi, işsizliğin artması, dış ödemeler dengesi açıklarının büyümesi gibi olumsuzluklar, ülkeyi 1978 ve 1979’da yaşanan bunalımlara sürüklemiştir.
5) 1978-1979 DÖNEMİ
1977 Haziran’ında yapılan erken seçimler sonunda, yine tek başına bir partinin iktidar olamayışı, siyasi çekişmelere sahne olmuştur. Ülkede baş gösteren anarşi ve sosyal çalkantılar huzur ve güveni bozduğu gibi, ekonomik yapıyı da başıboş bir hale getirmiştir.
1978’de işbaşına gelen Bülent Ecevit’in kurduğu CHP Hükümeti, büyük iddialarla ortaya çıktığı halde, yine Batı yardım kredilerine ihtiyaç duymuş ve bu amaçlarla 1 Mart 1978’de devalüasyona başvurarak doların değerini 18.- Lira’dan 25.- Lira’ya yükseltmiştir.
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Plânı’nın zamanında yapılamaması sebebiyle 1978 yılında ara plân hazırlanmıştır. 1978 yılında GSMH’nin artış hızı; dışalım faktör gelirlerinde ve GSYİH’da gerilemelere bağlı olarak hedeflenen % 6,1’lik büyüme hızına mukabil % 3,5 olarak gerçekleşmiştir. (27)
Köklü ve istikrarlı bir ekonomik politikanın olmayışından dolayı 1978 yılında resmi istatistiklere göre % 52,9 olarak gerçekleşen enflasyon ve sabit kur uygulaması sonucu mallarımızın iç ve dış fiyatları arasında meydana gelen dengesizlik, ihracatı engelleyen etkenlerden biri olmuştur. Türk Lirası’nın resmi kuru ile serbest piyasadaki değeri arasında ortaya çıkan farklılık ise işçi dövizlerini azaltmıştır. Ayrıca dış yardım kredilerinin kesilmesi, ekonomik yapıda büyük bunalımların meydana gelmesine sebep olmuştur. Dışa bağımlı olan montaj sanayinin girdileri (hammadde ve yedek parça) ithal edilemeyince, ülkede üretim yetersizliği baş göstermiş ve bazı mallar yoklar listesine girerek karaborsa ekonomisi oluşmuştur. Vatandaşlar kuyruklarda saatlerce, hatta günlerce bekledikleri halde ihtiyaçlarını temin edemeden geri dönmüşlerdir. Böylece enflasyon denen illet 1978 ve 1979 yıllarında dörtnala giden bir hızla yükselmiştir.
İşbaşındaki Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti, bu baş döndürücü ekonomik bunalımdan kurtulmak için, 10 Nisan 1979’da yine devalüasyona başvurmuş ve doların değerini 25.- TL’den 26,50 TL’ye yükseltmiştir. Ayrıca Batılı Finans Kuruluşları’ndan yardım sağlamak gayesiyle dış trafik yoğunlaştırılmışsa da, yaraya merhem olacak hiçbir dış kredi bulunamamıştır. Batılı Finans Kuruluşları (IMF ve Dünya Bankası) her kredi yardımı için devalüasyonu şart koşmaktadırlar. Bundan hareketle, Türk Hükümet yetkililerini her defasında kredi verilmesi için devalüasyona zorlamışlardır. Bir yılda ikinci kez bir devalüasyona başvurularak doların değeri 11 Haziran 1979 günü 47,10 TL’ye yükseltilmiştir. Buna rağmen, Batılı Finans Kuruluşları’ndan istenen kredi temin edilememiştir.
Böylece 1978 ve 1979 yıllarında uygulanan yanlış politikalar yüzünden, anarşi olabildiğine hızlanmış, huzur bozulmuş, işsizlik artmış, üretim yetersizliği baş göstermiş, dış ödemeler dengesi bozulmuş, hükümete karşı güven ve itimat kalmamıştır. Bu durum karşısında halk, her yönüyle tedirgin olurken, ülke ekonomisi adeta bir kangren olmuştur. Sonuçta, Türkiye 1978-1979 yıllarında hızla artan (% 70’leri aşan, hatta % 100’lere varan) bir enflasyonla, karaborsa ekonomisini yaşayarak 1980 yılına gelinmiştir.
6) 1980-1989 DÖNEMİ
Türkiye’de, 1978 ve 1979 yıllarında dörtnala giden bir enflasyon dönemi yaşanarak 1980 yılına gelinmiştir. 1980 öncesinde ekonomide bütün dengeler alabildiğine bozulmuş ve sosyal problemler de artmıştı. 1979 Kasım’ında işbaşına gelen Süleyman Demirel Hükümeti, bu dörtnala giden enflasyonu durdurmaya yönelik olarak, 24 Ocak 1980 tarihinde % 48,9 devalüasyonla birlikte bir dizi karar aldı. “Ekonomik İstikrar Tedbirleri” adı verilen “24 Ocak 1980 Kararları”, Türkiye ekonomisini “bunalımdan düzlüğe çıkarmak” şeklinde takdim edilmiştir. 1980’den, 1989’a kadar uygulanan ekonomi politikası, “24 Ocak Kararları” doğrultusunda yürütülmüştür.
24 OCAK EKONOMİSİ
24 Ocak 1980 tarihine gelindiğinde Türkiye ekonomisi, büyük bir kriz dönemi yaşamaktaydı. Ülkede her şey bir keşmekeş içine girmiş; yokluklar, kıtlıklar, döviz darlığı, yüksek oranlı bir enflasyon vb. gibi sebeplerle, ekonomi batma noktasına gelmişti. Böylesi bir ortamda ekonomiyi suni yollarla da olsa, ayakta tutabilecek bir politikanın ortaya konması gerekliydi.
Bu bakış açısı içinde Süleyman Demirel Hükümeti tarafından, 24 Ocak 1980 tarihinde ekonomiye suni bir teneffüs verecek kararlar alındı. İşte meşhur “ad” bu tarihe yöneliktir. “24 Ocak Ekonomi Politikası” olarak adlandırılan bu uygulama, yaptığı etkiler ve doğurduğu sonuçlar bakımından daha sonra şiddetli tartışmalara sahne oldu.
24 OCAK KARARLARI
Süleyman Demirel’in başkanlığında kurulan Adalet Partisi (AP) Hükümeti tarafından, “Ekonomik İstikrar Tedbirleri” adı verilerek alınan kararlar şu şekilde sıralanmıştır:
1) İç ve dış makro dengelerin tespiti,
2) Piyasa ekonomisine ağırlık kazandırılması
3) İhracat ve işçi dövizlerinin artırılması,
4) KİT açıklarının azaltılması,
5) Özel yabancı sermaye girişine hız verilmesi,
6) İç ekonomide tasarruf oranlarının artırılması,
7) Üretimin artırılması.
Alınan kararlarla ilgili olarak 24 Ocak 1980 günü Hükümet Başkanı Süleyman Demirel şöyle diyordu: “Ülke yokluklardan kurtarılmalıdır, enflasyon hız kesmeli ve enflasyon kontrol altına alınmalıdır, sekteye uğramış bulunan yatırım hamlesi yeniden harekete geçirilmelidir, program kredilerinin işlerliği sağlanmalıdır, döviz gelirleri artırılmalıdır.”
“24 Ocak Kararları” ile dışa açık bir ekonomi politikası yürürlüğe konmuştur. 24 Ocak Kararları, amaçlarına varmak için ise şu temel esaslara dayandırılmıştır:
1) Serbest faiz politikası,
2) Serbest kur politikası (günlük kur ayarlamalar),
3) İhracatı teşvik politikası,
4) Serbest ekonomi (liberasyon) politikası,
İşte bu temel dayanaklarla ekonomik istikrar amaçlanmış olup, ekonomik uygulamalar, şu çerçevede cereyan etmiştir.
24 Ocak Kararları’nın önemli bir yönü sürekli devalüasyonlar olmuştur. TL’nin yabancı para birimleri karşısında değerini düşüren devalüasyon işlemiyle, bağımlı ülkelerin ihraç edilebilir ürünlerin fiyatları devamlı olarak daha da ucuzlatılmaktadır. Böylece metropol ülkeler ucuza ithal ettikleri bağımlı ülke sanayilerinin ürünleri-ki bu ürünler metropoldeki işçilerin beslenme, giyim, ev eşyası gibi tüketim mallarını oluşturmaktadır- sayesinde kendi ülkelerindeki ücretlerin ortalama düzeyini düşürebilmekte, böylece nisbi artık- değer miktarını arttırarak kâr oranlarını yükseltici bir etkene sahip olmaktadırlar. Sürekli devalüasyonların “ihracata yönelmiş” ülkelere dayatılmasının altında başlıca neden budur. (28)
Bu amaç doğrultusunda 24 Ocak 1980 günü açıklanan “İstikrar Tedbirleri” ile % 48,9 oranında devalüasyon yapılarak 1 ABD doları 47,10 TL’den 71,40 TL’ye çıkarılmıştır. Gübre ve zirai ilaçlar için kur; 55 TL olarak belirlenmiştir. Bu devalüasyon dış yardım kredisi sağlamak için Milletlerarası Para Fonu (IMF) ile yapılan üç yıllık “Stand-By Anlaşması” çerçevesinde yapılmıştır.
Tespit edilen amaçlara varmak üzere yapılan devalüasyondan sonra günlük kur ayarlamalarına geçilmiştir. 1 Temmuz 1980 tarihinde ise banka faizleri serbest bırakılmıştır.
“24 Ocak Kararları” zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in kararıyla ve Başbakanlık Müsteşarı olan Turgut Özal’ın mimarlığı ile ortaya konulmuş bir eserdir.
24 OCAK KARARLARI SONRASI
“24 Ocak Kararları”, 24 Ocak 1980’den 12 Eylül 1980 tarihine kadar Süleyman Demirel ile Turgut Özal’ın ortak ve uyumlu çalışmaları ile yürütülmüştür. Bu dönemin müşterek sorumluluğu da Süleyman Demirel ve Turgut Özal’a aittir.
12 Eylül 1980 askeri Müdahalesi’nden sonra kurulan hükümette bir asker olan Bülent Ulusu Başbakan olarak görev üstlenirken, Ekonomik İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcılığına da Turgut Özal getirildi.
Bülent Ulusu Hükümeti, ekonomi politikasında “24 Ocak Kararları”nın sürdürüleceğini açıklayarak işe başladı. Böylece “24 Ocak Ekonomi Politikası”nın devamlılığı süreklilik kazanmış oldu. Ancak aradan geçen bir buçuk yıldan fazla bir zaman sonra 22 Haziran 1982’de “Banker Kastelli” adlı bankerlik kuruluşu çökerek iflas etti. Bunu diğer bankerler de izlerken, ayrıca bir kısım işletmeler de (Güney Sanayi gibi) iflas bayraklarını dikiyorlardı. Bu ekonomik çöküş olayları, Başbakan Bülent Ulusu kabinesinde büyük tartışmalara neden oldu. Yürütülen ekonomi politikasının, hükmet içinde bazı üyelerce, ekonomik kuruluşlar ve basında sert eleştirilere uğraması sonucu, Başbakan Yardımcısı Turgut Özal ve Maliye Bakanı Kaya Erdem istifa ettiler. Bu istifalar üzerine Maliye Bakanı olarak atanan Adnan Başer Kafaoğlu’na bütün ekonomik işlerin yürütülmesi görevi verildi.
Kafaoğlu’nun göreve getirilmesi ile çıkmazdan bir türlü kurtarılamayan ekonomiyi düzeltmek üzere bazı tedbirler amaçlanıyordu. Böylece gündeme yeni bir ekonomik çözüm yolu “Ara Model” geldi. İlk olarak “24 Ocak Politikası”nı benimseyen bu model, bütün temel dayanaklardan yoksun olduğu için, kısa zamanda enflasyon derhal canlanarak hızlanmasına sebep oldu. Çünkü bundan önce yüksek faiz politikası ile enflasyon suni olarak geriletilmiş gibi görünmekteydi. Aslında enflasyon önlenememişti. Altın piyasası bozuldu. Bütün iş kollarında endişeler bir kat daha arttı. Yatırım yapma düşüncesi olmadığı için, işsizlik aşılması güç boyutlara ulaştı ve ekonomik güven tamamen sarsıldı. Bu vahim gidişin gelecekte neler getireceğini beklerken, ekonomi politikasını yürütenlere şu sorulmaktaydı: “Ekonomi Nereye Gidiyor?”
Millet tereddütler içinde bocalarken, 12 Eylül 1980 sonrası siyasi hayata geçme çalışmaları sürdürüldü. Partiler kurularak, 6 Kasım 1983’de Genel seçimlere gidildi. Genel Seçimlere, Milli Güvenlik Konseyi’nin izin verdiği üç parti katıldı. Bunlar 24 Ocak Ekonomi Politikası’nın uygulayıcısı, Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP), bir asker olan Turgut Sunalp’ın kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) ve Necdet Calp’ın kurduğu Halkçı Parti (HP)’dir. Seçimler sonunda, IMF reçetelerini kurtuluş gören, faizci, ithalatın sınırsız olarak serbest bırakılmasına taraftar, sürekli kur ayarlayıcı (devalüasyoncu) ve kapitalist sağ görünümlü Anavatan Partisi (ANAP) iktidar koltuğuna oturuyordu. Anavatan Partisi’nin iktidar oluşu, milletin ısrarlı isteğinden değil, şartların mecburiyetindendir.
----------------------
26) A.g.e. sh: 98
27) A.g.e. sh: 101
28) Sönmez, M. Türkiye Ekonomisinde Bunalım ( 24 Ocak Kararları ve Sonrası), İstanbul, 1980, sh: 52
Devam Edecek
Türkiye’de 1960 askeri darbesinden sonra değişen siyasi yapı sonucunda, ekonomik yapıda da değişmeler olmuştur. Hazırlanan Anayasa ve buna dayanan kanun ve karalarla ekonomi politikasında yeni ilkeler kabul edilmiştir.
Bu dönemde, ülkenin 1950’lerde uğradığı ekonomik bunalımlara plânsız ve programsız bir politikanın izlenmiş olması sebep gösterilerek, ekonomi politikasının bir plâna göre yürütülmesi fikri benimsenmiştir. Bu amaca paralel olarak, 1961 yılında Devlet Plânlama Teşkilâtı (DTP) kurulmuştur. Devlet Plânlama Teşkilâtı’nca hazırlanacak plânların beşer yıllık dönemler için yapılması kararlaştırılmıştır. İlk plânlı uygulamaya 1963 yılında geçilmiştir.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı, 1963-1967 yıllarını kapsamaktadır. Bu dönemin ekonomik stratejisi “Karma Ekonomi” olarak belirlenmiştir. Buna göre ithal ikamesi politikası kabul edilmiştir. Daha sonraki beş yıllık plânlar da bu temele göre hazırlanmıştır. Bu politika benimsenirken her ne kadar dışa bağımlılığın azaltılması hedeflenmişse de yapılan uygulamaların tam tersi olduğu görülmüştür. Ülkeye, direkt olarak giremeyen yabancı firma ve kuruluşlar, yerli firma ve kuruluşlarla ortak olmak suretiyle, montaj sanayi, hammadde ve ara malı yönünden dışa bağımlı olan dayanıklı tüketim malları sanayini oluşturmuşlardır.
1962-1967 arasındaki 15 yıllık dönem için kabul edilen gelişme amaçları şöyle özetlenebilir: (26)
a) Yılda ortalama % 7 oranında bir büyüme hızının sağlanması,
b) İstihdam probleminin çözülmesi,
c) Dış ödemelerde dengeye ulaşılması,
d) Bütün bunların istikrar içinde, enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerin ortaya çıkmasını önleyerek ve aynı zamanda sosyal adalet ilkelerine uygun bir şekilde (özellikle gelir dağılımını düzelterek) başarılması.
Bu gelişme hedeflerine göre gerçekleşmeler ise şu şekilde olmuştur:
1) Birinci ve ikinci plân dönemlerinde ortalama yıllık büyüme hızı % 6,7, ikinci dönemde % 6,9, üçüncü dönemde ise % 6,5 olarak gerçekleşmiştir. Dönem içinde yıllık büyüme hızının en yüksek olduğu yıllar 1975’de % 8 ve 1976’da % 7,7’dir. 1975-1976 yıllarında Millî Selâmet Partisi (MSP) hükümet ortağı idi. Bu yıllardaki kalkınma hızının yüksek ve enflasyon oranının düşük olması MSP’nin etkisi sonucudur.
2) Daha baştan çözümlenmesine şüphe ile bakılan dönemin istihdam problemini çözmek şöyle dursun, içinden çıkılmaz vahim sonuçlara ulaşmıştır.
3) Dış ödemeler dengesinin her yıl artan açıklarla kapanması ile dönemin sonu olan 1977’de dış ticaret açığının 4.043 milyar dolara ulaştığı görülmüştür.
4) Ülkede ekonomik dengelerin yerli yerine oturtulamayışı, parasal istikrarın bozulması ve gelir dağılımının adaletsiz oluşu dolayısıyla sosyal adalet ilkesi tamamen zedelenmiştir.
Dönemin ekonomi politikası hiçbir olumlu hedefe varamadan 1974’lere gelirken, 1974’de meydana gelen dünya petrol bunalımı ve Kıbrıs müdahalesi gibi menfi olayların da etkisiyle ekonomi iyice sarsılmıştır.
Daha sonra 1976 yılında MSP’nin hükümet ortaklığında programa alınan ve bazılarının temelleri atılıp, hatta yapımı bitirilen sanayi yatırımlarının tamamı gerçekleşmiş olsaydı, ülkenin bugünkü ekonomik durumu çok değişik olacaktı. Ne hazindir ki, 1977 Haziran’ında hiç yoktan sebeplerle ülke erken seçimlere götürülmüş ve ekonomik kalkınma çabaları baltalanmıştır. Bu dönemin büyük siyasi sorumluluğu Süleyman Demirel’e ve Adalet Partisi (AP) hükümetlerine aittir.
Sonuçta, plânlı iktisat politikası da ülke ekonomisini sağlıklı ve istikrarlı bir dengeye oturtamamıştır. Ayrıca kalkınma hızının düşmesi, işsizliğin artması, dış ödemeler dengesi açıklarının büyümesi gibi olumsuzluklar, ülkeyi 1978 ve 1979’da yaşanan bunalımlara sürüklemiştir.
5) 1978-1979 DÖNEMİ
1977 Haziran’ında yapılan erken seçimler sonunda, yine tek başına bir partinin iktidar olamayışı, siyasi çekişmelere sahne olmuştur. Ülkede baş gösteren anarşi ve sosyal çalkantılar huzur ve güveni bozduğu gibi, ekonomik yapıyı da başıboş bir hale getirmiştir.
1978’de işbaşına gelen Bülent Ecevit’in kurduğu CHP Hükümeti, büyük iddialarla ortaya çıktığı halde, yine Batı yardım kredilerine ihtiyaç duymuş ve bu amaçlarla 1 Mart 1978’de devalüasyona başvurarak doların değerini 18.- Lira’dan 25.- Lira’ya yükseltmiştir.
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Plânı’nın zamanında yapılamaması sebebiyle 1978 yılında ara plân hazırlanmıştır. 1978 yılında GSMH’nin artış hızı; dışalım faktör gelirlerinde ve GSYİH’da gerilemelere bağlı olarak hedeflenen % 6,1’lik büyüme hızına mukabil % 3,5 olarak gerçekleşmiştir. (27)
Köklü ve istikrarlı bir ekonomik politikanın olmayışından dolayı 1978 yılında resmi istatistiklere göre % 52,9 olarak gerçekleşen enflasyon ve sabit kur uygulaması sonucu mallarımızın iç ve dış fiyatları arasında meydana gelen dengesizlik, ihracatı engelleyen etkenlerden biri olmuştur. Türk Lirası’nın resmi kuru ile serbest piyasadaki değeri arasında ortaya çıkan farklılık ise işçi dövizlerini azaltmıştır. Ayrıca dış yardım kredilerinin kesilmesi, ekonomik yapıda büyük bunalımların meydana gelmesine sebep olmuştur. Dışa bağımlı olan montaj sanayinin girdileri (hammadde ve yedek parça) ithal edilemeyince, ülkede üretim yetersizliği baş göstermiş ve bazı mallar yoklar listesine girerek karaborsa ekonomisi oluşmuştur. Vatandaşlar kuyruklarda saatlerce, hatta günlerce bekledikleri halde ihtiyaçlarını temin edemeden geri dönmüşlerdir. Böylece enflasyon denen illet 1978 ve 1979 yıllarında dörtnala giden bir hızla yükselmiştir.
İşbaşındaki Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti, bu baş döndürücü ekonomik bunalımdan kurtulmak için, 10 Nisan 1979’da yine devalüasyona başvurmuş ve doların değerini 25.- TL’den 26,50 TL’ye yükseltmiştir. Ayrıca Batılı Finans Kuruluşları’ndan yardım sağlamak gayesiyle dış trafik yoğunlaştırılmışsa da, yaraya merhem olacak hiçbir dış kredi bulunamamıştır. Batılı Finans Kuruluşları (IMF ve Dünya Bankası) her kredi yardımı için devalüasyonu şart koşmaktadırlar. Bundan hareketle, Türk Hükümet yetkililerini her defasında kredi verilmesi için devalüasyona zorlamışlardır. Bir yılda ikinci kez bir devalüasyona başvurularak doların değeri 11 Haziran 1979 günü 47,10 TL’ye yükseltilmiştir. Buna rağmen, Batılı Finans Kuruluşları’ndan istenen kredi temin edilememiştir.
Böylece 1978 ve 1979 yıllarında uygulanan yanlış politikalar yüzünden, anarşi olabildiğine hızlanmış, huzur bozulmuş, işsizlik artmış, üretim yetersizliği baş göstermiş, dış ödemeler dengesi bozulmuş, hükümete karşı güven ve itimat kalmamıştır. Bu durum karşısında halk, her yönüyle tedirgin olurken, ülke ekonomisi adeta bir kangren olmuştur. Sonuçta, Türkiye 1978-1979 yıllarında hızla artan (% 70’leri aşan, hatta % 100’lere varan) bir enflasyonla, karaborsa ekonomisini yaşayarak 1980 yılına gelinmiştir.
6) 1980-1989 DÖNEMİ
Türkiye’de, 1978 ve 1979 yıllarında dörtnala giden bir enflasyon dönemi yaşanarak 1980 yılına gelinmiştir. 1980 öncesinde ekonomide bütün dengeler alabildiğine bozulmuş ve sosyal problemler de artmıştı. 1979 Kasım’ında işbaşına gelen Süleyman Demirel Hükümeti, bu dörtnala giden enflasyonu durdurmaya yönelik olarak, 24 Ocak 1980 tarihinde % 48,9 devalüasyonla birlikte bir dizi karar aldı. “Ekonomik İstikrar Tedbirleri” adı verilen “24 Ocak 1980 Kararları”, Türkiye ekonomisini “bunalımdan düzlüğe çıkarmak” şeklinde takdim edilmiştir. 1980’den, 1989’a kadar uygulanan ekonomi politikası, “24 Ocak Kararları” doğrultusunda yürütülmüştür.
24 OCAK EKONOMİSİ
24 Ocak 1980 tarihine gelindiğinde Türkiye ekonomisi, büyük bir kriz dönemi yaşamaktaydı. Ülkede her şey bir keşmekeş içine girmiş; yokluklar, kıtlıklar, döviz darlığı, yüksek oranlı bir enflasyon vb. gibi sebeplerle, ekonomi batma noktasına gelmişti. Böylesi bir ortamda ekonomiyi suni yollarla da olsa, ayakta tutabilecek bir politikanın ortaya konması gerekliydi.
Bu bakış açısı içinde Süleyman Demirel Hükümeti tarafından, 24 Ocak 1980 tarihinde ekonomiye suni bir teneffüs verecek kararlar alındı. İşte meşhur “ad” bu tarihe yöneliktir. “24 Ocak Ekonomi Politikası” olarak adlandırılan bu uygulama, yaptığı etkiler ve doğurduğu sonuçlar bakımından daha sonra şiddetli tartışmalara sahne oldu.
24 OCAK KARARLARI
Süleyman Demirel’in başkanlığında kurulan Adalet Partisi (AP) Hükümeti tarafından, “Ekonomik İstikrar Tedbirleri” adı verilerek alınan kararlar şu şekilde sıralanmıştır:
1) İç ve dış makro dengelerin tespiti,
2) Piyasa ekonomisine ağırlık kazandırılması
3) İhracat ve işçi dövizlerinin artırılması,
4) KİT açıklarının azaltılması,
5) Özel yabancı sermaye girişine hız verilmesi,
6) İç ekonomide tasarruf oranlarının artırılması,
7) Üretimin artırılması.
Alınan kararlarla ilgili olarak 24 Ocak 1980 günü Hükümet Başkanı Süleyman Demirel şöyle diyordu: “Ülke yokluklardan kurtarılmalıdır, enflasyon hız kesmeli ve enflasyon kontrol altına alınmalıdır, sekteye uğramış bulunan yatırım hamlesi yeniden harekete geçirilmelidir, program kredilerinin işlerliği sağlanmalıdır, döviz gelirleri artırılmalıdır.”
“24 Ocak Kararları” ile dışa açık bir ekonomi politikası yürürlüğe konmuştur. 24 Ocak Kararları, amaçlarına varmak için ise şu temel esaslara dayandırılmıştır:
1) Serbest faiz politikası,
2) Serbest kur politikası (günlük kur ayarlamalar),
3) İhracatı teşvik politikası,
4) Serbest ekonomi (liberasyon) politikası,
İşte bu temel dayanaklarla ekonomik istikrar amaçlanmış olup, ekonomik uygulamalar, şu çerçevede cereyan etmiştir.
24 Ocak Kararları’nın önemli bir yönü sürekli devalüasyonlar olmuştur. TL’nin yabancı para birimleri karşısında değerini düşüren devalüasyon işlemiyle, bağımlı ülkelerin ihraç edilebilir ürünlerin fiyatları devamlı olarak daha da ucuzlatılmaktadır. Böylece metropol ülkeler ucuza ithal ettikleri bağımlı ülke sanayilerinin ürünleri-ki bu ürünler metropoldeki işçilerin beslenme, giyim, ev eşyası gibi tüketim mallarını oluşturmaktadır- sayesinde kendi ülkelerindeki ücretlerin ortalama düzeyini düşürebilmekte, böylece nisbi artık- değer miktarını arttırarak kâr oranlarını yükseltici bir etkene sahip olmaktadırlar. Sürekli devalüasyonların “ihracata yönelmiş” ülkelere dayatılmasının altında başlıca neden budur. (28)
Bu amaç doğrultusunda 24 Ocak 1980 günü açıklanan “İstikrar Tedbirleri” ile % 48,9 oranında devalüasyon yapılarak 1 ABD doları 47,10 TL’den 71,40 TL’ye çıkarılmıştır. Gübre ve zirai ilaçlar için kur; 55 TL olarak belirlenmiştir. Bu devalüasyon dış yardım kredisi sağlamak için Milletlerarası Para Fonu (IMF) ile yapılan üç yıllık “Stand-By Anlaşması” çerçevesinde yapılmıştır.
Tespit edilen amaçlara varmak üzere yapılan devalüasyondan sonra günlük kur ayarlamalarına geçilmiştir. 1 Temmuz 1980 tarihinde ise banka faizleri serbest bırakılmıştır.
“24 Ocak Kararları” zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in kararıyla ve Başbakanlık Müsteşarı olan Turgut Özal’ın mimarlığı ile ortaya konulmuş bir eserdir.
24 OCAK KARARLARI SONRASI
“24 Ocak Kararları”, 24 Ocak 1980’den 12 Eylül 1980 tarihine kadar Süleyman Demirel ile Turgut Özal’ın ortak ve uyumlu çalışmaları ile yürütülmüştür. Bu dönemin müşterek sorumluluğu da Süleyman Demirel ve Turgut Özal’a aittir.
12 Eylül 1980 askeri Müdahalesi’nden sonra kurulan hükümette bir asker olan Bülent Ulusu Başbakan olarak görev üstlenirken, Ekonomik İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcılığına da Turgut Özal getirildi.
Bülent Ulusu Hükümeti, ekonomi politikasında “24 Ocak Kararları”nın sürdürüleceğini açıklayarak işe başladı. Böylece “24 Ocak Ekonomi Politikası”nın devamlılığı süreklilik kazanmış oldu. Ancak aradan geçen bir buçuk yıldan fazla bir zaman sonra 22 Haziran 1982’de “Banker Kastelli” adlı bankerlik kuruluşu çökerek iflas etti. Bunu diğer bankerler de izlerken, ayrıca bir kısım işletmeler de (Güney Sanayi gibi) iflas bayraklarını dikiyorlardı. Bu ekonomik çöküş olayları, Başbakan Bülent Ulusu kabinesinde büyük tartışmalara neden oldu. Yürütülen ekonomi politikasının, hükmet içinde bazı üyelerce, ekonomik kuruluşlar ve basında sert eleştirilere uğraması sonucu, Başbakan Yardımcısı Turgut Özal ve Maliye Bakanı Kaya Erdem istifa ettiler. Bu istifalar üzerine Maliye Bakanı olarak atanan Adnan Başer Kafaoğlu’na bütün ekonomik işlerin yürütülmesi görevi verildi.
Kafaoğlu’nun göreve getirilmesi ile çıkmazdan bir türlü kurtarılamayan ekonomiyi düzeltmek üzere bazı tedbirler amaçlanıyordu. Böylece gündeme yeni bir ekonomik çözüm yolu “Ara Model” geldi. İlk olarak “24 Ocak Politikası”nı benimseyen bu model, bütün temel dayanaklardan yoksun olduğu için, kısa zamanda enflasyon derhal canlanarak hızlanmasına sebep oldu. Çünkü bundan önce yüksek faiz politikası ile enflasyon suni olarak geriletilmiş gibi görünmekteydi. Aslında enflasyon önlenememişti. Altın piyasası bozuldu. Bütün iş kollarında endişeler bir kat daha arttı. Yatırım yapma düşüncesi olmadığı için, işsizlik aşılması güç boyutlara ulaştı ve ekonomik güven tamamen sarsıldı. Bu vahim gidişin gelecekte neler getireceğini beklerken, ekonomi politikasını yürütenlere şu sorulmaktaydı: “Ekonomi Nereye Gidiyor?”
Millet tereddütler içinde bocalarken, 12 Eylül 1980 sonrası siyasi hayata geçme çalışmaları sürdürüldü. Partiler kurularak, 6 Kasım 1983’de Genel seçimlere gidildi. Genel Seçimlere, Milli Güvenlik Konseyi’nin izin verdiği üç parti katıldı. Bunlar 24 Ocak Ekonomi Politikası’nın uygulayıcısı, Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP), bir asker olan Turgut Sunalp’ın kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) ve Necdet Calp’ın kurduğu Halkçı Parti (HP)’dir. Seçimler sonunda, IMF reçetelerini kurtuluş gören, faizci, ithalatın sınırsız olarak serbest bırakılmasına taraftar, sürekli kur ayarlayıcı (devalüasyoncu) ve kapitalist sağ görünümlü Anavatan Partisi (ANAP) iktidar koltuğuna oturuyordu. Anavatan Partisi’nin iktidar oluşu, milletin ısrarlı isteğinden değil, şartların mecburiyetindendir.
----------------------
26) A.g.e. sh: 98
27) A.g.e. sh: 101
28) Sönmez, M. Türkiye Ekonomisinde Bunalım ( 24 Ocak Kararları ve Sonrası), İstanbul, 1980, sh: 52
Devam Edecek