3) 1950-1960 DÖNEMİ
1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, Halk Partisi Hükümeti’nin iktisat politikasını şiddetle eleştirmişti. Bu politikanın bürokratik ve tekelci olduğunu, lüzumsuz müdahalelerle ekonomiyi felce uğrattığını ileri sürmüş, yabancı sermayeden faydalanmayı, hatta devlete ait fabrikaların tedricen özel sektöre devrini öngörmüş, kısacası “liberal” bir politikayı savunmuştu. (21) Bununla beraber Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1948 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile imzaladığı “Ekonomik İşbirliği Anlaşması”na, Demokratik Parti dört elle sarılarak, Türkiye ekonomisini yabancıların himmetine teslim etmiştir. Öz kaynaklara başvurmak yerine, ABD yardımlarının kurtuluş olarak görüldüğü bir politikanın ülkeye nasıl yaralar açacağı daha sonraları görülmüştür. ABD, Türkiye’nin coğrafi durumu ve açık pazar oluşu sebebiyle, askeri ve ekonomik yardımlarda her türlü kolaylıkları sağlamıştır. Fakat buna karşılık ABD’nin Türkiye’den politikasına destek sağlayıcı beklentileri olmuştur.
ABD’nin 1950 Türkiye’sinden beklentileri şöyle sıralanabilir:
1) Savaş sanayine, ABD Hükümeti’nin kendi sanayicisine ödeyemeyeceği para karşılığında müşteri olmak, fakat ABD’nin Türk Ordusuna karışmasını kabullenmek;
2) Soğuk harbin uzak karakolu, sıcak harbin ilk hedefi olmaya rıza göstererek, ABD borç yardım ve desteğini sağlamak;
3) Tarıma önem verip, sanayileşmeyi ikinci plânda tutmak;
4) “Hür” ekonomi düzenini benimseyerek, yabancı mallara ve sermayeye kapıları açmak. (22)
Tabii ki bu hürriyet anlayışı emperyalizmin isteklerini yerine getirmek ve ülke sanayini montajcı yollarla dışa bağımlı kılmak şeklinde kendini gösterecektir.
Demokrat Parti, ABD isteklerini yerine getireceğini kabul ederek, ilişkilerin geliştirilmesi yolunu tutarken, buna karşılık ABD de Türkiye’ye dış kredi taahhüdünde bulunmuştur. Bundan sonra özel teşebbüsün kredi talepleri, 1950’de faaliyete başlayan Sınaî Kalkınma Bankası vasıtasıyla “Marshall Yardımı Özel Teşebbüs Fonu”ndan karşılanmaya başlanmıştır. Ayrıca 10 Ağustos 1950 tarihinde çıkarılan bir kararname ile ithalat yaklaşık olarak % 65 oranında libere edilmiş (serbest bırakılmış) ve bazı ihracat kısıtlamaları kaldırılmıştır.
Savunulan politika gereği olarak, Türkiye’de 1950 yılından itibaren yeni bir kalkınma hamlesine girişilmiş, bu ikinci kalkınma hamlesinin stratejisi özel yabancı sermaye dahil özel teşebbüsün teşviki, dış yardımlar, kredi ve para arzı artışı gibi unsurlara dayandırılmıştır. Bu ikinci kalkınma hamlesinin özellikle ilk yıllarında yüksek bir kalkınma hızı sağlanmıştır. Bunun en önemli sebeplerinden biri dış yardımlar sayesinde tarımın makineleşmesi ve böylece ekilebilir toprakların genişletilmesi, iklimin iyi gitmesi ve bu ikisinin etkisiyle kesimlerin faaliyetlerini de yükseltmesidir. Tarım kesimi istihsalinin artmasında destekleme fiyat ve alım politikası ve tarım kredilerinin genişletilmesi de bir derece rol oynamıştır. Kore Savaşı dolayısıyla dış ticaret hadlerinin geçici olarak lehe çevrilmesi ve ihracat döviz gelirlerinin yükselmesi dış ticaret alanında liberasyon rejimine gidilerek döviz rezervlerinin tüketilmesi ve ödemeler bilançosu açıkları pahasına ithalatın, bu arada yatırım malları ithalatının artırılması da ekonomik refahı sağlayan başka bir önemli unsur olmuştur. Ancak, bu refah dönemi kısa sürmüş ve şartların değişmesiyle ekonomik kalkınma hızı düşmüştür. (23)
Bu dönemde kamu yatırımlarının büyük bir kısmı alt-yapı alanlarına yönelmiştir. Nitekim 1950 yılından itibaren karayolları demiryollarına kıyasla ön plâna alınmış, limanlar, barajlar, elektrik enerjisi istihsali, sulama sistemleri yapımı hızlandırmış, bunun yanında çimento ve şeker sanayi kurulmuştur. Köy yolları, içme suyu, köylerin elektriğe kavuşturulması, sağlık hizmetleri gibi sosyal alt-yapı alanlarına da ağırlık verilmiştir. (24) Alt-yapı yatırımlarına ağırlık verilirken, üretim yapan ve ihracata dönük kamu yatırımlarına gerekli önem verilmemiştir. Zaten ABD’den sağlanan şartlı dış yardımlar buna fırsat vermemektedir. Özel teşebbüs yatırımlarında ise belirli bir gelişme görülmüşse de bu yatırımların montaja dayalı olması dolayısıyla ekonomik istikrar sağlayıcı olmamıştır. Ayrıca toplu taşımacılığın demir yollarından kara yollarına kaydırılması sonucu, ekonomiye kaldıramayacağı ağır yükler yüklenmiştir.
Demokratik Parti Hükümeti’nin başlangıçta bütün devlet müdahalelerinin azaltıldığı ekonomi politikası, yerli yerine oturtulamadığından kısa zamanda çökme eğilimi göstermiş ve ithalat çok yüksek oranda serbest bırakıldığı için, daha 1952’de dış ticaret dengesi dönemin en büyük açığını (540,4 milyon lira) vermiştir. Hükümet bu korkutucu dış ticaret açığını geriye çekebilmek için yeniden ithalatta kısıtlamalara lüzum duymuştur. Böylece 22.09.1952’de liberasyon listesindeki malların ithali ilgili Bakanlığın tesciline tabi tutulmuş ve 20.04.1953’de de serbest ithalat usulü tamamen kaldırılmıştır. Bu sebeple kalkınma hedeflerini dış kredilere bağlayan Demokrat Parti Hükümeti’nin bütün tahminleri ters çıkmıştır.
Alınan türlü tedbirlere rağmen, enflasyon gitgide şiddetlendiği için, dış ticaret açığı giderilemedi. İthal edilen bir kısım malların bedeli transfer edilemediğinden birçok kısa vadeli borçlar birikti. Şiddetli bir ithal malı darlığı baş gösterdi. (25) Hammadde ithalinin zorlaşması sonucu sanayi tam kapasite ile çalışamaz olmuş ve bazı malların piyasada yokluğu çekilmiştir. Bütün bu sebepler dolayısıyla 1956’da “Millî Koruma Kanunu” tekrar yürürlüğe konmuştur. Böylece başlangıçta serbest bir ekonomi politikası savunan dönemin hükümeti yine müdahaleci bir karakter kazanmıştır.
Demokratik Parti Hükümeti’nin dışa bağımlı ve ABD destekli iktisat politikasının uygulamasıyla ülke ekonomisinde kısa zamanda, içinden çıkılmaz istikrarsızlıklar baş göstermiştir. Ekonomik çıkmazlarla baş başa kalan hükümet, 1958’de yine ABD reçeteli yeni bir “İstikrar programı”nı yürürlüğe koymak zorunda kalmıştır. 4 Ağustos 1958 Kararları olarak adlandırılan bu “İstikrar Programı”nın yürürlüğe girmesiyle doların değeri 2,8 liradan 9.- liraya çıkarılmıştır. Yapılan bu devalüasyona rağmen, 1953 yılında 356 milyon dolar tutan ihracat, 1958’de 245 milyon dolara düşmüştür. Ayrıca baş gösteren enflasyonist olaylar ülkede yoklukların çoğalmasına sebep olmuştur.
Bu dönemde Batı’nın hemen hemen bütün askeri, siyasi ve iktisadi teşkilâtlarına katılan Türkiye, yabancı devletlerden oldukça büyük yardımlar almıştır. 1951-1957 arasında Batılı ülkelerden ve kuruluşlardan sağlanan fonların 695 milyon doları kredi, 754 milyon doları da hibe olmak üzere 1.450 milyon dolara varmıştır. Alınan bu şartlı ve faizli dış kredilerin zaman içinde nasıl olumsuzluklar getireceği sonraları görülmüştür. Ayrıca 1954 yılında kabul edilen 6326 sayılı Petrol Kanunu’yla yabancılara sınırsız olarak terk edilen petrol arama ve petrol kuyularının işletilmesi izni, petrol üzerinde büyük oyunların oynanmasına sebep olmuştur.
Bütün anlatılan bu sebeplerden dolayı dönemin ekonomi politikası başarısızlığa uğramıştır. Sonuçta; enflasyon artmış, dış ödemeler dengesi bunalımı baş göstermiş, başlangıçta hiç çekinilmeden alınan faizli dış kredilerin ödeme taksitleri gelmiş ve ödemeler zamanında yapılamamıştır. Böylece dönemin ekonomisinde bütün olumsuz olaylar yaşanmaya başlanmış ve ülke içinde çoğu mallar yoklar listesine alınmıştır. Ekonomik bunalımın ve sosyal problemlerin ağırlaşması sebebiyle, ülke, 1960 askeri darbesine maruz kalmıştır.
----------------------
21) A.g.e. sh: 91
22) Cem, İsmail, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, İstanbul, 1979, sh: 396
23) Hiç, Prof. Dr. Mükerrem, Kapitalizm, Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, İstanbul, 1979, sh: 118
24) A.g.e. sh: 119-120
25) Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi, Akbank Kültür Yayını, sh: 93
Devam Edecek
1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, Halk Partisi Hükümeti’nin iktisat politikasını şiddetle eleştirmişti. Bu politikanın bürokratik ve tekelci olduğunu, lüzumsuz müdahalelerle ekonomiyi felce uğrattığını ileri sürmüş, yabancı sermayeden faydalanmayı, hatta devlete ait fabrikaların tedricen özel sektöre devrini öngörmüş, kısacası “liberal” bir politikayı savunmuştu. (21) Bununla beraber Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1948 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile imzaladığı “Ekonomik İşbirliği Anlaşması”na, Demokratik Parti dört elle sarılarak, Türkiye ekonomisini yabancıların himmetine teslim etmiştir. Öz kaynaklara başvurmak yerine, ABD yardımlarının kurtuluş olarak görüldüğü bir politikanın ülkeye nasıl yaralar açacağı daha sonraları görülmüştür. ABD, Türkiye’nin coğrafi durumu ve açık pazar oluşu sebebiyle, askeri ve ekonomik yardımlarda her türlü kolaylıkları sağlamıştır. Fakat buna karşılık ABD’nin Türkiye’den politikasına destek sağlayıcı beklentileri olmuştur.
ABD’nin 1950 Türkiye’sinden beklentileri şöyle sıralanabilir:
1) Savaş sanayine, ABD Hükümeti’nin kendi sanayicisine ödeyemeyeceği para karşılığında müşteri olmak, fakat ABD’nin Türk Ordusuna karışmasını kabullenmek;
2) Soğuk harbin uzak karakolu, sıcak harbin ilk hedefi olmaya rıza göstererek, ABD borç yardım ve desteğini sağlamak;
3) Tarıma önem verip, sanayileşmeyi ikinci plânda tutmak;
4) “Hür” ekonomi düzenini benimseyerek, yabancı mallara ve sermayeye kapıları açmak. (22)
Tabii ki bu hürriyet anlayışı emperyalizmin isteklerini yerine getirmek ve ülke sanayini montajcı yollarla dışa bağımlı kılmak şeklinde kendini gösterecektir.
Demokrat Parti, ABD isteklerini yerine getireceğini kabul ederek, ilişkilerin geliştirilmesi yolunu tutarken, buna karşılık ABD de Türkiye’ye dış kredi taahhüdünde bulunmuştur. Bundan sonra özel teşebbüsün kredi talepleri, 1950’de faaliyete başlayan Sınaî Kalkınma Bankası vasıtasıyla “Marshall Yardımı Özel Teşebbüs Fonu”ndan karşılanmaya başlanmıştır. Ayrıca 10 Ağustos 1950 tarihinde çıkarılan bir kararname ile ithalat yaklaşık olarak % 65 oranında libere edilmiş (serbest bırakılmış) ve bazı ihracat kısıtlamaları kaldırılmıştır.
Savunulan politika gereği olarak, Türkiye’de 1950 yılından itibaren yeni bir kalkınma hamlesine girişilmiş, bu ikinci kalkınma hamlesinin stratejisi özel yabancı sermaye dahil özel teşebbüsün teşviki, dış yardımlar, kredi ve para arzı artışı gibi unsurlara dayandırılmıştır. Bu ikinci kalkınma hamlesinin özellikle ilk yıllarında yüksek bir kalkınma hızı sağlanmıştır. Bunun en önemli sebeplerinden biri dış yardımlar sayesinde tarımın makineleşmesi ve böylece ekilebilir toprakların genişletilmesi, iklimin iyi gitmesi ve bu ikisinin etkisiyle kesimlerin faaliyetlerini de yükseltmesidir. Tarım kesimi istihsalinin artmasında destekleme fiyat ve alım politikası ve tarım kredilerinin genişletilmesi de bir derece rol oynamıştır. Kore Savaşı dolayısıyla dış ticaret hadlerinin geçici olarak lehe çevrilmesi ve ihracat döviz gelirlerinin yükselmesi dış ticaret alanında liberasyon rejimine gidilerek döviz rezervlerinin tüketilmesi ve ödemeler bilançosu açıkları pahasına ithalatın, bu arada yatırım malları ithalatının artırılması da ekonomik refahı sağlayan başka bir önemli unsur olmuştur. Ancak, bu refah dönemi kısa sürmüş ve şartların değişmesiyle ekonomik kalkınma hızı düşmüştür. (23)
Bu dönemde kamu yatırımlarının büyük bir kısmı alt-yapı alanlarına yönelmiştir. Nitekim 1950 yılından itibaren karayolları demiryollarına kıyasla ön plâna alınmış, limanlar, barajlar, elektrik enerjisi istihsali, sulama sistemleri yapımı hızlandırmış, bunun yanında çimento ve şeker sanayi kurulmuştur. Köy yolları, içme suyu, köylerin elektriğe kavuşturulması, sağlık hizmetleri gibi sosyal alt-yapı alanlarına da ağırlık verilmiştir. (24) Alt-yapı yatırımlarına ağırlık verilirken, üretim yapan ve ihracata dönük kamu yatırımlarına gerekli önem verilmemiştir. Zaten ABD’den sağlanan şartlı dış yardımlar buna fırsat vermemektedir. Özel teşebbüs yatırımlarında ise belirli bir gelişme görülmüşse de bu yatırımların montaja dayalı olması dolayısıyla ekonomik istikrar sağlayıcı olmamıştır. Ayrıca toplu taşımacılığın demir yollarından kara yollarına kaydırılması sonucu, ekonomiye kaldıramayacağı ağır yükler yüklenmiştir.
Demokratik Parti Hükümeti’nin başlangıçta bütün devlet müdahalelerinin azaltıldığı ekonomi politikası, yerli yerine oturtulamadığından kısa zamanda çökme eğilimi göstermiş ve ithalat çok yüksek oranda serbest bırakıldığı için, daha 1952’de dış ticaret dengesi dönemin en büyük açığını (540,4 milyon lira) vermiştir. Hükümet bu korkutucu dış ticaret açığını geriye çekebilmek için yeniden ithalatta kısıtlamalara lüzum duymuştur. Böylece 22.09.1952’de liberasyon listesindeki malların ithali ilgili Bakanlığın tesciline tabi tutulmuş ve 20.04.1953’de de serbest ithalat usulü tamamen kaldırılmıştır. Bu sebeple kalkınma hedeflerini dış kredilere bağlayan Demokrat Parti Hükümeti’nin bütün tahminleri ters çıkmıştır.
Alınan türlü tedbirlere rağmen, enflasyon gitgide şiddetlendiği için, dış ticaret açığı giderilemedi. İthal edilen bir kısım malların bedeli transfer edilemediğinden birçok kısa vadeli borçlar birikti. Şiddetli bir ithal malı darlığı baş gösterdi. (25) Hammadde ithalinin zorlaşması sonucu sanayi tam kapasite ile çalışamaz olmuş ve bazı malların piyasada yokluğu çekilmiştir. Bütün bu sebepler dolayısıyla 1956’da “Millî Koruma Kanunu” tekrar yürürlüğe konmuştur. Böylece başlangıçta serbest bir ekonomi politikası savunan dönemin hükümeti yine müdahaleci bir karakter kazanmıştır.
Demokratik Parti Hükümeti’nin dışa bağımlı ve ABD destekli iktisat politikasının uygulamasıyla ülke ekonomisinde kısa zamanda, içinden çıkılmaz istikrarsızlıklar baş göstermiştir. Ekonomik çıkmazlarla baş başa kalan hükümet, 1958’de yine ABD reçeteli yeni bir “İstikrar programı”nı yürürlüğe koymak zorunda kalmıştır. 4 Ağustos 1958 Kararları olarak adlandırılan bu “İstikrar Programı”nın yürürlüğe girmesiyle doların değeri 2,8 liradan 9.- liraya çıkarılmıştır. Yapılan bu devalüasyona rağmen, 1953 yılında 356 milyon dolar tutan ihracat, 1958’de 245 milyon dolara düşmüştür. Ayrıca baş gösteren enflasyonist olaylar ülkede yoklukların çoğalmasına sebep olmuştur.
Bu dönemde Batı’nın hemen hemen bütün askeri, siyasi ve iktisadi teşkilâtlarına katılan Türkiye, yabancı devletlerden oldukça büyük yardımlar almıştır. 1951-1957 arasında Batılı ülkelerden ve kuruluşlardan sağlanan fonların 695 milyon doları kredi, 754 milyon doları da hibe olmak üzere 1.450 milyon dolara varmıştır. Alınan bu şartlı ve faizli dış kredilerin zaman içinde nasıl olumsuzluklar getireceği sonraları görülmüştür. Ayrıca 1954 yılında kabul edilen 6326 sayılı Petrol Kanunu’yla yabancılara sınırsız olarak terk edilen petrol arama ve petrol kuyularının işletilmesi izni, petrol üzerinde büyük oyunların oynanmasına sebep olmuştur.
Bütün anlatılan bu sebeplerden dolayı dönemin ekonomi politikası başarısızlığa uğramıştır. Sonuçta; enflasyon artmış, dış ödemeler dengesi bunalımı baş göstermiş, başlangıçta hiç çekinilmeden alınan faizli dış kredilerin ödeme taksitleri gelmiş ve ödemeler zamanında yapılamamıştır. Böylece dönemin ekonomisinde bütün olumsuz olaylar yaşanmaya başlanmış ve ülke içinde çoğu mallar yoklar listesine alınmıştır. Ekonomik bunalımın ve sosyal problemlerin ağırlaşması sebebiyle, ülke, 1960 askeri darbesine maruz kalmıştır.
----------------------
21) A.g.e. sh: 91
22) Cem, İsmail, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, İstanbul, 1979, sh: 396
23) Hiç, Prof. Dr. Mükerrem, Kapitalizm, Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, İstanbul, 1979, sh: 118
24) A.g.e. sh: 119-120
25) Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi, Akbank Kültür Yayını, sh: 93
Devam Edecek