Türkiyede Ekonomi Politikaları

Şevki Çobanoğlu
Bir ülkenin kalkınabilmesi için milli bünyeye uygun, istikrarlı, güvenli ve köklü bir ekonomi politikasının uzun süreli uygulanması gerekir.
Türkiye’de takip edilen ekonomi politikaları, her iktidar ve hükümet değişikliğinde yeni bir karakter kazanarak, ekonomik bünyeyi sarsıcı menfi sonuçlar doğurmaktadır.
Bunu sebebi nedir? Bu olumsuz ekonomik denge bozuklukları, Türkiye’nin nasıl bir ekonomik modelle kalkınacağının tam olarak ortaya konmadığı içindir. Yani Türkiye, hangi ekonomik kalkınma stratejisini uzun süre takip etsin ki, toplum da bu politikaya uyum göstererek, kalkınma hedeflerine varılsın.
Akıbeti belirsiz, temelsiz ve tutarsız olan politikalar, ülke kalkınmasını sürekli baltalamaktadır. Hatta her hükümet değişikliğinde meydana gelen yeni yol arayışları, ülke insanımızı bunalıma sürüklemekte ve ekonomik kaynaklarımız günden güne verimsiz bir hale düşmektedir. Ayrıca sürekli para ayarlamaları (devalüasyon) ile millî para değeri düşürülerek, dış borçlanmalar artarken, dışa bağımlılık daha da artmaktadır.
Türkiye, IMF politikalarına bağımlı hale gelmiş bir ülkedir. Halbuki; IMF politikalarını uygulayan ülkeler, yoksullaşır. O ülkede fabrikalar kapanır. İşsizlik artar. Enflasyon bir sömürü aracı olarak kullanılır. Üretim artmadığı sürece enflasyon düşmez. Üretmeyen ülkeler de kalkınamaz.
Bugün Türkiye’de insanların büyük çoğunluğu geçinme problemi içindedir. Tarım sektörü çökmüştür. Sanayi sektörü can çekiştiriyor. Hayvancılık ise yok olmuştur.
Türkiye’nin kalkınması ve adil gelir dağılımının sağlanması için “Milli Kalkınma Politikası”nın uygulanmasına acilen ihtiyaç vardır.

ZAMLAR NE ZAMAN DURACAK?

Türkiye’de ekonomi politikasını yürütenler, hayat pahalılığına sebep olan, fiyat ayarlamalarını “zamları” önleyici bir çözümü henüz bulmuş değildirler. Ekonomi idaresinden sorumlu yetkililer; “Zamların ekonominin gereği olduğunu” üstüne basa basa söylemektedirler. Hatta halkın büyük tepkisine rağmen, zam politikasından vazgeçilemeyeceği sık sık tekrarlanmaktadır.
Acaba Türk insanı zamlardan, fiyat ayarlamalarından, enflasyon denen illetten ve hayatı zehir eden, hayat pahalılığından ne zaman kurtulacaktır? Zamlar ne zaman duracak? Zam politikası nereye kadar sürecek? Zamsız hayat ne zaman gelecek? “Zam” Türk ekonomisinin ve Türk insanının sırtında bir kambur olarak hep kalacak mı? Yoksa “zam” yapıldıkça insanların refah seviyesi mi artıyor?
Bütün bu sorular cevap beklerken, Türkiye’de ekonomiye yön verenler ise bu konuda şunları söylemektedirler: “Zam yapılmazsa karaborsa başlar, kuyruklar oluşur. Bütün yükü fakir, fukara çeker. Bu yüzden gereken mala gerektiği zaman zam yapmaktan çekinmeyiz.”
Tekrar soralım: Zamların getirdiği yükü zenginler mi, yoksa fakirler mi çekiyor? Zamlar geldikçe pahalılaşan hayatın yükü kimlerin sırtında? Zamlar geldikçe ekmek, tuz, çay, şeker, pirinç, bakliyat vs. gibi zaruri ihtiyaç maddelerini evine götürmekte zorluk çeken, sırtına nasıl elbise alacağını kara kara düşünen, iki yakasını bir araya getiremeyen fakir fukara değil mi?
IMF’den kredi adı altında borç para alan hükümetler, iktidardan düşmek pahasına da olsa “zam” yapmak zorundadırlar. IMF, bir ülkeye kredi verirken, zamları ön şart olarak koşmaktadır. IMF’ye “Niyet Mektubu” veren ve Stand-By Anlaşması imzalayan hükümetler, para ayarlamasına gidileceğini (devalüasyon) ve “zam yapılacağı şartını” kabul ederek, borç para olmaya razı olmaktadırlar. Para ayarlamaları yapan hükümetler, zam yapmaya mecburdurlar. Yoksa ithal girdilerini karşılayamaz hale düşerler. Montaja dayalı sanayinin girdileri karşılanmazsa, piyasada elbette ki, yokluklar zuhur edecek ve karaborsa baş gösterecektir. Türkiye’deki sanayinin büyük bir bölümü dış girdilere bağımlı olarak çalışmaktadır.
Bir ülkede, dış kredilere bağımlı ve devalüasyoncu ekonomi politikaları ile zamların önüne geçmek mümkün değildir.
Aslolan odur ki, zamların önlenmesi için, önce millî paranın namusumuz gibi korunması gerekir. Para bir hak ölçüsü ve değer birimidir. Lüks ve israf önlenmelidir. Tasarruflar artırılmalıdır. Aç, yoksul, fakir ve fukaraya el uzatılmalıdır. Haksız yere vergi alınmamalı ve vergi ödemeyen gruplardan vergi tahsilâtı yapılmalıdır. İthalat kısılmalı ve ihracat artırılmalıdır. IMF ve Dünya Bankası kredilerinin bağımlılığından kurtulmanın yolları aranmalıdır. Millî kaynakların en iyi bir şekilde kullanılmasıyla, kalkınma hedefleri belirlenerek, insanların refah düzeyi artırılmalıdır. Aksi halde “zam” belâsından kurtulmak bir hayal olur. Para ayarlamalarına dayalı devalüasyoncu politikalarla, hükümetler değişse de, zamlar durdurulamayacak ve hayat pahalılığının önüne geçilemeyecektir. Ekonomik çözüm ve çareyi IMF ve Dünya Bankası’nın önerdiği politikalarda arayan hükümetlerle, ekonomik kalkınma sağlamak mümkün değildir.

EKONOMİK SIKINTILARDAN KURTULMANIN YOLU NEDİR?

Ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için, aklımızı ve yüreğimizi kullanarak, akılla, hikmetle, bilgiyle, inançla, sevgiyle, cesaretle kararlı adımlar atarak, işimizi en güzel bir biçimde yapmalıyız.
Türkiye imkânlar ve fırsatlar ülkesidir. Türkiye’de o kadar imkânlar ve fırsatlar var ki, bunlar faydalı bir biçimde değerlendirilemiyor. Hatta toplumda yaşanan rüşvet, hırsızlık, korkaklık ve cahillik ile her şey tahrip oluyor.
Madenlerimiz istenilen düzeyde çıkarılamıyor. Petrol yatakları kapalı duruyor. Sadece petrol, boraks ve hidrojen gazı (bor madeninden elde edilir), ilaç sektörü, iletişim sektörüne yeterli yatırımlar yapılırsa, yolsuzluklar önlenirse, o zaman bütçe açığı ve ödemeler dengesi problemi olmaz. Böylece döviz gelirleri artar ve dış borçlanmaya ihtiyaç kalmaz. Ekonomik sıkıntılardan kurtulmanın yolu “Millî Kalkınma Politikası”nın uygulanması ile mümkündür.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.