Türkiye kimlik arayışında; bu, güzel bir gelişmedir. Su aka aka yatağını bulur. Bunun gibi inşallah Türkiye bir gün kimliğine kavuşacak ve tekrar tarihteki yerini alacaktır. Malumunuz içinde bulunduğumuz dönem sancılı bir dönem, karanlıkların yırtılmaya, şafağın sökmeye başladığı bir dönemdeyiz. Bu dönmede bilgi akışı sağlıklı olursa bu sancılı dönemi rahatlıkla atlatırız; aksi halde biraz sıkıntı çekeriz, sonunda yine kimliğimize kavuşuruz. Her zorluğun arakasında bir kolaylık vardır.
Türkiye kimliğini demokratik düzen içerisinde arama çabası içerisindedir. Demokrasinin çıtası yükselirse bilgi akışı sağlıklı bir şekilde sağlanır ve sonunda asıl kimliğimize kavuşuruz, denilmektedir. Bu görüşe katılmakla birlikte demokratik düzen bizi ulusalcılık çerçevesi içerisinde kimliğimizi aramamızı ister; çünkü demokratik düzen ulusalcılıkla ilintilidir. Ulusalcılık çerçevesinde kimlik arayışı ise fiyasko ile biter; çünkü ulusçuluğun doğasında diğer etnik grupları asimile etmek ve dini inanç ve ibadetle sınırlandırmak var.
Tanzimat’tan beri geldiğimiz nokta ortadadır, başa dönmenin bir manası yoktur. Demokratik düzende din medeniyet kabul edilmediği için etnik gruplardan biri iktidara geldiği zaman diğer etnik grupları asimile eder, dini de vicdanlara hapseder. Günümüzde Kürtlerin ve Türk milliyetçisi olmayan çevrelerin yeni anayasada etnik kimliğin yer almamasını bu yüzden istememektedirler.
Kavmiyetçi Kürtler ve dini bir medeniyet olarak kabul etmeyen muhafazakâr çevreler, demokratik düzen içerisinde etnik kimlik yerine Türkiyeli çatısı altında vatandaşlık kavramını benimsemektedirler. Yani Türkiye vatandaşlığı kimliği ile mevcut sorunların halledileceğine inanılmaktadır. Buna rağmen AK Parti’nin hazırlamış olduğu yeni anayasada Türk milleti kavramı yerini korumaktadır. CHP ve MHP yeni anayasada mevcut anayasanın ilk üç maddesi yerini korumasını istemektedir. Yani devletin şeklinin Cumhuriyet, Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak kalması istenmektedir.
82 anayasasının ilk üç maddesi değişmeyecekse o zaman yeniden bir anayasa yapmanın bir manası var mı? Kendi kendimizi kandırmayalım. Eski anayasayı cilalayıp, boyayıp, süsleyip halka sunmanın bir mantığı yoktur.
Devletin şeklinin Cumhuriyet kalmasında bir sıkıntı yoktur. Sıkıntı laikliktedir. Laiklik, Ortadoğu’da dinin devletten ayrılması şeklinde anlaşılmaktadır. Batı’da ise dinin devletten değil, papalığın, kilisenin tahakkümünün devletten ayrılması şeklinde anlaşılmaktadır. Batı’da din medeniyet olarak anlaşılmaktadır. Biz de bu şekilde anlaşılmadığı için asıl kimliğimizi kaybettik. Batı’nın bir parçası olmakla birliğimizi koruyacağımızı ve kalkınacağımızı sandık; geldiğimiz nokta ortadadır; hala Batı’nın bize sunduğu gömlek içerisinde kimliğimizi kazanmaya ve sorunlarımız çözmeye çalışıyoruz.
PKK’nın çekip gitmesinin sebebi bizce budur. PKK çekilmiştir. Murat Akgün'ün çözüm sürecine ilişkin sorularını cevaplayan TBMM Başkanı Cemil Çiçek "PKK nasıl çıkması gerekiyorsa şu anda çıkmıştır" açıklamasında bulundu. PKK'nın geri çekilme için açıkladığı 8 Mayıs tarihinin problem çıkmaması için verilen sanal bir tarihtir, demiştir.
Zaman Gazetesi yazarlarından Ali Bulaç ta 29 Nisan 2013 tarihli Kimlik Önerisi isimli yazısında şöyle diyor. “Benim önerim şu: Gayrimüslimler dışındaki bütün etnik gruplar ve kavimler Müslüman’dır. Gayrimüslimleri de diğerleriyle “eşit yurttaş” kabul etmek şartıyla “İslam” üst kimlik seçilir. Buradaki “İslam” Müslümanlara bakan yüzüyle “din kardeşliği”, gayrimüslimlere bakan yüzüyle “hukuk temelinde eşitlik ve yurt birliği” anlamında kullanılır.
Dikkat ederseniz kardeşimiz Ali Bulaç Bey de demokratik düzen içerisinde sorunlarımızı çözebileceğimizi ifade etmektedir.
Muhterem kardeşim Ali Bulaç Bey, Müslim, gayrimüslimleri “eşit yurttaş” olarak hangi hukuka göre kabul edeceğiz? Bir dayanağınız var mı? İslâm hukukuna göre onlar zimmîdir, zimmî hukukuna göre onların hakları ve hukukları belirtilmiştir. Batı hukukuna göre eşitlik eşit insanlar arasında olur. Tanzimat’a göre Müslim, gayrimüslimler eşit vatandaş olacaklardı, oldu mu? Müslim, gayrimüslim tebaa Tanzimat’an beri din ve vicdan hürriyetinden mahrumdur. Çünkü Tanzimat’ın ruhu ulusçuluktur, başa dönmeyelim. Kimliğimizi kazanmak ve sorunlarımızı çözmek istiyorsak Kitap ve Sünnet’e müracaat edelim.
Biz fakir kardeşin, kimliğimizin ve sorunlarımızın çözülmesi konusunda yardımcı olmak için ANLAMLARINI YONTUĞUMUZ KAVRAMLAR adlı eserimizi yazdık. Yakında çıktı. (Kardelen Yayınları) İncelmenizi tavsiye ederim. Bizi bu noktaya getirenin Tanzimat’ın ruhu ve bu ruhtan kaynaklanan laikliğin olduğunu ifade ettik. Temel noktalarda birleşmeden üst kimlikte birleşmemizin mümkün olmadığını açıklamaya çalıştık. Artık ümmet-i Muhammed’in Tanzimat’ın ruhunu ve laikliğin iç yüzünü anlaması zamanı gelmiştir; geçmek üzeredir.
Yeni Ümit ve Hira dergileri tarafından organize edilen İcma ve Kolektif Şuur Sempozyumu'na katılan Kahire Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nadye Mustafa ise, Cihan Haber Ajansı'na verdiği özel mülakatında şöyle diyor: “Etnik ve bölgesel farklılıklar kullanılarak Ortadoğu ülkeleri parçalanmıştır, bölgede büyük devletlerin bırakılmayacaktır.”
Tanzimat’ı ilan ettiren Batı’nın ve ilan eden ittihat ve Terakki zihniyetinin bunu istemesi doğaldır, onlar zihniyetlerinin gereğini yerine getiriyorlar. Mesele nedir, biliyor musunuz? Müslüman idarecilerimizin, bürokratlarımızın, akademisyenlerimizin Tanzimat’ın ruhunu benimsemiş olmalarıdır. Ümmet-i Muhammed’in kimliğini tekrar elde edememesinin ve problemlerini çözememesinin sebebi bu yüzdendir. Dua edelim, söz konusu sınıfların, Tanzimat’ın ruhunu benimseme hastalığından bir an önce kurtulsunlar. Onlar kurtulduğu gün sancılı dönem bitecek ve şafak sökecektir. Hoşça kalın.