ABD’deki Türk hukukçular, AKP’nin meclise sunduğu ve özgürlükleri sınırlayan 35 maddelik yeni yargı paketine tepki gösterdi.
Whittier Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Seval Yıldırım, yeni yasa tasarısının kabul edilmesi halinde Türkiye’nin yasal olarak polis devletine döneceğini belirterek, "Ülke adeta darbe yıllarına geri dönüyor. Bireyin ve eşyasının aranması için şu anda geçerli olan 'somut delillere dayalı kuvvetli şüphe' standardı yerine 'makul delil' yeterli oluyor. Yani, tasarının kendi diliyle, hükümet istediği gibi bireylerin özel hayatına karışamadığı için yasayı değiştirmek istiyor." dedi.
"YASA KABUL EDİLİRSE, TÜRKİYE POLİS DEVLETİNE DÖNECEK"
Prof. Dr. Yıldırım, AKP’nin ilk seçildiğinden beri Türkiye'ye gerçek insan haklarını getirecek partinin kendisi olduğunu söylediğini; fakat demokrasi ve hakların genişletilmesi için yapılan her olumlu yasanın ardından torba yasaları ile Türkiye demokrasisini geriye götüren değişiklikler sunduğunu vurguladı. Yıldırım, "Yeni yasaya göre 3 hakimli Ağır Ceza Mahkemesi yerine alt ceza mahkemelerinden bir hakimin izniyle devlet, bireylerin özel hayatına müdahil olabilecek. Anayasal düzen ve devletin güvenliğine ilişkin suçlarda 'gizli soruşturmacı' atanabiliyor. Kısacası değişiklikler kabul edilirse, Türkiye yasal olarak polis devletine dönecek." diye konuştu.
AKP hükümetinin iktidara geldiği günden beri demokrasi söylemlerine rağmen çoğu zaman anti-demokratik ve her zaman neoliberal politikalar izlemeye devam ettiğini savunan Prof. Dr. Yıldırım, "Bunları yaparken insanların dini inançlarını, duygularını sömürüyor. Bu yasa paketi TBMM’den geçerse, AKP yasal olarak vatandaşların özel hayatlarına karışabilecek, düşüncelerini beğenmediği kişileri mahkemelere sürükleyebilecek." şeklinde tepki gösterdi. Tasarının hâkim ve savcılara verilen zamların hemen ardından gündeme getirilmesine dikkat çeken Yıldırım, tasarının bireysel özgürlükleri kısıtladığını savundu.
"AKP ÜLKESİNDE HER TASARI KABUL EDİLEBİLİR"
Pace Üniversitesi hukukçularından Prof. Dr. Hasan Arslan ise Türkiye’nin son tasarı ile birlikte muhaberat devleti eğilimine geçtiğini savundu. Demokrasi ve hukuk devletinde böyle bir tasarının kabul edilmesinin "abesle iştigal" olduğunu belirten Prof. Dr. Arslan, "İleri demokrasi söylemini nasıl böyle bir yasayla izah edeceksiniz? Ama AKP’nin ülkesinde her tasarı kabul edilebilir." dedi.
Türkiye'de yapılması planlanan böyle bir yasa çalışmasının, belirli bir sınıfın haklarını ve fiillerini kısıtlama saikiyle yapıldığını savunan Prof. Dr. Arslan "Marxist ideolojiye göre kanun yapmak ve kanunun kendisi bir ‘öncelikli sınıfı ve onun haklarını koruma enstrümanı’ olarak görülür. Kanun koyucu bu anlamda öncelikli sınıfa zarar vereceğini düşündüğü kitlenin 'davranışlarını' ve fiillerini hukuki yönden tanımlamaya çalışır. Kendisinden 'korunulması gereken sınıfın' her fiili kısıtlama altına alınmalıdır ki öncelikli zümre 'rahat' nefes alabilsin. Burada trajikomik olan şey kendisini 'muhafazakar' ve 'milli iradenin' temsilcisi olarak gören bir 'politik zümrenin', milli iradeyi kısıtlayacak olan ve demokrasiden tamamen uzak olan bir kanun yapma metodunu kendine vazife edinmesidir. Ben bunun arkasında iyi niyetten ziyade 'kasıtla zarar verme' saiki dışında bir şey görmüyorum." şeklinde konuştu.
Prof. Dr Arslan sözlerine şöyle devam etti:
Ne ekerseniz onu biçersiniz. Rüzgar eken fırtına biçer. Eğer gaye 'masa altından sopa göstererek' bir yerlere mesaj göndermekse elbette bunun hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Milli irade adı altında eşitsizliği ilke edinen yasaları yürürlüğe koyarsanız bunun adı hukukun içini boşaltmaktır. Bunun sonuçları ileride tezahür edince neticelerine de katlanmak yasa koyucuya düşer. Tabi bu arada bu işin manevi sorumluluğu olduğunu da hatırlatmak istiyorum. CİHAN