‘Türkiye Avrupa’nın 2. büyük ülkesi olacak’

LONDRA İZLENİMLERİ -3-
Mustafa ARSLAN
marslan@merhabagazetesi.com.tr

Avrupa Gazeteciler Birliği Başkanı  Horsley, “Ben ölmeden önce inanıyorum ki Türkiye Avrupa’nın ikinci büyük ülkesi olacak. Türkiye’nin Avrupa’ya kabul edilmemesini büyük bir çılgınlık olarak görüyorum. İngiltere’nin eski ve yeni hükümeti Türkiye’nin girişini destekliyor ve Kıbrıs sorununun çözümü için çalışıyor. Türkiye’nin önünde olumsuz engeller var. Fransa ve Almanya sürecin durmasını sağlayabilir. Türkiye çalışıyor, Avrupa taklit yapıyor.”

BBC’nin amacı kamu yararına hizmet vermek. Gelirini kamudan almasına rağmen hükümetten bağımsız hareket eden, özerk bir kurum. Bu da gerçek anlamda bir denetim görevini yerine getirmesine imkan tanıyor. Televizyon alıcılarından yılda 145 sterlin alınması sonucu oluşan 3.6 milyar sterlinlik bir gelire sahip. Bu da Türk Lirası itibari ile yaklaşık 10 milyar TL, eski deyişle 10 katrilyonluk bir gelir demek. Bu kadar para ile nerede ise devlet yönetmek mümkün.



3. Gün otelimizde Avrupa Gazeteciler Birliği Başkanı William Horsley ile programımıza başlıyoruz. 30 yıllık uluslar arası gazetecilik kariyeri boyunca özellikle iktidar ve medyanın rolü konularında yazan Horsley, Fransızca, Almanca ve Japonca biliyor.
Türkiye’nin AB’ye girmesinin Avrupa için bir test olduğuna inanıyor. Bu durumun basın özgürlüğü açısından da önemli olduğunu vurguluyor.
7 yıl Almanya’da yaşayan Horsley, Almanlar’ın Türk toplumuna bakışını gördüğünü anlatarak, Almanya ve Fransa’nın vizyonunun dar olduğunu ve o vizyonda Türkiye’ye yer olmadığını gördüğünü söylüyor.
Türkiye’nin nüfusu ile birlikte büyük bir ülke olduğunu anlatan Horsley, “Ben ölmeden önce inanıyorum ki Türkiye Avrupa’nın ikinci büyük ülkesi olacak. Türkiye’nin Avrupa’ya kabul edilmemesini büyük bir çılgınlık olarak görüyorum. İngiltere’nin eski ve yeni hükümeti Türkiye’nin girişini destekliyor ve Kıbrıs sorununun çözümü için çalışıyor. Türkiye’nin önünde olumsuz engeller var. Fransa ve Almanya sürecin durmasını sağlayabilir. Türkiye çalışıyor, Avrupa taklit yapıyor. Beni endişelendiren konular da var; tek partinin hâkimiyeti, basın özgürlüğünde yaşanan sorunlar, yerel yönetimler bende endişe uyandırıyor” şeklinde konuşuyor.
Horsley, gazetelerin gelecekleri üzerinde de değerlendirmelerde bulunuyor. İngiltere’deki 5-6 yaygın gazetenin tirajlarının düştüğü, gelirlerinin azatlığını anlatan Horsley, Guardian Gazetesi’nin 5-10 yıl içinde sadece internetten okunursa, okunurluğunun artabileceğini, gelirlerinin de buna paralel artabileceğini tespit ediyor.
İngiltere’de ifade özgürlüğünün garantisinin mahkemeler olduğuna işaret eden Horsley, terörle mücadele adı altında basın özgürlüğünün kısıtlayıcı yasalar çıkarıldığını belirtiyor. Kamu yararı ile özel hayatın korunması arasında çok ince bir çizgi olduğunu tespit eden Horsley, mahkemelerin bu çizgiyi korumaya özen gösterdiğini söylüyor.
Horsley’in sunumunun akabinde İnsan Hakları İzleme Komitesi’ndeki randevumuza yetişmek için bize tahsis edilen otobüse biniyoruz ama nafile. Londra’da en sıkışık trafiğe yakalanıyoruz. Yol tamiratları milim milim ilerletiyor araçları. Ciddi mütercimimiz bizi birkaç kat aşağıya metroya götürüyor. Örümcek ağı karmaşıklığındaki metroda biz kafamızı yormadan mütercimimize tabi oluyor ve gecikme ile de olsa Tom Porteous (Müdür) ve Benjamin Ward (Avrupa ve Orta Asya Müdür Yardımcısı)’a ulaşıyoruz.



Latin ve Yunan Edebiyatına hakim Tom Porteous’un kariyerinde gazetecilik de bulunuyor.Porteous’un verdiği bilgiye göre İnsan Hakları Komitesi araştırmacı bir kurum. Derin araştırma yapıp bulgularını yayınlıyor. İnsan hakları mağdurları ve hükümetlerle görüşmeler yapıyor. Türkiye’ye bakıldığı zaman ilerleme görmekle beraber kaygı verici gelişmeler de bulunuyor. Hareket var. Reformlar yapılıyor. Ancak gazetecilere yapılan baskılar Komite’yi kaygılandıran gelişmeler arasında yer alıyor. Başörtüsü yasağı da onları kaygılandıran konular arasında. İsviçre’nin minare yasağına da karşılar. Endenozya ve Nijerya’daki kimi uygulamalara da.
İngiltere’nin Afganistan ve Irak’taki ihlalleri, terörle mücadele yasasındaki aşırılıkları da eleştiriyorlar.
3. gündeki son görüşmemiz ve gezideki en ilginç görüşmelerimizden birini BBC’de gerçekleştiriyoruz.



Bizi Bölgesel Programlar Sorumlusu David Holdswordth karşılıyor.
Holdswordth, BBC’nin 12 yerel televizyon işletmesi, 40 radyo istasyonu ve 45 web sitesini yönetiyor.
3.000 çalışandan sorumlu.
BBC’nin amacı kamu yararına hizmet vermek. Gelirini kamudan almasına rağmen hükümetten bağımsız hareket eden, özerk bir kurum. Bu da gerçek anlamda bir denetim görevini yerine getirmesine imkan tanıyor. Televizyon alıcılarından yılda 145 sterlin alınması sonucu oluşan 3.6 milyar sterlinlik bir gelire sahip. Bu da Türk Lirası itibari ile yaklaşık 10 milyar TL, eski deyişle 10 katrilyonluk bir gelir demek. Bu kadar para ile nerede ise devlet yönetmek mümkün.



BBC, sürdürülebilir vatandaşlık, eğitim, kültür, İngiltere’yi çok renkli kılmak, İngiltere’yi dünyaya tanıtmak, İngiltere’ye dünyayı tanıtmak, dijital teknolojinin faydalarını anlatmak gibi görevleri üstlenmiş durumda.
Elitleşmeyi önlemeye çalışıyor.
32 dilde yayın yapan uluslar arası servisleri, 9 ulusal kanalları, BBC World News kanalları ve yerel kanalları mevcut.
BBC’yi hükümetçe atanan ancak hükümete karşı sorumlu olmayan bir mütevelli heyet yönetiyor. Yayın kuruluşlarının bağımsızlıklarını korumak mütevelli heyetin görevi.
BBC’nin toplam 23 bin çalışanı var.
Muhabirlerin uymak durumunda oldukları kurallar bütünü anlatan 300 sayfadan oluşan kılavuzları mevcut.
4. gün otelden çıkışımızı yapıp son programımız olan Basın Şikayetleri Komisyonu’na geçiyoruz.
Komisyon, bağımsız çalışan, gelirlerini gazetelerden temin eden bir kurum. Hükümetin basın üzerinde ağır yaptırımlar uygulamasını önlemeye dönük bir iç denetim organı olarak çalışıyor.
Komisyonda bizi Halkla İlişkiler Bölüm Başkanı William Gore ve Eski Başkan Vekili Prof. Bob Pinker karşılıyor.
1990-91’de kurulan komisyon tüm gazete ve dergilerin davranış kurullarını oluşturdu. Yıllık mükerrer şikâyetler çıkarsa ortalama 2 bin kadar şikâyet alıyorlar.
2009’daki 37 bin şikâyetin 25 bini bir konudan oluşuyor.
Tarafları dinliyorlar, yazışmalar yapıyorlar ve çözüm üretmeye gayret ediyorlar. Şikâyetlerin yüzde 82’si uzlaşma ile sonuçlanıyor.
2 aylık şikâyet sınırı var.
Böylece ayağımızın tozu ile başladığımız görüşmelere giderayak da devam etmiş oluyoruz.
Basın Şikâyet Komisyonu’ndaki toplantımızdan sonra havaalanına vatana dönüş için hareket ediyoruz.
Havaalanı giriş kontrolünde sağ ayağımızdaki protez bize bir zorluk daha yaşatıyor, ancak kısa sürede derdimizi anlatıyoruz.
Ne var ki İstanbul’daki hava şartları nedeni ile geç gelen uçağımız, bir yolcunun rahatsızlığı ve yer trafiğindeki gecikme nedeni ile 2 saati aşkın rötarla hareket ediyor. Buz gibi bir İstanbul gecesine yağmur altında dahil oluyoruz.
Sabahında da Konya’mıza uçuyoruz.
Yoğun, yorucu ancak faydalı bir seyehat gerçekleştiriyoruz.
Kalın sağlıcakla…



Londra İzlenimlerinin ikinci bölümünü okumak için >>>>

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Haberleri