Bir akademisyen ve aynı zamanda bir siyasetçi olan biri, yakında bir TV kanalında mealen şöyle dedi: Tük kadının, yılda doğurganlık oranı % 1,5: Suriye kadının ise % 2,5.
Dikkatinizi çekerim, Türkiye’de bulunan mülteci Suriye kadının yılda doğurganlık oranı ise % 5,5’tur. Dolayısıyla Suriyeli mültecilerin ülkesine gönderilmesi için bir çalışma yapılması gerekir. Biz böyle konuştuğumuz zaman biz suçlu oluyor ve yaftalanıyoruz..
Sayın akademisyen, Türk kadını neden Suriyeli kadına göre daha az doğurgandır? Bunun için bir araştırma yapıp, bir rapor hazırlamak aklınızdan geçmedi mi? Bu şekilde konuşmak herkesin harcıdır. Araştırma yapıp bir rapor hazırlamak er kişinin harcıdır.
Çin, Rusya, ABD ve Hindistan gibi ülkelerin nüfus yoğunluğu ortadadır. Dünyada bu ülkelerin bileğini bükebilecek bir ülke gösterebilir misin?
Tabiat boşluk kabul etmez. Bu bir fizik kanunudur. Siz doldurmazsanız. Başkası doldurur. Suriyeli kadının doldurmasını kıskanmanın bir manası var mı? Farz edelim Suriyeli mültecileri ülkelerine gönderdik. O zaman biz daha refah içinde mi yaşayacağız?
Türk kadının doğurganlığı yerinde sayar veya daha da düşerse nüfus yoğunluğu fazla ülkelerin, bıraktığımız boşluğu doldurmayacağına bir garantimiz var mı?
Osmanlı devleti yıkılmadan önce Almanlar, Osmanlı ülkesinin boşluğunu görerek doldurma sevdası ile yanıp tutuşuyordu. Çünkü kendileri topraklarında sıkışıp kalmıştı. İtilaf devletleri Osmanlıyı yalnız üzerinde oturduğu petrolleri elinden almak için üzerine çullandı?
Suriye halkını topraklarından çıkartılması bir projedir. ABD’nin başını çektiği Koalisyon ’un gayesi Suriye’nin demografik yapısını değiştirip Akdeniz Havzası’na sahip olmaktır. Bu bağlamda Türkiye’nin de demografik yapısının değiştirilmesi gerekmez mi? Aksi halde Koalisyon emellerine kavuşabilir mi?
Suriye’nin, demografik yapısının değiştirilmesi projesi Türkiye’nin de değiştirileceği manasını taşımaz mı? Bunu idrak edebilecek bir kalp var mı bizde? Yoksa basiretimiz mi bağlı?
Yukarıda geçen devletler gibi bir nüfusa sahip olsaydık, emperyalist devletlerin Suriye’nin demografik yapısını değiştirme cesaretinde bulunabilirler miydi.? PKK’yı ve diğer terör örgütlerini bizim başımıza musallat edebilirler miydi?
Düşünün Çin gibi, ABD gibi bir nüfusa sahip olsaydık. Batı’nın şımarık çocuğu Yunanistan bize karşı efelenebilir miydi? Afrika ülkelerin kanını emen vampir Fransa Yunanistan’ı üzerimize kışkırtabilir miydi? 1.Fransuva Osmanlıya sığınmıştı. Şimdiki Fransa Cumhurbaşkanı aynı akıbete uğramaz mıydı?
Bakın Çin’in nüfusu yaklaşık 1,5 milyardır. Özerk Hun Türklerinin nüfusu ise yaklaşık 30 milyondur. Şimdi bu nüfus yoğunluğu karşısında Hun Türkeri’nin bağımsızlığını kazanmaları mümkün mü? Bırakın silahı nefesleriyle boğarlar. Hun Türkleri bu yüzden zulüm altında değil mi?
İbn-i Haldun şöyle diyor: “Kalkınma nüfus ile orantılıdır. Nüfus arttıkça kalkınma grafiği yükselir; düştükçe iner. Bugün Suriyeli mülteciler olmasaydı sanayide çalıştıracak eleman bulabilecek miydik? Kalkınmamızda Suriyeli mültecilerin emeği olduğu ifade edilmektedir.
Suriyeli mülteciler, ülkeleri işgal altında olmazsa bugün giderler. Onların ve diğer mültecilerin çektiği ıstıraplar ortadadır. Akdeniz’e ve Adalar denizine bir kulak verin.
Bize göre milliyetçilik, mazlum ülkelerin emperyalistler tarafından demografik yapısının değiştiremeyecek şekilde bir nüfus yoğunluğuna sahip olmayı amaçlamak demektir.
Türk kadının doğurganlığı karşısında hiçbir tedbir almayacağız; Suriyeli kadının doğurganlığından rahatsız olacağız. Yarın Suriye gibi Türkiye’nin demografik yapısı değiştirilmeye kalkışıldığında siz böyle konuşabilecek misiniz?
Evlilikten maksat, çocuk sahibi olmaktır. Bakara Suresi’nin 187. Ayetinin tefsirini okumanızı tavsiye ederim. Bu ayetin tefsirinde Muhammed Ali es- Sabûni, Safvetü’t Tefâsir adlı eserinde şöyle der: “Şimdi onlara yaklaşıp oruç gecelerinde onlarla cima edin ve bu cimadan çocuk talep edin, sırf şehevi tatmine ulaşmak için onlara yaklaşmayınız.” Bu bir emirdir.
Milliyetçiliği, ırk üzerinden tanımlayan laik demokratik bir kafanın buna göre hareket etmesi beklenemez. Çünkü o bir tas çorbayı sadece kendisi içmek ister. Yine de Allah’tan ümit kesilmez. Çünkü kalpleri değiştiren sadece Allah’tır. Biz üzerimize düşen görevi yapalım; sonucunu Allah’a bırakalım. Hoşça kalın.