Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü başkanı olan Prof. Dr. Alattin Aköz, Selçukya Kültür Evi’nde ‘Türkistan İzlenimleri’ni anlattı. Soru-cevap şeklinde geçen sohbetinde tarihçi-yazar Alaattin Aköz, yedi milyon km2’lik ve 300 milyon nüfusa sahip Türk Dünyası ve Türkistan coğrafyası hakkında bizlere önemli bilgiler verdi.
Daha çok Kazakistan (Almatı) ve Kırgızistan (Bişkek)’daki intibalarını anlatan ve Türk dünyası ile ilgili olumlu-olumsuz tespitlerini paylaşan Alaattin hoca, büyük şehirlerle ilgili şu tesbitlerde bulundu: “Türkistan’daki büyük şehirlerde bizim şehirlerimizden çok daha insan hayatını kolaylaştırmak üzere düşünülmüş, tasarımlanmış ve uygulanmış bir şehir ve trafik var. Coğrafyayı nasıl biçimlendireceğinize siz karar veriyorsunuz. Meselâ, Osmanlı yamaç şehir kurardı. Selçuklu düz ovayı tercih ederdi. Onlar da Tanrı Dağları’nın eteklerini tercih etmişler. Şehirler, o şehirlerdeki bazı kimselerin etkinliği ve gücüne göre değil, şehir için kurulmuş. Izgara planlı uçsuz bucaksız ve son derece geniş ceddeler var. Ve o şehir yapısında yeşillik kavramı, dikilerek elde edilen bir kavram değil. Meşe ağaçlarıyla donatılmış yeşilliğin içerisine şehirler kurmuşlar ve kuruyorlar. Bişkek bir dönem dünyanın en yeşil şehri seçilmiş. Şimdi Almatı, Bişkek’ten daha yeşil deniliyor. Park ve bahçe yapılmıyor. Şehrin kendisi adetâ park, bahçe ve ormanlık! Şehir insanı rahat ettirecek şekilde kurgulanmış.
Kazakistan’da araç, petrol ve et çok ucuz
Tanrı dağlarından gelen sular, cadde ve sokaklarda açılan su kanallarıyla şehri kuşatmış. Kaldırımdan önce tasarımı beton kanallar var. Alt kısımlarında kanal boyunca toprakla temas eden delikler mevcut. Ağaç ve çimleri sulamak gibi bir dertleri de yok! Su kanallarıyla bu işi halletmişler. Almatı, iklim olarak Konya’ya çok benziyor. Ama bizden fazla yağış alıyor. Fakat çok kirli bir şehir. Göktepe’ye çıktığınız zaman şehre baktığınızda hava kirliliğini görebiliyorsunuz. O geniş caddelere rağmen sabah ve akşam trafiği çok kötü. Çünkü araç çok fazla. O şehirde alt-üst geçit ve kavşak diye bir şey yok. Geçişleri yol üzerinde çizgi ile belirlemişler ve hiç karışıklık olmuyor. Bize göre çok oturmuş bir trafik sistemi var. Kazakistan’da araç çok ucuz. Petrol çok ucuz. Birde et çok ucuz. Kılık kıyafet ile beslenmede bizden ucuz değiller. Bu ürünler çoğunlukla dışarıdan geliyor. Huzurlular, mutlular ve gerginlik yok.”
Maturidî ve Yesevî geleneği yaşıyor
“Türk, Türkistan, Gelecekte Türkler” konularında en geri ülkenin Türkiye olduğunu ileri süren Alaattin hoca, Türk dünyasındaki yaklaşımın bizden daha güçlü olduğunu ve 70 yıl boyunca; Ruslar tarafından dayatılan Ataizm ideolojisine rağmen toplu olarak kimsenin dinini terk etmediğini, sesiz kaldıklarını, Türkistan coğrafyasında Maturidî ve Ahmed Yesevî geleneğinin canlı tutulduğunu müşahede ettiğini söyledi. Kızlar Pedagoji Üniversitesi’nde çalıştığını ve kızlar yurdunda kaldığını belirten Alaattin hoca, kızlarla ilgili tespitlerini de şu sözlerle aktardı: “Son derece saygılılar. İyi terbiye almışlar. Kompleks hiç yok. Kendilerine güven çok fazla. Makyajlarında hiçbir aşırılık yok. Kılık kıyafette kapalı giyiniyorlar. Kapalılıktan kastım başörtüsü değil. Kot giyeni nadir genellikle kumaş pantolon giyiyorlar. Kızlar üniversitesi iki geniş caddenin ortasında kurulu. Ben ne o caddelerde ne de yurtların önünde erkeklerin dolaştığını hiç görmedim. Cadde ve sokaklarda birbirlerine saygılı, sakin, rahat ve hep gülümseyen insan profili görüyorsunuz. Huzurlular, mutlular ve gerginlik yok.
Kendi şahsî görüşümü ifade ediyorum. Türkiye’de iki şeyin bizi çok gerdiği kanaatine vardım. İlki, ideolojik şeyin politik ayrışmaya sebebiyet olması. Yâni kamplaşma ve Türk toplumunun çok fazla politize olması. Özgür beyinle değil, politik beyinle olaylara bakılması. Doğru-yanlışın olayın kendisinden değil, kişinin politik algısına göre değerlendirilmesi. İkincisi, bir ülkede giyimin çok fazla konuşulması o toplumu geriyor.”
Türkistan’da dine (İslâm’a) karşı bir tavrın olmadığını, Cuma günleri camide hatiplerin, bizdeki gibi o mabedi para isteme (dilenme) mekânı gibi kullanmadıklarını ifade eden Alaattin hoca, “En büyük şikâyetleri Selefiler. Onları da “Uzun saçlı, kısa pantolonlu adamlar” diye tanımlıyorlar. Selefiler o ülkelere çok girmeye çalışmışlar. Devlet bunlara karşı çok net tavır koyuyor ve istemiyor. Yâni bir Arap İslâm’ı istemiyorlar. İslâm’a karşı değiller ama ithal bir din de istemiyorlar.” şeklinde görüş belirtti.
Türkistan coğrafyasında FETÖ’cülerin etkisinin hâlâ devam ettiğini, özellikle ticaret ile bürokraside etkili olduklarını; Türk dünyasında Maarif Vakfı’nın, Afrika ve Balkanlar haricinde hiç olmadığını dile getiren Alaattin hoca, Alfabe Birliği’nin de kurulan Türk Devletler Teşkilatı’nın ivme kazandırmasıyla ancak 10 yıl sonra gerçekleştirilebileceği görüşünde olduğunu belirterek oradaki hocaların, kendisine şu soruyu sorduklarını söyledi:
“Avrupa Birliği (AB) gibi bir Türk Birliği ne zaman gerçekleştirilecek?”