Merhaba kıymetli okurum.
Yeni yazıma başlamadan evvel, bundan birkaç hafta önce aynı başlıkla kaleme aldığım ilk yazıma dair düşünceleriniz ve gösterdiğiniz ilgi için sizlere teşekkür etmek isterim. Çok güzel geri dönüşler aldım. Farkındalık oluşturmaya çalıştığım konudan aslında pek çok kişinin de muzdarip olduğu, sözü edilen tüketim kültüründen ister istemez etkilendiği gerçeğini bir kez daha anlamış oldum böylece. Ve kaldığım yerden devam etmek istedim…
Ele alacağım ikinci yazımda ise konuyu İslami bakış açısıyla değerlendirmeye çalışacağım. ( naçizane..) Bakalım yüce dinimiz bu konuda ne emrediyor, neyi uygun görüyor bizler için?
Evet. Bu konuyla ilgili ilk yazımı okuduysanız eğer, zihninizde belli başlı şeyler oluşmuştur muhakkak. Fikirleriniz değişmiş olabilir ya da tamamen; “ tüketimin kültürü mü olurmuş? “ , “ne yani istediğimizi almayalım mı? “ , “ var ki tüketiyoruz! “ da demiş olabilirsiniz.
Elbette tüketeceğiz. Nitekim insan; istek ve ihtiyaçları olan, daima yeni şeyleri arzulayan ve hep daha fazlasını isteyen bir varlıktır. Yeryüzündeki her şeyde insan içindir. Fakat yaşamımızın her alanında olduğu gibi tüketim mevzunda da mutlaka bir ölçü içinde ve kararında davranmamız gerekir. Vurdumduymaz şekilde, manasız ve bilinçsizce yapılan tüketim bizi kısa vadede mutlu etse de, sonucunda yine kendimizi kaybettiğimiz bir boşluğa düşmemiz kaçınılmazdır.
Tümüyle var olmayı tüketmeye indirgeyen modern iktisat; insan ihtiyaçlarının sınırsız buna karşın kaynakların sınırlı olduğunu savunur. Durum aslında tam olarak öyle değil…
Bu söylem, dünya dengelerini elinde tutmaya çalışan ‘ uyanık’ Kapitalizm’ in insanlığa kabul ettirdiği bir kurmaca sadece… Öyle anlatıldığı gibi insan ihtiyaçları sınırsız ve sonsuz değildir. Daha çok daha çok şey satın almak bizi özgür ve modern bir birey yapmaz. Amerikan tarzı yaşam, “ marka” bağımlısı bir toplum olmamız bizi diğer insanlardan farklı ve üstün kılmaz. Mesela alışveriş yapmanın insanı rahatlattığı düşüncesi gerçekten uzak, hayal ürünü ve boş bir inanıştır. Dediğimiz gibi bunların hepsi, insani duyguları yok sayan Kapitalizm’ in göz boyaması ve saman altından su yürütme politikalarıdır.
Bu politikalarla amaçlanan ise; tüketim toplumlarında kutsalları buharlaştırmaya çalışmak, toplumsal sınıflaşmayı belirgin hale getirmek, insanların kendinden üst tabakada gördüğü kişilerle denk duruma gelebilmek için daha fazla tüketim yapmasını sağlamaktır. Fakat burada büyük bir sorunla karşılaşmaktayız. O da öğretilen tüketim şeklinin insanın yaradılışına tamamen aykırı oluşudur.
Özellikle yüce dinimiz İslam’ ın her alanda olduğu gibi önemle üzerinde durduğu konulardan birisi de şüphesiz tüketimdir. İslam, insanı her zaman fıtratına uygun, aklını kullanabilen bir varlık olarak görür. Tüketimde de bu görüş aynen geçerlidir. İslam, insana rasyonel ( mantığa uygun-akılcı) davranmasını, ihtiyaçları dışındaki varlıklarını tasarruf etmesini tavsiye eder. İslam, insanların yeme, içme, giyinme ve barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına bir takım ölçüler getirir. İslam gösterişin her türüne karşı çıktığı gibi tüketimin gösteriş amacıyla yapılmasına da karşı çıkar.
“ Bunlar mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’ a ve ahiret gününe inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü bir arkadaştır. “ ( Nisa, 4/38) ayeti bunu kanıtlar niteliktedir. Bu nedenle dinimiz, insanın servetini meşru ölçülerde harcamasını emreder. Bunun dışında herhangi bir kısıtlama getirmez. İslam anlayışına göre yapılan tüketim ve onu takip eden tasarrufla insan kimseye muhtaç olmadan yaşayabilir. Hatta pek çok kişi ve kuruma da çeşitli yardımlarda bulunabilir. Nitekim İslam, paylaşmayı ve yardımlaşmayı öngörür. Yine İslam inanışına göre insan, sonu gelmeyen bir tüketime bağlı değildir. Kişi, ihtiyaçları dahilinde tüketim yapmalıdır. Çünkü İslam, israf ekonomisini değil, tasarruf ekonomisini temsil eder. Bu ekonomik sistemde israf olmadığı için bütçe denktir. Vergiler sebepsizce arttırılmaz. İslam’ da bireyler devlete yük değildir. Çünkü insanlar kendi kendine yetebilecek durumdadır.
Allah ( c. c. ) , Kur’ an – ı Kerim de çoğu yerde bu konuya yer vermiş, insanlara çağrıda bulunmuş, tüketimde mutedil ( ılımlı) olmayı emretmiştir. Yüce Rabbimiz bir ayet i kerimesinde şöyle buyurur:
“Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları bu ikisi arası dengeli bir harcamadır. “ (Furkan, 25/67)
Yani netice itibariyle şunu söyleyebiliriz ki; İslam toplumunda tüketim, hem birey açısından hem de toplum açısından oldukça büyük bir öneme sahiptir ve İslami bakış açısının akla yatkınlığı su götürmez bir gerçektir.