Toprak ne güzel bir dost, ne münbit bir zemin, ne örtücü, ne kabul edici! Toprak affedici ve kucaklayıcı... Ama pek üzerinde düşünmeyiz. Toprak der üzerine basar geçeriz. Bâzen çok verimli bâzen pek çorak deriz. Oysa o muhteşem güzellikleri içinde barındırır. Bizleri besler, yedirir de sesi soluğu çıkmaz. Hep üretir. Evet, toprak üzerine ne övgüler düzsek azdır. Toprak âdemoğlunun aslıdır fakat insan aslından uzaklaşmış ve maalesef mayasına yabancı maddeler karıştırmıştır. Toprak zengini-fakiri, dinliyi-dinsizi, hırsızı-arsızı içine alır, kabul eder de gıkı çıkmaz, seni istemiyorum demez. Aynı zamanda iyi-güzel-ahlaklı insanları da cömertçe içine alır. Hep vericidir toprak. Bakımı olursa verimliliği artar. Nice güzellikleri bağrında açtırır. Yaz yaz bitmez. Hâsılı toprak güvenilir bir dosttur bize. Ondan uzaklaşamamak gerekir. Beton taş duvarlar soğuktur, dostlukları gömer içine, soldurur çehreleri.
Toprak asırlardır canlıdır, diridir, ayaktadır. Toprağa tutunanlar da öyle! Meselâ; kökleriyle toprağa sımsıkı tutunmuş ağaçlar hep dimdik ayaktadır, asırlık çınarlar, boy veren selviler, salkım salkım meyve veren ağaçlar vakurla hayat aşılarlar insana ve hiç ben yokum bu işte artık yoruldum meyve filan vermeyeceğim demez. Halbuki insana baksanız devamlı ayakta olmak çabucak yorar onu ve yine insanlar zorluklar karşısında hemen pes ederler. Ancak insanların hayatları boyu hiç yorulmayan hep devam eden bâzı yönleri vardır, onları unutmamak gerekir. Örneğin insanların hırsları, emelleri, kinleri, ihtirasları, arzu ve hevesleri durmadan dinlenmeden hep devam ederek ayakta olurlar. Hatta duruma göre bu hisler bâzen çok etkin olup bizzat insanın kendisinin hüsrâna götürür bâzen can yakıcı, gönül yıkıcı olabilir.
Aslından uzaklaşan insan her türlü soysuzluğa geçer akçe gözüyle bakabiliyor. Bu uğurda en olmadık ölçüsüzlükleri ortaya koyabilir. Bugün içinde yaşadığımız çağda çeşit çeşit ortamlarda bu tür hâdiselerle sık karşılaşabiliyoruz. Önemli olan yaşamaya değer ölçülerimizle hayâtı huzurlu kılmaktır. Hırslar, kinler, kibirler, haz ve hız tutkuları güzele ve huzura ulaşmada insanın önüne çıkan engellerdir. Bu sebeple huzur ve sükûn arayanlar hırs ve ihtiraslara karşı kanaat ve tevâzu hasletlerine sarılarak bu menfiliklerden kurtulabilirler. Bilindiği gibi devamlı ve ısrarla yapılan güzel alışkanlıklar zamanla iyi davranışlar hâline dönüşür. Doğru bakış doğru karar kişiyi doğru yolda tökezletmeden ilerletir. Doğru, dürüst ve iyi bir insan olmak hakikatte topluma olumlu ivme kazandırır. Bu hususta yaş kaç olursa olsun, insan kendini eğitebilir, menfi yönlerini törpüleyerek güzel vasıflar kazanabilir.
Nasıl gıdaların bozulmaması için çeşitli koruma tedbirleri alınıyorsa tıpkı bunun gibi insanlar da ruhlarının, huylarının, güzel davranışlarının bozulmaması için tedbirler almalılar. Bu tedbirler körü körüne değil bilinçli olarak alınıp geliştirilmeli. Nasıl yapılacağı üzerinde ciddi kafa yormalı. Yoksa devrimizde müthiş bir bozulma, köklerden sıyrılma hatta aslını inkar etmeye kadar işi götürenler mevcutken bunlar yazmamak olmaz.
Şimdi rûhu nasıl korumaya alalım kardeşim bu çok zor diyebilirsiniz! Kalbe filtre koymak mümkün mü? İyi tamam da, büsbütün imkansız da değil hani. Yeter ki istensin ve her insan kendine özgü yeni deneyimleri devreye sokarak beğenmediği özelliklerini düzeltebilir.
Tabi göz uyur gönül uyumaz demişler gerçi şimdilerde bunun tam tersi hâkim. Biz deriz ki her dâim gönlü uyanık, kalbi rakik kılmalı, gerçek hayâta bigâne kalmamalı. Sâdece bugünün şartlarına göre günü gün etmek yaşamak olarak görülmemeli. Azıcık yorumlarımızı farklılaştırsak, başkalaştırsak bâzı hayat sırlarına, hikmetlerine dokunacağız… Hayata umutla ve ümitle bakmak için şu yazılanlardan dersler çıkarmak gerekiyor efendim.