Bir toplumun temel dinamiği âiledir. Âile çökerse, toplum da çöker, âile yıkılırsa, toplum yıkılır. Bizim toplumumuzda âile kutsaldır. Âileyi; toplumsal değerler, onu besleyen inanç ve kültür birikimler ayakta tutar. İmânî temele dayanan mânevi miras, töresel gelenekler, örf ve âdetler, âilenin âdeta ruh mayasıdır. Bunları çekip alırsanız ne kalır? Değerler hiçe sayılırsa, birikimlere ehemmiyet verilmezse geride nefis, benlik, ego savaşı ile eşler yüz yüze kalır, sonra da; ‘kim haklı bakalım’ diyerek ve de kimseyi takmadan, doğruca hâkim önüne gidilir. Bunlar Batı değerlerinin günümüz âilesine yansımalarıdır. O sebeple, son yıllarda âile içi sürtüşmeler, çatışmalar sonucu eşler, soluğu derhal mahkeme salonlarında alıyorlar. Boşanma olaylarındaki artış bu sebepledir.
Halbuki bizim gibi kadimden bu yana, hak-hukuk gözetilen bir medeniyet esâsına dayanan yapıda, böyle acelece hareket edilmez. Karı-koca birbirlerinin haklarını koruyup gözetmede son derece hassas davranırlar, ola ki aralarında herhangi bir anlaşmazlık çıktığında ya kendileri konuşarak çözerler yâhut ‘tarafsız, bir hakem’e müracaat edilir. Bu dîni bir tavsiyedir. Yüce İslam dîninde, kadınlar eşlerine emânettir. Güzel geçim esastır. Âilede sevgi, saygı, sadakat, hoşgörü güzeldir. Âilede hâdiseler karşısında sabır, şükür, tevekkül yanı sıra doğru ve edebine uygun bir şekilde usûlünce direnmek vardır. Nitekim sahabe hanımları böyle yapmışlardır.
Okuyan, araştıran, tevâzu ve merhametli olanlar, Allah Teâlâ’nın rahmetine erişirler. Câhilleri, zâlimleri, seviyesizleri, ahlaksızları, yalancıları, ikiyüzlüleri Cenâbı Hak sevmez. O halde her Müslüman, bu ölçülere dikkat etmelidir. Müslüman ne kendi zâlim olur ne de zâlimlere yardım eder. Kibir, gurur, aşağılayıcı konuşmalar Müslüman’a yakışmaz hele eşlere asla böylesi ağız dalaşmaları yapmak yaraşmaz. Hatta bu durum, eşleri ayrılmanın eşiğine kadar getirebilir. Bizim değerlerimizde affetmek var, tahammül göstermek var, hoşgörü var, sabır var, güzel davranışlı olmak var. Bu güzel hasletler ahlâkın temeline yerleşirse çatışma ve tartışmaların sonu hayır olur. Bir taraf kızarsa diğeri susar, tahammül eder. Münâsip uygun bir zeminde oturup, konuşulur. Üç günlük dünyâda nedir bu denli geçimsizlikler?
Ancak bugün kendi değerlerimizi hayâtımızdan sildiğimizden, Batı’nın değerleriyle hareket ettiğimizden, eşler ufacık bir âile içi problemi, çözme yerine hemen aralarındaki uyuşmazlığı başka mecrâlara taşıyorlar. Bu durum, kabul edilemez sonuçları berâberinde getirebiliyor. Olumsuz neticeler, genelde ‘özgürlük anlayışı’ değerlendirmelerinden kaynaklanıyor. Açık söyleyelim, bizdeki insan ilişkilerindeki menfîlikler, tamâmiyle Batı merkezlidir. Bir kere, Batı kendi derdine çözüm arasın. Bilinsin ki, her türlü probleme, âile içi huzursuzluklara asıl çâre biziz. Âile içi mutluluğa, toplum içi huzûra, insanlar arası güzel iletişime çâre bizdedir. Peygamber aleyhhisselâm’ın veda hutbesini açın okuyun. Çârenin nerede olduğu açıkça görülecektir.
Bizde fert veya toplumdan önce âile gelir. Âile âdeta bizim kutsalımızdır. Zira kişiler, âile içinde şahsiyet kazanır. Ahlâkî umdeler, âile içinde şekillenir. Âilenin ruh mayasını anne-baba yoğurur. Özellikle şefkat kahrâmânı annelerin elinde, çocuk bilinç kazanır. Eğer annenin şahsiyeti bozuksa, silik bir şahsiyetse, ahlâkî ölçüleri düşükse elbette ondan güzel ahlaklı şahsiyetler çıkmaz. Ezik şahsiyetlerden güçlü çocuklar yetişmez. Böylelerinden ancak kendileri gibi bir nesil çıkar. Hiç hatırdan çıkarılmasın ki, âile insan yetiştiren temel bir okuldur. Kadınlar bu minval üzere, âile içinde çok önemli şahsiyetlerdir. Dedik ki başta, toplumun temel dinamiği âiledir. Âilenin temel mayası da, annedir. Anneler çocuklarının beslenmelerine, temizliğine, derslerine verdikleri önemi onların inancına ve ahlaklarına da verseler çok büyük bir iş başarmış olurlar.
Maalesef günümüzde âileler, tamâmen fuzûliyatla kuşatılmış vaziyettedir. Anneler magazinle, babalar siyâset, spor, araba merâkı yâhut gereksiz cafe muhabbetleriyle, çocuklar ekran oyun ve eğlenceleriyle, gençler face-book, instagram hesaplarıyla internette vakit geçirmekteler. Hâlimiz hakikaten içler acısıdır. Bugünkü genç nesil ana-baba olsa, bunlardan nasıl evlat yetişir? Diye düşünmeden edemiyoruz. İşin daha vahimi bunun derdinde olan büyükte kalmadı ortada. Bilindiği üzere ‘sâdece inandık’ demekle iş bitmiyor. (Ankebut, 2) Müslüman inandığını yapacak, bâki bir âlemde yapmadıklarının da hesâbını verecek. Hesapsız, kitapsız yaşamanın bedeli çok ağırdır, çok.
Müslüman Batı’nın yol göstericiliğine değil kendini büyük bir özen ile yaratan Allâhu Teâlâ’nın gösterdiği yolda yürümeli. Sâdece Hakk’ın ipine sarılmalı. Batının ipleri hem kendini hem âileyi boğuyor. Felahımız için, yaban ellerden fayda yoktur. Mutluluk ve huzur yüce İslam’da ve O’nun prensiplerindedir.
Gerçek Müslüman eliyle, diliyle kimseye zarar vermeyen, herkesin hayrına çalışan, tebessümlü, doğru-dürüst, yardımsever, çalışkan olur. Etrâfına neşe saçar, güven verir tıpkı Rasûlullah aleyhisselam gibi. Müslüman âdeta mis kokan cennet misâlidir. Güzel bir örnek arayan Müslüman’a bakmalıdır. İşte Müslüman böyle olmalı. Böyle olanın iç âlemi güzeldir, iç âlemi güzel olan insanlarla olan ilişkilerinde en güzel örnektir. Müslüman iyi bir insan, model alınması gereken en kâmil misaldir. Böyle olabilmek temennisiyle…
Özlemine durduğumuz günleri hep berâber yaşayalım inşaALLAH.