Nereye gidiyoruz yazı serisi
Sivil toplum kuruluşu dernekler, vakıflar, partiler, o toplumun nabzı gibidirler. Toplumun hal ve ahvalini merak edenler, o toplumun sivil toplum kuruluşlarına baksınlar. Onlar, inandıklarını inandıkları gibi ifade edebiliyorlar mı? Yoksa bir takım kısıtlamalar altında hayatta kalmaya mı çalışıyorlar? Çalışmalarını toplumun maddi ve manevi desteğiyle rahatlıkla mı sürdürüyorlar? Yoksa ekonomik sıkıntılar altında inliyorlar mı?
Toplumun her kesimi, bir sivil toplum kuruluşunda görev almış, herkes arı gibi çalışıyor mu? Yoksa üç beş inanmış insan, çırpınıp duruyor mu? Sivil toplum kuruluşunda yapılacak bir takım görevler var da bu görevlere sahip kimse bulunamıyor mu?
Eğer birinci sırada zikredilen hususlar gözlemleniyorsa, toplum dinamik, canlı bir toplumdur. O toplumda düşenin dostu da vardır, gülenin dostu da… Yok, ikinci sırada zikredilen hususlar gözleniyorsa, o zaman “ölü evini nideceksin. Gir ağla, çık ağla…”
“Deh demeden giden at,/Buyurmadan yapan evlat/ Eve gelince gülerse avrat,/ Ne murattır, ne murat.
Dehlersin gitmezse at,/ Buyurursun yapmazsa evlat,/ Eve gelince gülmezse avrat,/ ölü evini ne yapacaksın? Gir ağla, çık ağla…” demiş atalarımız.
SAĞLIK-DER’İN GENEL KURULU
Geçen hafta SAĞLIKDER Sağlık Çalışanları Derneği'nin 5. Genel Kurulu vardı. Genel Başkanlığını sevdiğim bir doktor kardeşim Kasım Sezen yapıyordu. Sağ olsun genel kurullarına beni de davet etmişti, ben de katıldım.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yan Kuruluşlar Başkanı Yaşar Canbay, eski Adana Milletvekili Yakup Budak, Genel Kurulda Divan Başkanı da yapılan MESDER Genel Başkanı Mahmut Çelikus, MEMURSEN Genel Başkanı Yusuf Yazgan ve dernek ve şube üyeleri katılmışlardır.
SAĞLIKDER, “Milli Görüşçü” bir kuruluş olup ve Cennet mekân Erbakan Hocamızın gözü gibi koruduğu 40 kadar dernek ve vakıftan biridir.
Genel Kurulun gündemine göre siyasilere ve Milli Gençlik Vakfı'nın Eski Genel Başkanı olmam hasebiyle bana da söz verdiler. Genel kurulda aşağıda ki konuşmayı yaptım.
“Değerli doktor arkadaşlarım, sağlık çalışanı kardeşlerim… Mesleğiniz, çok fedakârlık isteyen bir meslektir. Sizin geceniz gündüzünüz olmaz. Kendinize program bile yapamazsınız. Gecenin bir vaktinde kapınız çalınır, nöbetlerinizde basit olaylar, size acil vaka olarak gelir. Sizler, insanları bu zor durumdan kurtarmak için çırpınır durursunuz.
Bu meslek sizin isteğiniz, Allah’ın size lütfetmesiyle size verilmiştir. Allah, bu meslek için size istidat vermiş, kabiliyet ve imkânlar nasip etmiş, sizi hekim (doktor) yapmıştır.
TOPLUMU TEDAVİ EDELİM
Bu gün bizim toplumumuz da maalesef hasta bir toplum haline gelmiştir. Yalan, riya, sahtekârlık, dolandırıcılık, hırsızlık, hortumlama, emniyeti suiistimal, içki, kumar, zina, faiz, ahlaksızlık, tecavüz, taarruz, katillik, terör… Daha say, sayabileceğiniz kadar.
Bu hastalıkları toplumda kim veya kimler tedavi edecek? Bu hastalıkların doktoru kimdir veya kimlerdir? Öncelikle doktorlar olmalı değil mi?
Evet. Toplumun bu hastalıklarını da tedavi etmeye mecburuz. Çünkü hepimiz aynı geminin içindeyiz. Gemiyi tahrip etmeye çalışanları teskin etmek, onları tedavi etmek boynumuzun borcudur.
Rahmetlik Mehmet Zahit Kotku hocamızın sohbetlerine konu olan “Ramüz-ül ehadis (Hadisler Deryası)” adındaki kitaptan bir Hadis-i Şerif okumuşlardı. Hiçbir zaman aklımdan çıkmayan bu Hadis-i şerifi şimdi sizinle paylaşmak istiyorum.
“Bir Mü’min kabre vardığı zaman, ona azap melekleri öyle bir şiddetle vururlar ki… Bu vuruşun şiddetinden kabrin içi ateş dolar. Mü’min sorar; “Bana niçin vuruyorsunuz? Ona; - Sen abdestsiz namaz kıldın. -Bir zulüm gördün de bu zulmü ortadan kaldırmadın. İşte bunun için vuruyoruz” derler.
Abdest alırken farzların bir-ikisinin eksik olması veya (erkekler için) tuvaletten çıkar çıkmaz hemen abdest alması, sonra da gelen akıntıyla abdestinin bozulmasıdır, denmiştir.
Zulüm fertlere yapılabildiği gibi bu gün yukarıda sayılan hastalıkları irtikâp edenler muhataplarına zulüm yapıyorlar, demektir. Bütün bunlar gözümüzün önünde olup dururken bu olaylara bigâne kalmak, daha kabirdeyken bu azaba müstahak olmak demek değil midir?
Toplum hastalıklarını tedavi etmek, ferden ferda yapılamaz. Mutlaka bir araya gelmek ve güç birliği etmek lazımdır. İşte bu dernekler ve bunun gibi kuruluşlar bunun için vardırlar.
Zira her birimiz birer kum tanesi gibiyiz. Bu kum tanesinden milyonlarcamız bir araya gelsek, asla yük taşıyamayız. Üzerimize konacak küçük bir ağırlıkla dağılır gideriz. Ama kum tanecikleri içine iman çimentosu karıştırırsanız, bir de biat demiri (hak yolda çalışan bir başkana bağlanmak) eklerseniz, biz kumlar kolon oluruz, kiriş oluruz ve tonlarca ağırlıkta ki binaları (yükleri) taşıyabiliriz.
SAĞLIKDER ve diğer derneklerimizin sırrı burada ve kıymeti de burada yatmaktadır. Haydi, öyleyse, şu hasta toplumumuzu birlikte tedavi edelim.