Birçok araştırmacı yazar 44 kişinin hunharca katledildiği hâdiseyle ilgili yazdılar, görüşlerini serdedip teklifler sundular. İlgililer alınması gereken tedbirler ve yapılması gerekenler hususunda çeşitli açıklamalarda bulundular. Mâlum gazeteler ise hemen felâket tellallığı yaptılar. Toplumu germeye, insanları daha da üzmeye devam ettiler. Öncelikle Türkiye’nin başı sağ olsun diyoruz. Gönlümüz istiyor ki bu tip hâdiseler olmasın. İnsanlar huzur ve sürur içinde yaşasınlar, birbirleriyle güzel iletişimlerde bulunarak hayatlarına lezzet katsınlar. Ama maalesef üzüntü, sıkıntı ve acılar da bizim için. Konuya ilâhi bir bakış açısıyla baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor; insanların dünya hayatları içerisinde yaşaması gereken mukadder hâdiseler varsa onlar mutlaka yaşanacaktır. Birilerinin sonları ve akıbetleri öyle olması gerekiyorsa buna kimse engel olamaz. Olaylara kader ve kaza çerçevesiyle bakmasını bilmemiz lâzım. Bu meseleyi bir de bu yönüyle değerlendirelim.
Ancak meseleye bir başka açıdan baktığımızda biz de âcizane şöyle düşünüyoruz; yıllardır memleketimizde, halkımıza verilen şeylerin acı yansımalarıdır bu tür hâdiseler. İnsanımıza bugüne kadar fikir, inanç ve maneviyat adına ne verildi ki ne bekleniyor. Unutmayalım acılar, yaralar inanç değerleriyle değerlendirilirse tahammül gösterilir, iman ve sabırla en zor yaşanan olayların üstesinden gelinebilir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu yöre halkı acı ve problemlerle kol kola yaşıyor. Her ailede böylesi büyük olmasa da bazı nahoş hâdiseler cereyan eder. Kan davası, kız evlendirirken iki düşman aileden gençlerin evlilikleri neticesinde çıkan anlaşmazlıkların sonucu ölme ve öldürme vakaları, aşiret meseleleri, husumet, mal varlığı tartışmaları gibi çok çeşitli meselelerden dolayı yöre insanı daha devleti beklemeden suçlu gördükleri kişiyi veya kişileri kendileri cezalandırma metotları uygularlar. Mesleğim icabı Güneydoğu’da görev yaptığım zaman nice bu tür olaylarla karşılaşmışızdır. Meselâ; bir polisle kaçan liseli kızı ailesi namus meselesinden kendi köylerinde traktör tarafından ezerek öldürdüler ama olaya kaza süsü verildi. Yine bir öğrencimizin abisi düşman ailenin kızıyla evlilik yaptığı gün öldürüldü. Onların tarafı da hemen gelini vurdular. Diğer ağabey yıllarca hapis yattı. İşin daha kötüsü bu olaylar ailenin diğer fertlerinin önünde cereyan ediyor. Düşünsenize sizin ağabeyiniz gözünüzün önünde düşman aile tarafından öldürülünce siz de ister istemez kin ve düşmanlık duygularıyla doluyorsunuz. Hele de bu olaylara şahit olanlar ve birebir yaşayanlar yaş olarak belli bir olgunluk düzeyinde değillerse genç ve toylarsa artık ne kadar vahim olaylar yaşanabilir gelecek adına varın siz hesap edin. Bu hâdiseler onlar için olağan şeyler ve o bölgede yaşayan hemen her ailenin böylesi bir sıkıntısı var ve bunlara da alışık. Ancak Mardin’deki hâdisede 44 kişinin katli cidden vahim bir durum ve bize âdeta alarm işareti veriyor.
Peşinen belirtilmeli ki bu tür olaylar ne dine ne insanlığa sığar. Ne kadar üzüntü ve acı verici. Hangi etnik kökenden olursa onlar bizim insanımız ve kardeşimiz. Bu asla tasvip edilemez bir katliamdır. İnsanlarımızın suçlu suçsuz demeden, küçük büyük demeden, çoluk çocuk demeden hem de namaz kılarken öldürülmeler çok acı ve üzücü… Bu nasıl canilik ve gaddarlık. Kalpler nasıl da katılaşmış ve taşlaşmış. Bunu yapanlar nasıl yürek taşıyorlar. O yüreğin içi ne ile dolu. Belli ki kin, düşmanlık, intikam bütün güzel duyguların önüne geçmiş. Yazık, çok yazık! Yıllardır ihmal edilen kalbî ve manevi hayatın eksikliğinin oluşturduğu arzu edilmeyen durumlar bunlar. Bu işi yapanlara da yazık bu işe kurban gidenlere de. Barış, kardeşlik duyguları daha hâkim olsa Allah(c.c) korkusu vicdanlara yerleşik olsa netice daha farklı olabilirdi.
Diğer yazımızda bu meseleye devam etmek ümidiyle şimdilik hayırlı cumalar.