İnsan bâzen yaptıklarına güvenir, hep çaba ve gayretlerini öne çıkararak; ‘Ben çalıştım da oldu zâten hakkımdı’ yâhut ‘Gerekeni yaptım pek tabi ki bu iş olacaktı’ deme yanılgısına düşebilir. Halbuki, ‘Gerekeni yaptım ama neticeyi ihsan eden ancak Rabb’imdir. O (c.c) müsâde etmeseydi olmazdı’ demesi daha muvâfıktır. Elmalılı M.Hamdi Yazır sebeplerin kıymeti hakkında şöyle demektedir: "...Her durumda Allah emrini yerine getirir. Murâdını muhakkak yapar, hiçbir işinden geri kalmaz, hepsinin hakkından gelir. Hükmünü istediği gibi yürütür. Kendisine tevekkül edilse de edilmese de yürütür. Nihâyet her şeyin sonu gelir. Dünyâda acı da geçer tatlı da geçer; sıkıntı da geçer, refah da geçer. Ecel gelince, takdir edilen ölüm, dakika geçirmeksizin pençesini takar, âkibet gelir, çatar. İyiler iyiliği ile kötüler kötülüğü ile kalır. Herkes ameliyle toplanır. Ancak, Allâh’a tevekkül de O’nun emridir. Tevekkül edenin murâdı da, Allâh’ın irâde ve rızâsına teslim olmaktan ibâret olursa, Allah’da onun mükâfâtını büyütür. Hakîkat şudur ki; Allah herşey için bir ölçü takdir etmiştir, bir sınır ve miktar tahsis etmiştir ki, o şeyi ona göre yürütür. O sınır ve miktardan ileri geçirmez. Bu hüküm öyle bir kânundur ki herşey hakkında geçerlidir. Ve her şeyin hükmü, kıymeti Allâh’ın ona tahsis ettiği ölçü ile uygunluk arzetmektedir
Gerçekte birşeyi bilmek de onu, o ölçü ve sınırıyla seçmek demektir. Bu cihetle sebeplerin bir dereceye kadar kıymet ve îtibârı yok değilse de, bunlar, zâtî (aslî) değil, değişken ve sınırlıdır. Tesir ve hüküm sebebin değil, Allâh’ındır. Asıl ilim ve kudretine itibâr edilecek; işler, hüküm ve irâdesine havâle edilecek hâkim sebepler değil, sebepleri yaratan Allah’tır. Her şey geçer, leh ve aleyhte olan her sebep tükenir, takdir edilen kaderi biter, başında ve sonunda bütün kudretiyle Allah kalır. Hem Allah takdir buyurmamışsa hiçbir şey diğerine tesirini gösteremez. Takdir buyurmuş ise, Allah’tan başka hiçbir şey de onun önüne geçemez. Ateş, Allâh’ın yak dediğini kendi miktarınca dediği kadar yakabilir. Rızık da Allâh’ın doyur dediğini kendi miktarınca dediği kadar doyurabilir. Demek ki sebeplere îtimat sonlu, Allâh’a îtimat sonsuzdur
O halde kuvvet ve kesin bilgi, sebeplere güvenmekte değil, Allâh’a dayanmaktadır. Tevekkül de, gururla kendini sayıp koyuvermek değil, Allâh’ın gösterdiği yolda gücü yettiği kadar vazîfesine önem vermek, takvâ sâhibi olmak, kusûrunu îtirâf ile berâber, Allâh’ın kudretine îtimat edip netice hakkında telâşa düşmeksizin, O’nun irâdesine teslim olmaktır."
Kul olarak âhiret adına azaptan korunmak, verilene şükretmek, ebedi kurtuluşu için ibâdetlere devam etmek, cenneti kazanmak için tedbirler almak, yasaklardan kaçınmak, helallerden ölçüsünce istifâde etmek gereklidir. Kulluk için üzerine düşen vazifeyi yaptıktan sonra Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz keremine, ihsânına, rahmetine itimat etmeli, O’nun hakkında hüsnü zan ile ümitvâr olmalıdır. Tevekkülle kulluk anlayışının gereği budur.
Tevekkül aslında inanan bir kul için kuvvettir. Kişi istediği şey için çalışacak, gayret gösterecektir. Burada gayret önemlidir. Başarı, gayret ve azimle gelir. Çalışmadan tembellik ederek hiçbir şey elde edilemez. Kutsal kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de: “İnsana, ancak dünyâda çalışarak (ihlas ile yaptığı) işler (ahrette) fayda verir.” (1) Çalışmanın ve sebeplere tutunmanın tersi olan tembellikle tevekkül tam tamına birbirinin zıddı iki kavramdır. Yüce dînimizde tembellik hiç tasvip edilmeyen bir özelliktir. İnanan mümin kişi aklını ve irâdesini kullanarak çalışıp çabalayıp, her türlü meşru yolları kullanır ama buna rağmen isteğine ulaşamaz ise o zaman üzüntüye düşmeyip hâsıl olan neticenin Rabb’i tarafından kendisi için takdir edilen en güzel sonuç olduğuna inanarak tevekkül eder. İşte ‘kısmet’ ya da ‘nasip’ denen hâdisenin aslı budur. Kişi ne yaparsa yapsın kısmetinin ötesine geçemez ancak kendi kısmetini elde eder.
Peygamber aleyhissalâtu vesselam’da bu konuda şunları söylemiştir; ‘Bir şey istediğin zaman yalnız Allah’tan iste. Yardım dilediğin zaman Allah’tan dile. Şunu iyi bil ki bütün yaratılmışlar elbirliği ile sana bir menfaat bahşetmek isteseler, Allâh’ın sana yazdığından daha fazlasını bağışlayamazlar. Yine yaratılmışların tümü elbirliği ile sana bir zarar vermek isteseler, Allâh’ın sana takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar.’ (2) İşlerini yüce Allâh’a havâle eden ömrünü huzur içinde geçirir. Bu yönüyle tevekkül insan için bir huzur kaynağıdır. İnsan dünya denen imtihan meydanında çocukluktan kurtulup hayâta atıldığından ölene değin karşılaştığı her bir hâdise hastalık, sakatlık, kazâ, belâ ve musibet gibi sıkıntılar ancak tevekkül ile aşılarak huzur içinde yaşanabilir.
İslâmî düsturları hayâtımızın her safhasına geçirebilmek dileğiyle…
---------------------
1 Necm, 39
2 Tirmîzi, Kıyâme 60