Kişilerin kendi şahısları, ailesi, çocukları, işi, yakın ve uzak çevresiyle ilgili birçok sıkıntı ve problemleri, pürüz ve eksiklikleri, zarar ve ziyanları olabilir. Her ne kadar dikkatle yaşanırsa yaşansın, kişinin aklında olmayan nice hesaplar, onun dünyâsını darmadağın edebilir. Alınan tedbirler, titizlikle icra edilen proğramlar, yapılan istişâreler insanın aklına, hayâline gelmeyen bin bir türlü sebeplerden dolayı hayat, arzulandığı gibi devam etmeyebilir hatta altüst olabilir. Bâzen bunlara insan gücünü aşan tabi afetler, olmadık felâketler de eklenince insan hayatta hiç beklemediği ve ummadığı neticelerle karşlaşıp sükûtu hayâle uğrayabilir.
Elimizde olan veya olmayan sebeplerden ötürü başımıza gelen olaylardan en az zararla çıkmak adına insanın elden gelen çaba ve gayreti sarf etmesi çok doğaldır. Hem olay ânında hem de gelecek adına endişeye ve telâşe kapılmadan vâr olan tüm sebepleri kullandıktan sonra vâr olan her şeyi emri ve kontrolü altında bulunduran yüce Yaratıcıya havâle edip O’na dayanarak tevekkül etmesi, inanan kişilerin yapacağı en kâmil davranış modelidir. Bu hal kişinin sarf ettiği gayretlerin boşa gitmemesi için Cenâb-ı Hak’tan başarı ve yardım dilemesi yâni tevekkül etmesi yalnızca kâinâtın yüce sâhibine güvenmesi anlamına gelir. Bu durum inananların maddi gücü ifâ ettikten sonra mânevi gücün de ihmal edilmediğinin bir işâretidir. Mânevi bir yardım isteme göstergesi olan tevekküle her insanın ihtiyâcı vardır.
Tevekkülün ansiklopedilerdeki terim anlamı şudur: ‘Kişinin şartlarını yerine getirerek, işlerini Allah Teâlâ’ya bırakması, bir işe başlarken sebeplere yapıştıktan sonra O’na güvenmesi; kalbin, her işte Allâh’a itimat etmesidir.’ Yüce dînimizde tevekkül, inananların bütün işlerinde Cenâb-ı Hakk’ı ‘vekil’ tâyin etmeleri ve her işlerini Allâh’a ısmarlamaları anlamındadır. Ayni zamanda Rabb’imizin güzel isimlerinden birisi de ‘El-Vekîl’dir. Yâni; ‘işlerini kendisine bırakanın işini en iyi şekilde yapan ancak O’dur.’Âciz olan insanın, her işinde Allah Azze ve Celle’yi vekil tâyin etmesi ne muhteşem bir karardır!
İnsanlar mânevi olarak Allah Teâlâ’yı vekil yaparken bu işi aynen dünyevi olarak da hayâta uyarlayabiliriz. İnsanın resmi olarak kendi müşkil işlerini hukuksal anlamda gördürmek üzere yetki verdiği kişiyi, kendine avukat yâni ‘vekil’ yapabilir. Kişi haklı olduğu bir dava için tuttuğu avukatına nasıl güvenirse yüce Yaratıcı’dan kendisine gelenlerin hayır olduğuna da ayni şekilde güvenir. Dünyâda tuttuğu avukat kişinin vekilidir. Vekîline güvenenin kendine güveni olur. Fakat vekilde bütün sahtekarlıkları iyi bilen bir vekil olmalı, bildiğini iyi anlatabilmeli ayni zamanda doğruları söyleyebilecek yiğitlikte ve güçte bulunmalıdır. Ancak böyle bir vekîle vekîl denir ve güvenilir. Böylesi bir vekîle sâhip olanın gönlü emniyette kalır, içi huzurlu olur. İşte tevekkülü aynen bu misâle benzetebiliriz. Kişi kendisi için vekil tâyin ettiği en âdil, en doğru kararları aldığına inandığı Rabb’ine güven ve itimat ile tevekkül ederek gönlü rahat eder, içi huzurla dolar. Kendini emniyette hisseder. Cenâb-ı Hak: “İmânınız varsa Allâh’a tevekkül ediniz.” (1) Buyurur.
‘Hasbunalllâhu ve Nimelvekîl=Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir.’ (2) Âyeti müminin yüreğinde tecelli ederse, O, sonsuz kârı ne güzel anlatır. Allah (c.c) insana her anlamda yeten en güzel vekil ve en güzel yardımcıdır. O inananların dostu ve yardımcısıdır. İnsan için yüce Allah (c.c)’tan başka sağlam bir dayanak ve güvenilir bir vekil olamaz. “Tevekkül edene Allah kâfidir.” (3) “Müslümanlar sâdece Allâh’a dayanıp güvensinler.” (4) O (c.c) kâidelere uyularak kendisine bırakılan işleri kişi için en hayırlı neticelere ulaştırır. Cenâb-ı Hak kullarının her dediğini yapmak zorunda değildir ama işlerini O’ndan râzı bir şekilde gönül hoşnutluğuyla kendisine bırakanları asla yardımsız ve cevapsız bırakmaz bu O’nun âdeti ve hikmeti gereğidir. Her işin sırrını bütün açıklığıyla bilen yalnızca O (c.c)’dur. Böylesi bir inanca sâhip olan her işini Rabb’ine havâle eder, daha dünyâdayken saadeti yaşar.
Tevekkül, sebepleri yerine getirdikten sonra sonucu sebeplerden değil sebeplerin sâhibinden beklemektir. İslam âlimlerinden Hakîm der ki; ‘İnsan ihtiyaçlarını Allâhü Teâlâ’ya havâle ederse, O’da ihtiyaçlarını (husûle getirecek sebepleri) ihsan eder.’ Bir kişi gerçekleştirmek istediği işin olması adına tüm gerekenleri yerine getirmek için emek ve gayret sarf ettikten sonra sonuç onun istediği gibi gerçekleşmeyebilir. Böyle bir durumda kişinin tevekkül ederek üzülüp, mahzun olmaması, psikolojisinin bozulmaması adına ciddi bir getiridir. Kişi hiç unutmasın ki, gereken tedbirler alınmasına rağmen oluşan sonuç, Hak katında kendisi için en hayırlı sonuçtur. Buna inanmak tevekkülün gereğidir. Bâzen kişiler; ‘Keşke böyle davranmasaydım belki daha iyi olurdu?’ gibisinden pişmanlık ifâdeleri kullanırlar. Ebû Hureyre (r.a.) Rasûlullâh’ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Başına bir şey gelirse, ‘Eğer (keşke) şöyle yapsaydım, şöyle olurdu!’ diye hayıflanıp durma. ‘Allâh’ın takdiri bu. O, ne dilerse yapar.’ de. Çünkü ‘eğer (keşke)’ kelimesi, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” (5)
Konuya devam edeceğiz şimdilik hayırla kalın efendim.
---------------
1) Mâide, 23
2) Âli İmran, 173
3) Talak, 3
4) Âli İmran, 122
5) Müslim, Kader 34