Son günlerde artan terör olayları, evlere gelen şehit cenâzeleri bir yandan bireysel olarak herkesin rûhunu yaralarken bir yandan da haklı haksız herkes sağına soluna iktidâra, hükümete verip veriştiriyor olması, bizleri sanki sağ sâlim düşünme yeteneğimiz köreliyor ve neredeyse akli selimler dumûra uğruyor düşüncesine sevk ediyor. Lütfen millet olarak itidâli olalım ve doğru düşünme yetisini kaybetmeyelim. Halk olarak elbette memlekette cereyan eden olaylardan pek tabiidir ki mevcut hükümeti sorumlu göreceğiz ve ondan gerekli tedbirleri almak isteyeceğiz bunlar çok normal. Fakat sırf muhalefet olsun diye veya bizim gibi düşünmüyorlar diye OHAL gibi memleketin zararına olabilecek mantık dışı şeyleri istemek akıl ve iz’an dışı haksız, olamayacak tekliflerde bulunmak herhalde mantıklı bir davranış biçimi olmasa gerek kanaatini taşıyoruz. Bir de, ikide bir kolaycılık olsun misâlî âdeta; ‘yöneticiler uyuyor mu?’ tâbiriyle ortaya çıkılması hiçte hoş değil. Bunu yaşı başı yerinde ağır toplar da söyleyince maalesef, aklıselim nerdesin? diyesimiz geliyor.
Geçen gün gazetelerin birinde Profösör Naci BOSTANCI’nın terörle ilgili bir yazısını okudum öyle doğru ve yerinde tespitleri vardı ki sizlere de aktarmak istiyorum: “Terör örgütlerinin kolektif aklında tek hedef vardır: Karşı oldukları egemen otoriteyi kamu önünde küçük düşürmeye çalışmak, korku ve panik doğurmak, nihâyet bâdireden çıkış için görüşme masasına dâvet edilmeyi sağlamak. Bu tür örgütler gâyelerine ulaşmak için her imkânı, ahlâken en tartışmalı araçları kullanmakta herhangi bir mahzur görmezler. Amaçları onların gözünde her şeyi meşrulaştırır. Bu anlayış onları her tür kaygıdan beri kılar. Kalabalıkların içinde bomba patlatmak, savaş hâli çıkarmak, sivillerin öldürülmesi olacak şey bunlar… Her zaman bu tür eylemleri aklayacak, mâzur görecek bir dil terör örgütlerinin kamusunda var olur.” Diyor. Terör örgütünün fikirleri normal mantık süzgecine sığan ve insan psikolojisini doğru yönlendiren düşünceler değildir. Şartlanmışlık, dışlanmışlık, illegal yapılanmalarla hâkim otoriteye baş kaldırı vardır onların dilinde ve bu suçtur. Yaptıkları eylemlerde ayrı bir suçtur. Suçlularla pazarlıksa kabul edilemez. Ancak onların güttükleri siyâseti anlayıp, kavrayıp ona uygun strateji geliştirmek gerekir. Adamlar son günlerde artırdıkları eylemlerle ne yapmak istiyorlar? Az çok günceli tâkip eden herkes bunu fark ediyor ki Kürt ve Türk halkını birbirine kırdırarak bir iç savaş çıkarmak istiyorlar. Evlere gelen şehit cenâzeleri hepimizin yüreğini dağlıyor, heyecânımız doruk seviyeye yükseliyor. Fakat itidâli elden bırakmamak lâzım. Olası böylesi bir durum ülkemiz adına büyük bir kayıp olur. Dünyânın istediği de terörün istediği de bu değil mi? Uluslararası siyâsetin matematiğine inanan bağımsız güçler bu heyecan dolu kalabalıkları rahatlıkla oyunlarının içine sokabilirler. Sonra da hiç acı duymadan oturup büyük bir keyifle ölenleri ve kardeş kavgalarını seyrederler. Daha geçen hafta ayni oyunu seyretmedik mi? Özbek ve Kazak kardeşlerimizin yüzlerce ölüsünü görmedik mi?
Peki eylemler neden başladı? Aynı yazıda Naci BOSTANCI: PKK’nın ‘dikkat çekici’ eylemleri başlatmasının birkaç nedeni var derken bu nedenleri sıralıyor. “1- Örgüt demokratik açılım projesinden rahatsız. Bu PKK’nın tasfiyesi demek. Otuz yılı aşkın bir kariyere, uzun bir ölüler listesine, zafer vaadine dayalı bir politik dile, kendini ölüm makinesi olarak örgütlemiş bir yapıya sâhip PKK’nın sâdece bu gerekçelerle bile kendisini tasfiye edecek her tür gelişmeye direneceği açıktır. 2- Demokratik açılım sürecinden terörist başının af beklentisinin çıkmaması durumunda süreci başarısız bulup sabote edeceği muhakkaktır. Hatta son günlerde gazetelere düşen terörist başının: ‘Beni bırakın, uluslar arası bir gözetim altında Türk ordusunun görebileceği şekilde örgütü bir şekilde belli bir alanda toplayalım, sürecin önünü açalım’ türünden ifâdelerine itibar edilmemesi eylemlerin başlama sebebi olabilir. 3- Dağda toplanan örgüt üyelerinin eylem yapmadan orda tutmak nerdeyse imkansızdır. Çünkü bu amaç için bir araya gelmiş insanların nezdinde eylemsizlik değersiz bir hayat biçimidir. 4- Gazze-İsrâil gerginliği, İran’la yapılan nükleer anlaşma ve BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan yaptırım karârına Türkiye’nin itirâzıyla şekillenen durumu PKK’nın kendini satranç tahtasına dâhil etmek için uygun zemin arayışları demektir.” Diyor. Burada çok haklı ve istifâde edilmesi gereken görüşler var. Özellikle de Türkiye’nin yeni bir güç merkezi hâline gelmesinden rahatsız olan iç ve dış mihraklı şer güç odaklarının Türkiye’nin ayağına çelme takmak isteyecekleri muhakkaktır. Vatandaşlarımızın yaşanan şu yeni süreci sağduyuyla değerlendirmeleri gerekiyor. Kimse ucuz kahramanlık yapmasın. Ayrıca bazı parti liderleri de şehit cenâzeleri üzerinden siyâset yapmasın. Şehitler hepimizin, bizi birbirimize kırdırtmak isteyenlere prim vermeyelim.
Ancak bizi asıl üzen nokta şurası; otuz yılı aşkın bu ülke terör mücâdelesi veriyor, Mehmetçiklerimizi yetiştiren askeriye hâlâ bu teröristlerle mücâdele etme tecrübesini kazanamadı mı? Daha eline üç kere silah almış yavruların, sâdece 15 günlük bir eğitimle operasyona çıkan ana kuzularının, mayın ayıklamayı bilmeyen vatan evlatlarının iyice eğitilmeden azgın, gözü dönmüş teröristlerin önüne yem olarak sunmanın ne mantığı var. Yazık değil mi yavrularımıza, ana kuzularına! Askeriyeye her çeşit imkan, donanım, bütçe sağlanıyor. Hatta askeriye bu bütçeyi hiçbir sivil denetim kabul etmeden keyfince kullanabiliyor. Yeni savaş tekniklerini, terörist saldırılarında geliştirilecek savaş taktiklerini öğretmeden o fidan gibi gençleri nasıl ölüme gönderiyorlar anlamış değiliz anneler olarak. Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Artık babalarında iflahı kesildi de konuşmaya başladılar. Bir şehit askerin babası, ‘Daha çocuğum hayâtında tabanca görmedi, iki kurşun attırıp oğlumu operasyona götürdüler’ diyor. Haklı, olamaz böyle bir şey! Bizzat kendi askerini koruyamayan bir askeriye kabul edilemez. Askeriye enerjisini sivil halkın değerlerini silmeye çalışmaya, ülkeye hizmet edenleri alaşağı etmeyi, sindirmeyi, susturmayı, mevcut otoriteyi bitirmeyi hedefleme planları yapmaya harcayacağına terör hakkında yeni çalışma ve strateji taktikleri geliştirme projeleri üretse ve modern güvenlik tedbirleriyle ilgili çalışmalar yapsa daha iyi olmaz mı? Her şehitten önce komutanları sorumlu. Esas olan terörün arkasındaki mihraklara çalışanların sorgulanmasında. Terörün dilinin doğru okunması lâzım.
Hayırlı cumalar.
Geçen gün gazetelerin birinde Profösör Naci BOSTANCI’nın terörle ilgili bir yazısını okudum öyle doğru ve yerinde tespitleri vardı ki sizlere de aktarmak istiyorum: “Terör örgütlerinin kolektif aklında tek hedef vardır: Karşı oldukları egemen otoriteyi kamu önünde küçük düşürmeye çalışmak, korku ve panik doğurmak, nihâyet bâdireden çıkış için görüşme masasına dâvet edilmeyi sağlamak. Bu tür örgütler gâyelerine ulaşmak için her imkânı, ahlâken en tartışmalı araçları kullanmakta herhangi bir mahzur görmezler. Amaçları onların gözünde her şeyi meşrulaştırır. Bu anlayış onları her tür kaygıdan beri kılar. Kalabalıkların içinde bomba patlatmak, savaş hâli çıkarmak, sivillerin öldürülmesi olacak şey bunlar… Her zaman bu tür eylemleri aklayacak, mâzur görecek bir dil terör örgütlerinin kamusunda var olur.” Diyor. Terör örgütünün fikirleri normal mantık süzgecine sığan ve insan psikolojisini doğru yönlendiren düşünceler değildir. Şartlanmışlık, dışlanmışlık, illegal yapılanmalarla hâkim otoriteye baş kaldırı vardır onların dilinde ve bu suçtur. Yaptıkları eylemlerde ayrı bir suçtur. Suçlularla pazarlıksa kabul edilemez. Ancak onların güttükleri siyâseti anlayıp, kavrayıp ona uygun strateji geliştirmek gerekir. Adamlar son günlerde artırdıkları eylemlerle ne yapmak istiyorlar? Az çok günceli tâkip eden herkes bunu fark ediyor ki Kürt ve Türk halkını birbirine kırdırarak bir iç savaş çıkarmak istiyorlar. Evlere gelen şehit cenâzeleri hepimizin yüreğini dağlıyor, heyecânımız doruk seviyeye yükseliyor. Fakat itidâli elden bırakmamak lâzım. Olası böylesi bir durum ülkemiz adına büyük bir kayıp olur. Dünyânın istediği de terörün istediği de bu değil mi? Uluslararası siyâsetin matematiğine inanan bağımsız güçler bu heyecan dolu kalabalıkları rahatlıkla oyunlarının içine sokabilirler. Sonra da hiç acı duymadan oturup büyük bir keyifle ölenleri ve kardeş kavgalarını seyrederler. Daha geçen hafta ayni oyunu seyretmedik mi? Özbek ve Kazak kardeşlerimizin yüzlerce ölüsünü görmedik mi?
Peki eylemler neden başladı? Aynı yazıda Naci BOSTANCI: PKK’nın ‘dikkat çekici’ eylemleri başlatmasının birkaç nedeni var derken bu nedenleri sıralıyor. “1- Örgüt demokratik açılım projesinden rahatsız. Bu PKK’nın tasfiyesi demek. Otuz yılı aşkın bir kariyere, uzun bir ölüler listesine, zafer vaadine dayalı bir politik dile, kendini ölüm makinesi olarak örgütlemiş bir yapıya sâhip PKK’nın sâdece bu gerekçelerle bile kendisini tasfiye edecek her tür gelişmeye direneceği açıktır. 2- Demokratik açılım sürecinden terörist başının af beklentisinin çıkmaması durumunda süreci başarısız bulup sabote edeceği muhakkaktır. Hatta son günlerde gazetelere düşen terörist başının: ‘Beni bırakın, uluslar arası bir gözetim altında Türk ordusunun görebileceği şekilde örgütü bir şekilde belli bir alanda toplayalım, sürecin önünü açalım’ türünden ifâdelerine itibar edilmemesi eylemlerin başlama sebebi olabilir. 3- Dağda toplanan örgüt üyelerinin eylem yapmadan orda tutmak nerdeyse imkansızdır. Çünkü bu amaç için bir araya gelmiş insanların nezdinde eylemsizlik değersiz bir hayat biçimidir. 4- Gazze-İsrâil gerginliği, İran’la yapılan nükleer anlaşma ve BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan yaptırım karârına Türkiye’nin itirâzıyla şekillenen durumu PKK’nın kendini satranç tahtasına dâhil etmek için uygun zemin arayışları demektir.” Diyor. Burada çok haklı ve istifâde edilmesi gereken görüşler var. Özellikle de Türkiye’nin yeni bir güç merkezi hâline gelmesinden rahatsız olan iç ve dış mihraklı şer güç odaklarının Türkiye’nin ayağına çelme takmak isteyecekleri muhakkaktır. Vatandaşlarımızın yaşanan şu yeni süreci sağduyuyla değerlendirmeleri gerekiyor. Kimse ucuz kahramanlık yapmasın. Ayrıca bazı parti liderleri de şehit cenâzeleri üzerinden siyâset yapmasın. Şehitler hepimizin, bizi birbirimize kırdırtmak isteyenlere prim vermeyelim.
Ancak bizi asıl üzen nokta şurası; otuz yılı aşkın bu ülke terör mücâdelesi veriyor, Mehmetçiklerimizi yetiştiren askeriye hâlâ bu teröristlerle mücâdele etme tecrübesini kazanamadı mı? Daha eline üç kere silah almış yavruların, sâdece 15 günlük bir eğitimle operasyona çıkan ana kuzularının, mayın ayıklamayı bilmeyen vatan evlatlarının iyice eğitilmeden azgın, gözü dönmüş teröristlerin önüne yem olarak sunmanın ne mantığı var. Yazık değil mi yavrularımıza, ana kuzularına! Askeriyeye her çeşit imkan, donanım, bütçe sağlanıyor. Hatta askeriye bu bütçeyi hiçbir sivil denetim kabul etmeden keyfince kullanabiliyor. Yeni savaş tekniklerini, terörist saldırılarında geliştirilecek savaş taktiklerini öğretmeden o fidan gibi gençleri nasıl ölüme gönderiyorlar anlamış değiliz anneler olarak. Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Artık babalarında iflahı kesildi de konuşmaya başladılar. Bir şehit askerin babası, ‘Daha çocuğum hayâtında tabanca görmedi, iki kurşun attırıp oğlumu operasyona götürdüler’ diyor. Haklı, olamaz böyle bir şey! Bizzat kendi askerini koruyamayan bir askeriye kabul edilemez. Askeriye enerjisini sivil halkın değerlerini silmeye çalışmaya, ülkeye hizmet edenleri alaşağı etmeyi, sindirmeyi, susturmayı, mevcut otoriteyi bitirmeyi hedefleme planları yapmaya harcayacağına terör hakkında yeni çalışma ve strateji taktikleri geliştirme projeleri üretse ve modern güvenlik tedbirleriyle ilgili çalışmalar yapsa daha iyi olmaz mı? Her şehitten önce komutanları sorumlu. Esas olan terörün arkasındaki mihraklara çalışanların sorgulanmasında. Terörün dilinin doğru okunması lâzım.
Hayırlı cumalar.