Çağımızın en büyük icatlarından biri olan cep telefonları, hayatımızın vazgeçilmezleri haline gelmiştir. Cep telefonları hayatımıza o kadar girdi ki; yanımızda olmadığı zaman kendimizde bir eksiklik varmış gibi hissederiz.
Evden çıktığımız zaman yanımıza alıp almadığımızı kontrol edeceğimiz ilk şey cep telefonumuzdur. Cep telefonunu evde unuttuğumuzda ya da kaybettiğimizde doğal olarak bizi bir sıkıntı basar ve gerginlik yaşamaya başlarız. Bu kaygının nedeni cep telefonun kaybolmasından daha çok iletişimin kesilmesinden korkmadır.
Hayatımızda o kadar çok korku varken bir de bunlara cep telefonuyla iletişim olanağından uzak kalma korkusu olan “Nomofobi” eklendi.
Nomofobi; iletişimden uzak kalma korkusu. Başka bir ifadeyle cep telefonu kapalı ya da ulaşılmaz olduğunda insanlarda oluşan kaygı, kişinin eş dostla iletişimden yoksun kalma korkusu demektir. İletişimden yoksun kalmak demek ise; kişinin eş, dost ve çevresiyle temas halinden mahrum kalma ve ulaşılamama korkusudur.
Gerçekten de cep telefonları insan hayatına o kadar girdi ki bundan ayrı ve yoksun kalmanın insanlarda korku oluşturması doğal gibi görünmektedir.
Cep telefonlarına o kadar bağımlı hale gelmişiz ki araba kullanırken, eve adımımızı atarken, toplantıda, çarşı pazarda telefon kulağımızda yürümekteyiz. Hatta çok sevdiğimiz eşimiz dostumuzla sohbet ederken ya da önemli bir toplantıda iken telefonumuz çaldığı zaman “Telefonum çalıyor; bakmam lazım.” diyebiliyoruz.
Millet olarak telefonla konuşmayı çok abartıyoruz. Yine millet olarak değişime pek açık değiliz; ancak açıldık mı da kolay kolay bırakamıyoruz. Yani o kadar sahipleniriz ki sahiplenmeyi de konuşmayı da bir o kadar abartırız. Telefonumuzu uyurken yastığımızın altına koyarak onu baş tacı yapışımız da bundandır.
Toplumumuzun geneli yatarken dahi telefonunu kapatmayı sevmiyor. Çoğumuz işimiz gereği her zaman ulaşılabilir olmak istiyoruz.
Yine toplumun büyük bir çoğunluğunun, telefonunun şarjı bittiğinde, kontörü-dakikası-TL’si bittiğinde, telefonunu kaybettiğinde veya kapsama alanı dışında kaldığında kaygıları artmaktadır.
Cep telefonlarının insan sağlığına verdiği zararlar konusunda uzmanların uyarılarına rağmen yine bildiğimizi okuyoruz.
Uzmanlar: “Akşamları yatarken cep telefonlarını kapatarak uyumamızı; yoksa bağışıklık sistemimizi olumsuz etkileneceğini” söylemektedir.
Yine uzmanlar: “Telefonla fazla konuşmayın; çünkü son on yılda beyin tümörlerinde iki kat artış olmuştur, bu önümüzdeki on yılda daha fazla artacaktır.” dedikleri halde bizler yatarken dahi başımızın altından onu ayırmamaktayız.
Ben burada cep telefonunun zararlarından bahsedecek değilim. Bu ve buna benzer uyarılardan aşağı yukarı herkesin haberi var.
“Nomofobi” için Neler Yapmalı?
Telefonla konuşup konuşmama kişisel bir tercih olmasına rağmen bunu kendini vazgeçilmezler olarak görenler daha çok abartmaktadır. Özellikle bu kişilerin telefonla konuşmak için yer ve zaman sıkıntıları yoktur. Nerede olursa olsun onlar için önemli değildir. Hatta çalan telefonu için camiden çıkanlara, toplantıda konuşanlara, derste konuşanlara, muayenede konuşanlara şahit oluyoruz.
Çalıştığım kurumun birinde bir müdür vardı. Kurumun bahçesine girerken eli hep kulağında olurdu. Selamı başıyla vererek geçerdi. Odasına girdiğiniz zaman onu bir taraftan çalışıp bir taraftan da telefonla konuşurken görürdük. Kurumdan çıkarken de telefonla konuşarak çıkardı. Hatta ben bazen takılırdım:
“Sayın müdürüm; sizinle yüz yüze görüşmekten, telefonla görüşmek daha kolay oluyor” derdim ve gülerdi.
Tabi buna benzer örneklere toplumda çok rastlamaktayız. Telefonla konuşacağım diye eşine ve çocuklarına zaman ayıramayan çok insanımız vardır.
İstanbul’da çalışan Yeminli Mali Müşavir arkadaşla bir haftalığına Perşembe Yaylamıza (Söğüt Kasabası-Bozkır/Konya) gittik. O zamanlar yaylada cep telefonları çekmezdi. Bir sohbet esnasında arkadaşımız:
“Hocam yaylanızın suyu, havası çok güzel; fakat bu güzellikler içinde en güzeli de cep telefonlarının çekmemesidir. Gerçekten de stresten uzak, kafan dinç, kulakların rahat, insanlarla konuşurken telefonun çalmıyor, telefonuna niye bakmadın diyen yok ve en önemlisi de yaşamın farkına varıyorsun.” dedi.
Herkesin eşine ve dostuna ayıracak zamanı olduğu gibi kendine de ayıracak zamanı olmalıdır.
Tatillerde cep telefonlarımızı kapatabiliyorsak tatil bizim için tatildir. Yoksa bedenimiz tatilde aklımız hala iş ve güçte ise sizin de benim gibi buna tatil demeyeceğinizi biliyorum.
Akşamları eve geldiğimiz zaman işleri eve getirmiyor ya da işleri takip etmek için telefonla konuşmuyorsak; işte o zaman biz eşimize ve çocuğumuza gerçek manada zaman ayırabiliyoruz demektir. Telefon ya da telefonlarımızı çocuklarımıza zaman ayırmak için kapatabiliyorsak ne mutlu bize. İşte bu davranış bizim telefon bağımlısı olmadığımızı gösterir.
Haftaya “Çocuklarda Telefon Kullanımı ve Telefon Bağımlısı Olmamak için Yapılması Gerekenler” konusunda görüşmek dileğimle.
Selam ve dua ile…