Sahip(lik), güç dengesine göre değişebilir. Bir noktadan sonra artık önemli de değildir. Mühim olan “erişim, iletişimdir(!)”.
Koyunlar lider peşinde uçurumdan atlar. Kuçukuçular kemçirir. Maymunlar gardırop beğenmez. Gizli elbiseler, postlar, kürklerde bütün bir hayvanlık âlemi barınır sarınır. Bu dünya neyle arınır?
Kendini bir sabah böcek olarak buluveren Gregor Samsa’yı çoğumuz tanırız. Kafka bugünlerde yaşasaydı, neler yazardı bilinmez.
Her gün bir suret giyiniyoruz. Hatta neredeyse her an. Dünyevî büyük etkiler içindeyiz, her nüfuza tesire yönlendirmeye açık. Üstelik bu ayarlamalar, değişimler övünç kaynağımız bile olabiliyor. Stockholm Sendromu hayatımızın meselesi, davası.
Tasma sadece köpeğe has değil. Zamanımızda cinsler, türler de karıştığı için tanımlama ve ayrımlar da zorlaşıyor.
Düzenin ifritleri pek çok. “Lamba” bütün haşmeti ve aydınlığıyla, her gün Pandora’nın Kutusunu açıyor ve bin çeşit cin/hayvan çıkarıyor. Tasmalı köpekler artıyor. Tasmanın dikenleri ruhumuzu kanatıyor.
Boyun bağı(kravat), pranga takan takana. Altın(!) zincir, altın halka. Millete boyunduruk üç kuruşa bedava. Beş dizi, satılık memleket, 3000. rüya da hediye yanında.
Işıklar altında, törenler eşliğinde tasmalar takılmada. Ademoğlu tasmaların içinde havada.
Ali(ye) Baba’nın/Annenin çiftlikleri kuruluyor; sahibinin ve içindeki türlerin(!) biz(den) olduğu.
Tasmalı çekirgeler, köpekler, boyun halkalı yılanlar, kolyeli ayılar, boynuzlu civanım yarlar, demokrasi hayranı madalyalı tavşanlar. Sütlüler, bitliler, bilumum sürüler ve güzelim üreyip duran itler.
Bir curcuna, karmaşa. Sahibinin sesi korolar birbiriyle yarışma ve çatışmada telâşta. Sahiplenme çabaları, kavgaları arenada…
Tasmalar var biçim biçim. Kiminin ki mücevherli, kimininki kalın ve renkli, taç takmıştır başta birileri.
Kuyruğunu, başını sıkıştırırsın tasmaya. Sınırlarını tasmanınki çizer. Bazen açılır tasma. Efendinin gösterdiği hedefe kemiğe doğru koşarsın dörtnala.
Sen kafanı göm gene bir tasmaya; sun bir egemene, zorbaya. Sonra şarkı söyle, gül çal oyna. Tıra la la la, o la la…
Hangi safta olursan, ne olursan ol, tasmayı takıp gel.
Gel tasmalım Gel! Hüsnüne aşığım gel!
Sıraya geçin lütfen! Önden şerefli aydınlar, çocuklar ve kadınlar! Düm teka düm teka kalpazanlar ve borazanlar!
Böyle bir kalabalığı idare etmekse gitgide zorlaşıyor. Ustalık, düdük, kafes, mahpes hak getire.
Devrin makbulü ise halkalı bukalemun olabilir belki de. Tasmalı bir dönüş bu. Dön baba dön!
Yağmur yağıyor tasmadan. Bobiler geçiyor meydandan.
El parmak şaklatır habire, zifiri kara adam.
Enikler peydahlanıyor, siyah çağdaş topraktan.
Gel tasmalım Gel! Ben sana âşığım gel!