Vaktiyle İstanbul’da Abbas isminde yaşlı bir dilenci varmış… Bilhassa her sene Ramazan ayında dilendiği paralarla yüklü bir servete sahip olmuş…
Dilenciliğe yeni başlayan bir çingene genci, Abbas’ın namını duymuş, onu görüp, bu mesleğin püf noktalarını öğrenmeyi kafasına koymuş…
***
Nihayet bir Ramazan gecesinde Abbas’ın hamama girdiğini görüp, ardınca içeri dalmış ve kurna başında yanına yaklaşıp;
“ Efendim! Bendeniz dilenciliğe başlamaya karar verdim...
Umarım ki bu asil sanatın inceliklerini bu kulunuzdan esirgemezsiniz... Ne türlü usul ve kaidesi var ise bilcümle öğrenmek isterim… Şu mübarek geceler hürmetine lütfediniz…”
**
Abbas bu münasebetsiz zamanda gelen ricayı kırmaz;
“Peki, evlat öğreteyim, dilenciliğin başlıca üç kuralı vardır, kulağına küpe olsun…
BİR; Her nerede olursa olsun istemelisin…
İKİ; Her kimden olursa olsun istemelisin…
ÜÇ; Mal ayırmadan, her ne olursa olsun istemelisin…”
***
Yeni yetme dilenci hemen Abbas’ın elini öperek;
“Ustam, ben fakirim, Allah rızası için bir şeyler ver bana!
Abbas şaşırdı;
“Burası hamam bre! Burada dilencilik mi olur?”
Genç dilenci; “-Her nerede olursa istemeli dedin ya usta!”
Abbas; “-İyi ama ben zaten senin kadar fakir bir dilenciyim…”
Genç; “Öyle ama ikinci kural istemek için adam seçmemek gerektiğini, kimden olursa olsun istemeli demiyor muydunuz?”
Abbas öfkeyle;
“Fesuphanallah! Bu kurna başında ben şimdi sana ne verebilirim be adam? Elbisem dışarıda, paralarım evde... İşte ortada bir tasım, bir tarağım var…”
***
Genç dilenci pişkince;
“Ustam senin kurallarının üçüncüsü der ki, ‘Her ne olursa olsun istemeli’ Ben tasa tarağa da razıyım…”
Abbas şaşkın...
Etraftan onları seyredenler hayret içinde… Genç dilenci tası, tarağı aldığı gibi hamamdan çıkar gider… O günden sonra Abbas dilenciliğe tövbe eder ve soranlara da;
“Tası tarağı toplattık! Gayrı bizden bu işler geçmiş...” diye yakınır...
“Tası tarağı toplamak” tabiri buradan kalır dilimize…
***
Gelelim Konya’ya…
Konya, Ankara’da tarihinin en kötü performansını sergiliyor… Gonya tabiriyle; “Ne takanı var, ne bakanı...” misali… Konya dün bir telefonda hallettiği işleri, bugün cümbür cemaat gittikleri bakan kapılarında bile halledemiyorlar…
Davutoğlu döneminde her fırsatta, arsızca isteyen, ısrar eden, laf çıkaran, eleştirenler bu dönemde köşelerinde tası tarağı toplatmış gibi;
Sus pus oturuyorlar…
“Tık” çıkartamıyorlar…
Karın altında kalmış, yıkılıp gitmiş saçak gibiyiz Ankara’da şimdilerde…