Ben, Türk çiftçisi.
Kısaca kendimi anlatayım;
Geçmişim, geleceğim, anam, babam, evladımdır toprak.
Gel gör ki borçluyum.
İthal ürün yetiştiricileri kadar değerim yok.
Ektiğim, biçtiğim de artık eskisi gibi para etmiyor.
İster istemez faize, banka kredilerine bulaştım.
Sıkıntım çok, korkudan dile getiremiyorum.
Beni temsil eden oda başkanlarının ve diğerlerinin, haksızlıklar karşısında susması canımı çok acıtıyor.
Ve daha neler neler...
**
Ben, tarım arazileri.
Kısaca kendimi anlatayım;
Ranta kurban edildim.
Domates, biber, arpa ve buğday yetiştirmem gerekirken, ruhsuz ve çok katlı binaların yükünü taşıyorum omuzlarımda.
Yok fiyata birilerine peşkeş çekildim.
Çok üzülüyorum, konuşamıyorum.
Ama sormak istiyorum,
Bunu yapanların vicdanı rahat mı?
**
Ben, toprak.
Kısaca kendimi anlatayım;
Eskisi gibi verimliliğim yok.
İçtiğim suya bile göz diktiler.
Sahibim (çiftçi), pahalı diye yaşam enerjimi yani suyumu kıstı.
Pahalılandı diye gübreye muhtaç kaldım.
Yalnız kaldım, kaderime terk ediyorlar.
Geçmişteki gibi ekmiyorlar da.
Gördüğüm değeri fazlası ile veriyordum.
Güzellikler, bol hasatlı dönemler mazide kaldı.
Daha neler neler...
**
Ben, köylü.
Kısaca kendimi anlatayım;
Milletin efendisi değilim artık.
Şehirlileştim.
Birilerine küstüm, toprağımı terk ettim.
Elektriğime, mazotuma, gübreme, suyuma zam geldi.
Hayvanlarıma yedirdiğim yemin fiyatı belimi kırdı.
Sütüm, para etmiyor.
Sanayiciler, 10 kuruşu bize fazla görüyor.
Gelirim, giderlerimi karşılamıyor.
Gırtlağa kadar borca girdim.
Taze mahsül ve tarladan 3 liraya verdiğim domatesin markette 7 lira olduğunu görünce bu sisteme ve adalete küstüm.
Aracıları zengin edeceğime, ekmem daha iyi.
Ve daha neler neler...