Siyasetin kızıştığı şu günlerde oluşumsuz yazılardan kaçmak isterim.
Bu vesile ile tarihimize yazılıp bizlere sunulanlar değil. Tarihte oluşmuş olaylardan derlediğim bir demet sunmak, Osmanlı’nın aslında ne olduğunu vurgularken ibret alınacak durumları vurgulamak isterim.
***
Osmanlı'nın Adalet Şemsiyesi
Kurtuluş Savaşı'ndan önceki İstanbul'un işgal yılları sırasında, birçok yerli Rum'un taşkınlıklar yaparak Türk düşmanlığını körüklemesine mukabil,
İstanbul'da yıllarca Osmanlı'nın adalet şemsiyesi altında huzur içinde hayat sürmüş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı'nın, elinde tesbihi, başında fesi ile dolaşıp:
“Ben bu fesin altında doğdum, bunun altında ölürüm!" diyerek soydaşı diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele etmiş.
***
Saray Kadınları
Tarihi Osmanlı hadiselere önyargılı bakan birçok batılı hatta bizimkiler de diyebileceğimiz yazarlar.
Osmanlı kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre değerlendirip, "kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına mukabil…
Yıllarca İstanbul'da yaşamış "Muhteşem İstanbul" kitabının yazarı Gerard de Nerval Osmanlı saray kadınları hakkında:
"Saray kadınlarına gelince, bunların gerçekten birer alim olduklarını söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur.
Çünkü saraya giren her kadın, tarih, edebiyat, müzik, resim ve coğrafya konularında çok ciddi bir eğitime tabi tutulur. Bu kadınların birçoğu, sanatkar veya şairdirler” demektedir.
***
Bir Mandaya Değişilen Devlet
İstanbul'un batılı emperyalistlerce işgal edildiği yıllarda "Manda" fikrinin hararetli bir şekilde tartışıldığı günlerin birinde, o devrin Zaman Gazetesi’nin baş yazarlığını yapmakta olan şair Yahya Kemal, kendi köşesinde bir arkadaşının ifadesi olan;
"Bu şehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her topuna doksan manda koşmuştuk. Koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz" diye yazması üzerine...
Bu makalesinin sansüre uğrayarak Yahya Kemal’in o günkü köşesi beyaz çıkma azizliğine uğramış.
***
Çok Şükür Sol Kolum Yerinde Duruyor
Fransız ordusunun meşhur kumandanlarından General Guro'nun Çanakkale Savaşı'ndan sonra İstanbul’a gelip, karşılaştığı ilk Türk kumandanına...
Çanakkale'de Türklerin gösterdiği destansı mücadelenin tesirinin bir ifadesi olarak:
"Sağ kolumu Çanakkale'de verdim ama bir Türk generalini selamlayabilmek için çok şükür sol kolum yerinde duruyor" diyerek hayranlığını ifade etmekten geri kalmamış.
***
İhtisab Ağası
Bugünkü belediye başkanı karşılığı olarak, Osmanlı Devleti'nde de "İhtisab Ağası" bulunmakta imiş.
Bu zat bizzat çarşıları teftişe çıkıp en ufak bir uygunsuzluğa göz açtırmazmış.
Osmanlı'nın son dönem ihtisab ağalarından biri olan Hüseyin Bey, Edirnekapı civarında çıktığı teftişlerden birinde üzeri ağır yüklü vaziyette, bağlanmış bir merkebi görmesi üzerine...
Sahibini arattırıp onu bir kahvehanede kahve içerken bulmuş.
Hayvanı yüklü olarak bırakıp eziyet verdiğinden dolayı, çuvalları hayvandan indirtip adamın sırtına yükleterek bir müddet bekletivermiş.
***
Geçmiş Zaman Olur ki
Eski Osmanlı kültüründe bir incelik örneği olarak, çarşıya inerken veya eve dönerken, büyüklere hürmet sadedinde…
Yaşlı bir zatın yanından geçip gidilemediğini (dikkat edin önünü sürtünerek kesip geçmek değil) ancak onun:
"Geç oğlum ben yavaş yürüyorum...” deyip müsaade etmesinden sonra önünde geçilip gidebilirlermiş. Şimdi örtülü örtüsüz kız oğlanlarımız yaşlıların önünü bile keserek geçmenin saygısızlığı içindeler.
***
Kendinizi Türklere Emanet Edin
16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolayı Katolik Avrupa tarafından kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" unvanı verilen Boğdan Beyi Büyük Stefan ölüm döşeğin de iken evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:
"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler" diyerek nasihat etmiş.
***
Ağaca Asılan Zekât Parası
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslüman. Günlerce dolaşıp yıllık zekâtını verebileceği fakir birini aramışsa da bulamamış
Bunun üzerine zekâtının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'nda ki bir ağaca asmış ve üzerine de:
"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazmış.
Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığı görülmüş.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…