İktidar hırsı öyle bir şey ki şehvet gibi zevke getirir insanı. Şeytanın Allah’a secde etmeyip Hz Âdem’in yasak meyveden yemesi için uğraşmasına neden olan duygudur. Öyle ki günahsız olarak yaratılan meleklerin bile Allah’a: “Biz senin emrinde iken, görevlerimizi tam manasıyla yaparken, neden yeryüzüne fesat çıkarıp kan dökecek olan insanı halife olarak yaratıyorsun” sorusunu sordurtan şeydir. Bu iktidar hırsı öyle bir şey ki insanı sarhoş edip aklını başından aldıran bir duygudur. Öyle ki yeryüzünde iktidar olmak için kâinatın sahibi olan Allah’a isyan ettirecek kadar saptırıcı bir duygudur. Bu hırs zannedildiği gibi sadece siyasetçilerde veya devletin üst kademelerinde görev yapan yöneticilerde bulunmaz, herkeste ve hatta bizim içimizde de bulanabilir.
Tarihteki ilk cinayet de böyle bir duyguyla işlenmişti. Kabil böyle bir hırsa bürünerek babasının yerine geçmesini engellemek için Habil’i öldürmüştü. Firavun da böyle bir hırsla, saltanatını koruma şehvetiyle günahsız çocukları henüz beşikte iken öldürmüştü. Yusuf’un kardeşleri, İsrailoğullarının yönetimi babaları Yakup’tan sonra kendilerine kalsın diye Yusuf’u öldürmek niyetiyle acımadan kuyuya attılar. Bu hırs öyle bir şeydir ki önce insanın içindeki şefkat, merhamet, sevgi ve diğer bütün güzel duyguları öldürür. Sonra insanı iyice avucuna alıp adeta şeytanlaştırır, hiçbir kural tanımayan, hiçbir hukuk tanımayan duruma getirir. Onun için önemli olan tek şey kendi iktidarı, kendi geleceğidir.
İktidar hırsı ile işlenen cinayetleri, yapılan haksızlıkları ve adaletsizlikleri tarihin her sayfasında okumak mümkündür. Uzak, yakın ve içinden geçtiğimiz tarihteki tüm oyunların, entrikaların ve gayri meşru işlerin temelinde hep bu iktidar şehveti bulunmaktadır.
Tarih boyunca nerdeyse tüm toplumları yaralayan, büyük zulümlere, büyük dramlara sebep olan bu iktidar şehvetidir. Daha çok zengin olmak için parasını faize yatıran tefeci ile yerini daha çok sağlamlaştırmak için türlü oyunlarla rakibini saf dışı eden siyasetçi arasında temelde bir fark bulunmamaktadır, sonuçta ikisi de aynı mantıkla, aynı duyguyla, aynı gerekçeyle hareket etmektedir.
Ülkeler ve toplumlar da çoğunlukla bu sebepten dolayı parçalanmıştır. Baş olmak, lider olmak ve hükmetmek sevdası çoğu kez savaşlara neden olmuştur. Öyle ki sahabe bile Sıffin ve Cemel vak’alarında bu duyguyla, bu iktidar şehvetiyle birbiriyle savaşmıştır. Ümmet, Ali taraftarları ve Muaviye taraftarları diye ikiye bölünmüştür. Bu bölünme günümüzde Suriye’de ve tüm İslam coğrafyasında hala benzer olaylarla yaşamakta ve katliamlara neden olmaktadır.
Gözü iktidar hırsıya körleşen herkeste bu durum görülebilir. Bireyden topluma, toplumun tüm katmanlarına ve özellikle de bir servet veya makam hırsıyla, beklentisiyle müstekbirlerin ve muktedirlerin önünde boyun büküp eğilen, köle ruhu ile hareket eden herkes için geçerli olan bir kuraldır bu.
İktidar hırsı bütün güzellikleri öldürüp iyilikleri yok eder. Adalet ve ehliyeti ortadan kaldırıp, toplumsal ahlakı bozar ve çürütür. Bütün mazlumların ezip bütün masumların yuvasını yıkar darmadağın eder. Bütün beldeleri yakıp bütün umutları öldürür. Bütün ümmet coğrafyası bu yüzden perme perişan, bu yüzden paramparça olmuştur. Bu yüzden bütün Müslümanlar bölük pörçük, yüzlerce hizip, yüzlerce anlayış, yüzlerce grup tarikat, cemiyet ve derneğe bölünmüş, bütün gruplar, cemaatler birbiriyle kavgalı ve mesafeli, bu yüzden yüzlerce sorun, yüzlerce ayrılık, yüzlerce zulüm yaşanmaktadır. Bütün İslam dünyasında yönetimler halkla kavgalı, otoriter, baskıcı, batıyla ya da ABD’yle işbirlikçi rejimler tarafından yönetilmektedir, bütün siyasiler kaygılı ve birbiriyle kavgalı.
Benliğimize hâkim olan, birlikteliğimizi bozan, bizi yöneten, bizim yenemediğimiz güç olan bu İktidar hırsıdır ki şehvet gibi zevk veriyor bize. Şehvetle elden edilen her şeyin sonunda bir pişmanlık yaşanır. İşte bu iktidar hırsından gelen şehvetlerine kapılıp ona yenilenler tarihin en adil halifesi, en dürüst devlet adamı olan Hz. Ömer’i bile hem de caminin içinde şehit edecek kadar ileri gittiler. Gözleri öyle dönmüştü ki tarihin en yumuşak huylu, en rikkat devlet adamı olan Hz. Osman’ın evini işgal edip Kur’an okurken şehit etmekten imtina etmediler. Şehvet gözlerini öyle bürümüştü ki adeta kör olmuşlardı. Ruhları iktidar hırsıyla öyle bir kuşanmıştı ki bu insanlar, Kerbala’da peygamberimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin’i bile hunharca katledip şehit edecek kadar kendilerinden geçip sarhoş olmuşlardı.
Toplumsal ahlak, ticaret ve kardeşlik gibi konularda çürüme olursa tekrar onarılıp telafi edilebilir ama doyuma ulaşmayı bilmeyen şehvetle ne pahasın olursa olsun iktidarda kalmak isteyenler adaleti ve vicdanı yok ederlerse devleti de yok ederler, insanlığı da.