Şehit cenazeleri artık toplu hâlde geliyor. Genel bir duyarsızlaşma temayülü yayılıyor.
Bu olgu, diğer kutsal değerler, İslâm’ın bütünü içinde söylenebilir. Hatta Peygamber Efendimize(SAV) yönelik Haçlı hakaretlerinde bile gerekli tepkileri veremedik. Eski dikkat, rikkat, titizlik ve hassasiyetler kalmadı.
Bu vakıaya paralel başka bir durumla karşı karşıyayız şimdi ki birbirini tetikliyor.
Artık dünyevî bazı şahsiyetlere, müziğin, sanatın, günlük hayatın kişilerine ilişkin bir kutsallaştırma, putlaştırma fiiliyle yüz yüzeyiz. Hayranlıklar, akıl almaz hareketlere, sevgi gösterilerine, uçlara, had aşmaya yöneliyor.
Hatırlayın, televizyonda bir ara ne kadar çok Michael Jackson meftunu, müntesibi(!) seyretmiştik. Müslüman Türk gençliğinin rol modellerini, numunelerini lütfen bir inceleyelim. Siz; nelerle, kimlerle yetiştirmek istiyorsunuz; ipler, hâkimiyet hangi odakların elinde. Yuvanızdaki çocuktan ortaya çıkan hülâsa, netice ne?
Gerçek mukaddeslerimizi indirgeme, tahfif edip basitleştirme oyunu devam eder ve onlara saygımız sevgimiz, çeşitli vesilelerle azaltılmaya uğraşılırken; yeni tapınma kılavuzları, ibadet edeceğimiz merciler, kişiler zuhur ediyor.
Biri de siyaset makamıdır. Kumaşları, kıratları ergeç ortaya çıksa da komünist, faşist liderlerin etrafında da bir tapınma hâlesi vardı.
Yeni lider yaratma hamlelerinde de benzer çabaları, güçlendirilmiş çağdaş silâhları görüyoruz.
Medya dört elle, egemene cebbara çalışır, doğrulanmaya gerek duyulmayan bir haber trafiğinden göz gözü görmez olur, her delikten fırlayan bir şakşakçılar ve gözbağcılar korosu meydanı kene gibi sarar.
…
Önce “Ne ararsan bulunur” bir kişilik hâkim kılınır. Her kesim, her zümre, tabaka kendine göre yapıştıracağı bir etiket, rütbe, incilik lâflar, eylem bulur. Siz bir tarihteki, beriki başka günlerdeki demeçlerini, sözlerini temel alırsınız tutunursunuz.
Öyle geniş bir zihin ve midedir ki her şeyi içine alır, ihata eder. Zaten merak etmeyin, az sonra değişecektir. Buradaki sihirli sözcük, “değişimdir”. Köşeli değil, bilâkis yuvarlak çemberdir.
Başkalarının, diğer ölümlü kulların aksine “onların” her hareketine özel bir önem atfedilir.
Aleyhine olacak unsurlar törpülenir; sorumluluk, yapması icabeden vazifeler gözden kaçırılır. Devasa yanılgılar ağır propaganda ve reklâmla “meziyete”, liderin bir türlü anlayamadığımız keramet izharına, öngörülerine, bilimselliğine, “üstün özellikleri” sebebine bağlanır. Gerçekler dönüştürülür bulan(dırıl)ır; kurutulup sıkılır.
Sayısız düşmanları vardır. Biz mesela defaten suikast hikâyeleri dinleriz, bilhassa politik başı sıkışmalarda, bir yenilgiyi, başarısızlığı örtmek için bu kurgular, planlar aceleyle devreye sokulur. Yandaşlar, parti ileri gelenleri de iddialardan nasibini alır. Sanırsınız sıkıyönetimlerde, telekulak devirlerinde milletin işi gücü yok, elde silah, “suikastçı” kimliğiyle sokaklara dökülmüş.
Açık, net bir hadise gerçekleşir. Sarihtir, yoruma bile gerek yoktur. Gereğince eleştiremez, sorgulayamaz, tefsir edemezsiniz. Derhal üst, yüce bir ikaz gelir: Siz yanlış düşünmüş, akıl edememişsinizdir. “Çobanımız” en doğrusunu, en âlâsını bilir. “Hayır, öyle değil böyledir.”. Kullar itaat etmekle, baş eğmekle mükelleftir.
Başka seçenek yoktur. Ya uçurumdan aşağı atlarsın, ya yağcılıkla kafanı çürütür, patlatır, keyfine bakar, otlarsın. Sonra da bıçaklı satırlı gâvur kasaplarının elinde, parçalanır sıranı savarsın.
Onlara “üstün insanlık” pâyesi verenler, aziz gibi görenler çıkar. Yakınlarında bulunmak ibadettendir. “Kitabı yoktur ama şey gibidir”. Tepkisel hiç ses gelmez, herhalde âşıklar bendeler cesaretlendirilip ödüllendirilir. Demek ki az bile söylenmiştir. Yetmez.
BÜYÜK (kültür adamı, düşünür, ekonomik mümtaz kişilik) olarak takdim edilir. Dışa da içe de hizmet edendir.
Yerden gökten, yaz kış köşesinden, masadaki su şişesinden hoplar zıplar. Reçetedir, her derde devadır, demokratik New Yorklu haplar.
Dünya, ayakları altındaki yeridir. Amerika desen çantada kekliktir. Avrupa, ayaktaki çarık çeliktir. Gökyüzüne sapan atarız, zaten deliktir.
Şark- Garb fütuhatları kifayet etmez; esasen dünya küresel bir köy vaziyetine gelmiştir, pek nazenin ufacık tefeciktir.
Ha gayret; fezaya da tenezzühe, mehtaba çıkılmalıdır yeridir. Hakkıdır, uzaya da anayasa, özgürlük getirmelidir.
Bu olgu, diğer kutsal değerler, İslâm’ın bütünü içinde söylenebilir. Hatta Peygamber Efendimize(SAV) yönelik Haçlı hakaretlerinde bile gerekli tepkileri veremedik. Eski dikkat, rikkat, titizlik ve hassasiyetler kalmadı.
Bu vakıaya paralel başka bir durumla karşı karşıyayız şimdi ki birbirini tetikliyor.
Artık dünyevî bazı şahsiyetlere, müziğin, sanatın, günlük hayatın kişilerine ilişkin bir kutsallaştırma, putlaştırma fiiliyle yüz yüzeyiz. Hayranlıklar, akıl almaz hareketlere, sevgi gösterilerine, uçlara, had aşmaya yöneliyor.
Hatırlayın, televizyonda bir ara ne kadar çok Michael Jackson meftunu, müntesibi(!) seyretmiştik. Müslüman Türk gençliğinin rol modellerini, numunelerini lütfen bir inceleyelim. Siz; nelerle, kimlerle yetiştirmek istiyorsunuz; ipler, hâkimiyet hangi odakların elinde. Yuvanızdaki çocuktan ortaya çıkan hülâsa, netice ne?
Gerçek mukaddeslerimizi indirgeme, tahfif edip basitleştirme oyunu devam eder ve onlara saygımız sevgimiz, çeşitli vesilelerle azaltılmaya uğraşılırken; yeni tapınma kılavuzları, ibadet edeceğimiz merciler, kişiler zuhur ediyor.
Biri de siyaset makamıdır. Kumaşları, kıratları ergeç ortaya çıksa da komünist, faşist liderlerin etrafında da bir tapınma hâlesi vardı.
Yeni lider yaratma hamlelerinde de benzer çabaları, güçlendirilmiş çağdaş silâhları görüyoruz.
Medya dört elle, egemene cebbara çalışır, doğrulanmaya gerek duyulmayan bir haber trafiğinden göz gözü görmez olur, her delikten fırlayan bir şakşakçılar ve gözbağcılar korosu meydanı kene gibi sarar.
…
Önce “Ne ararsan bulunur” bir kişilik hâkim kılınır. Her kesim, her zümre, tabaka kendine göre yapıştıracağı bir etiket, rütbe, incilik lâflar, eylem bulur. Siz bir tarihteki, beriki başka günlerdeki demeçlerini, sözlerini temel alırsınız tutunursunuz.
Öyle geniş bir zihin ve midedir ki her şeyi içine alır, ihata eder. Zaten merak etmeyin, az sonra değişecektir. Buradaki sihirli sözcük, “değişimdir”. Köşeli değil, bilâkis yuvarlak çemberdir.
Başkalarının, diğer ölümlü kulların aksine “onların” her hareketine özel bir önem atfedilir.
Aleyhine olacak unsurlar törpülenir; sorumluluk, yapması icabeden vazifeler gözden kaçırılır. Devasa yanılgılar ağır propaganda ve reklâmla “meziyete”, liderin bir türlü anlayamadığımız keramet izharına, öngörülerine, bilimselliğine, “üstün özellikleri” sebebine bağlanır. Gerçekler dönüştürülür bulan(dırıl)ır; kurutulup sıkılır.
Sayısız düşmanları vardır. Biz mesela defaten suikast hikâyeleri dinleriz, bilhassa politik başı sıkışmalarda, bir yenilgiyi, başarısızlığı örtmek için bu kurgular, planlar aceleyle devreye sokulur. Yandaşlar, parti ileri gelenleri de iddialardan nasibini alır. Sanırsınız sıkıyönetimlerde, telekulak devirlerinde milletin işi gücü yok, elde silah, “suikastçı” kimliğiyle sokaklara dökülmüş.
Açık, net bir hadise gerçekleşir. Sarihtir, yoruma bile gerek yoktur. Gereğince eleştiremez, sorgulayamaz, tefsir edemezsiniz. Derhal üst, yüce bir ikaz gelir: Siz yanlış düşünmüş, akıl edememişsinizdir. “Çobanımız” en doğrusunu, en âlâsını bilir. “Hayır, öyle değil böyledir.”. Kullar itaat etmekle, baş eğmekle mükelleftir.
Başka seçenek yoktur. Ya uçurumdan aşağı atlarsın, ya yağcılıkla kafanı çürütür, patlatır, keyfine bakar, otlarsın. Sonra da bıçaklı satırlı gâvur kasaplarının elinde, parçalanır sıranı savarsın.
Onlara “üstün insanlık” pâyesi verenler, aziz gibi görenler çıkar. Yakınlarında bulunmak ibadettendir. “Kitabı yoktur ama şey gibidir”. Tepkisel hiç ses gelmez, herhalde âşıklar bendeler cesaretlendirilip ödüllendirilir. Demek ki az bile söylenmiştir. Yetmez.
BÜYÜK (kültür adamı, düşünür, ekonomik mümtaz kişilik) olarak takdim edilir. Dışa da içe de hizmet edendir.
Yerden gökten, yaz kış köşesinden, masadaki su şişesinden hoplar zıplar. Reçetedir, her derde devadır, demokratik New Yorklu haplar.
Dünya, ayakları altındaki yeridir. Amerika desen çantada kekliktir. Avrupa, ayaktaki çarık çeliktir. Gökyüzüne sapan atarız, zaten deliktir.
Şark- Garb fütuhatları kifayet etmez; esasen dünya küresel bir köy vaziyetine gelmiştir, pek nazenin ufacık tefeciktir.
Ha gayret; fezaya da tenezzühe, mehtaba çıkılmalıdır yeridir. Hakkıdır, uzaya da anayasa, özgürlük getirmelidir.