Bakalım bu gün sakin mi yoksa yine kaos içinde mi geçecek diye düşünceye girerken…
Çocukluk, gençlik günlerimizin belleği gelerek nostalji olan o günleri hatırlatıverdi.
Ne güzeldi o gün. Baharın gelişi ile güzel bir havada bizlerin bildiği takvimlerin yazdığı 1 Mayıs gününün resmen “Bahar ve Çiçek Bayramı” tatilinden istifade ile bahar eğlencesine girdiğimiz gün…
Dünyada hatta Osmanlı zamanında bile çeşitli isimler alan, aslında “İşçi Bayramı” olarak yapılan bu günde olan olaylar nedeni yanında…
Bütün vatandaşların ve bilhassa Türk–İslam ananesi olarak eğlence için de kırlarda kutlamak isteyen halkın 6 Mayıs Hıdrellez gününde resmi tatil olmaması dolayısıyla karşıt olsun diye düşünülmüş olarak tüm vatandaşların istifadesine sunuş olarak düşünen Atatürk.
Bu günü 1935 yılında resmen “işçi bayramı” yerine “Bahar ve Çiçek Bayramı” adını vermiş ve tatil olarak kabul etmişti.
Nitekim, Hıdrellez günü tatil olmadığı için bahar şenliği yapamayanlar 1 Mayıs günün de aileleriyle yerleşim dışı mesire, koruluk hatta yerleşim yerlerinde ki bahçeli ağaçlıklı yerlerde yapmayı yeğlediler.
***
Annemizin, ninemizin soğan kabuğu ile kırmızı boyalı pişmiş yumurtaları, şişeye doldurduğumuz pekmezi, küflü tuluk peyniri, taze ve sıcak iken içine sadeyağı konulmuş Tandır ekmeği, kiminde içi yağlanıp iç konulmuş yufkalı dürümler, su ve saç börekleri yanında çerezlikleri çıkın yaparak sepetlere doldurarak kırlara gider, eğlence içinde günümüz geçerdi.
Ayrıca bilhassa memur ve işçi aileleri çoğunluğu olarak grup grup giderlerdi bahçe veya kırlara.
Yukarıda saydıklarımıza ilaveten, buğdayı kaynatarak yaptıkları kenevirli ve nohutlu bulgur, kabak çekirdeği, elma, erik, armut ve kayısı kak’ları, kuru üzüm vb. alır hep birlikte eğlenir büyük pelit ağaçlarına asılan salıncaklarda sallanırlardı.
İlk, Ortaokul ve Lise öğretmenleri öğrencilerine o gün için gezi tertip eder beraberce kaynaşılan bir gün geçirirken…
O günü hiçbir vatandaşın, “kargaşa” yani “kaos” yaratmak, özgürlük nutukları çekmeye alet etmek aklına bile gelmiyordu.
Gelmiyordu dedim 1960 yıllarına kadar devam eden bu neşeli ve mutlu geçen gün, ihtilal sonrası ortaya atılan “Devrimcilik” slogan ve hareketleri olarak devamlı yükseltilen hava içinde değişti.
Zaten, önce de Ata’nın vefatı sonrası 1938’de ismi “Bahar ve İşçi Bayramı” olarak değiştirilen bu günlerimiz de.
Yine de devam edebilenler bulunabiliyor mu?
Yoksa evlerine çekilip, dükkanların da kepenkleri yarı kapatıp sokağı mı seyretmekteler?!. Sizler karar veriniz.
***
1 Mayıs 1977’de ismi “1 Mayıs İşçi Bayramı” olarak değiştirilen o günlerde. Malum sosyalist İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan, İvan’lığa mı Maoculuğa mı hangisine heves sarmışsa Taksim ara sokaklarını iş makineleri, inşaat el arabaları ile barikatlandırıldığı söylentileri olan gün…
Taksim meydanını bayram yapmak için dolduran ve 500 bin kadar olduğu söylenen kişilerin üzerine…
Kimlerin attığı tespit edilemeyen kurşunların atılışı ile alandan çıkamayan insanlar birbirini ezmek zorunda kaldığı, 37 kişi ölüp 140 kişinin yaralandığı tarihi bir olay olarak kalmadı mı?
***
Dostların mekânına gelince düşünceleri yine belleğe gönderip içeriye girdim. Selam ve kucaklaşma sonu çayları içerken uydudan yayınlı TV’de İstanbul’da ki başlangıç olayları seyrederken dost soruverdi.
“Gazatacı sen daha iyi bilirsin nedir bu günün tarihçesi? Bayram mı eylem günü mü?”
“Geniş bilgileri ya kendiniz veya torununuza bilgisayar yolu ile Goog’leden araştırıp bulabilirsin ama ben kısaca vereyim.
1889\'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü " olarak kutlanmasına karar verilmiş.
Osmanlı Devleti döneminde işçi örgütlenmesi yeri olan Selanik'de 1911 yılı 1 Mayıs’ında orada ki Tütün, Liman ve Pamuk işçileri, gösteri düzenleyerek kutlamışlar.
1 Mayıs kutlaması İstanbul’da ilk defa 1912 yılında gerçekleşmiş. 1923 yılında yasal olarak "İşçi Bayramı" ilan edilmiş. 1924 ve ayrıca 1925’de hükümet kitlesel 1 Mayıs kutlamalarını yasaklamış. Bu yasak 1935 yılına kadar devam etmiş. Demek ki o zamanlarda bir şeyler olmuş ki sadece 12 Eylül yasağı olmamış? Bundan sonrasını sizler daha iyi bilirsiniz.” Diyerek noktalayınca diğer dost söze karıştı.
“Bayram demek, o gün küçük büyük herkesin neşe içinde olacağı birbirleri ile kaynaşıp eğleneceği bir gün olmasıdır. Bu ne biçim bayram Allah aşkına? Hem bayramı kutlama yeri diye bir yerde olmaz her yer kutlama yeridir. Ancak geçit törenleri için halkın rahatça izleyeceği yerler belirtilir ve bunu da resmi ilgililer yapar. Sendikacıların “İllâki” ısrarları ne için? Ben anlayabilmiş değilim. Nitekim bak, en büyük sendika Türk İş kendine gösterilen yerde Kaos’suz bir şekilde yapıyor. Bakın TV’de gösterime.
Ya taksim ve etrafı Kaos curcunası! Allah encamımızı versin bunlardan Kaos çıkarmaya çalışanlardan kurtarsın…”
Bir diğer dost kesti sözünü. “Baksana adam ne diyor? Güya Kaos çıkartmayacakmış ama “Taksim’e mutlaka çıkacağız” deyip ekliyor. Orada hükümetten işsizlik, ekonomi ve haklarımız için -üstüne basarak söylüyorum- “hesap soracağız…” diyor.
Peki, kim bu kişimiz? İktidarlara sandıkta hesap sorar ön vazifesi olmayanlar. Ancak Mecliste muhalefet ve vekiller, savcılar yolu ile mahkemeler ile AYM hesap sorar. Acaba Lenin gibi İşçi İhtilalı yapabilme mi var kafasında? Oda olacak iş değil “Çar”lık değil burası. Kendi üyesi bile ona uymayıp oyunu istediği partiye veriyor. Olsa olsa teklif veya dilekte bulunabilir ki bunu da sözlü yazılı her zaman yapabilir hatta yapılmazsa greve gider. Ayrı ve özel bir yeri olmaz…” derken diğer bir dost kesti sözünü.
“Dediklerin doğru dostum. İşçi hakları ve gidişatta bile dertleri tenkitleri varsa zaten her yerde her gün yapmakta ve yapabilmek de hakları. Bunu “Bayram” dedikleri güne adapte etmeleri yerine, o gün hakikaten bir bayram havası oluşturma hatta festival şeklinde geçitler eğlenceler tertipleyip kardeşçe kaynaşıp hiç olmazsa bir gün mutluluğu tatsalar daha iyi olmaz mı?..”
TV’yi yutarcasına seyreden dostumuz karıştı konuşmaya. “Bakın şu Kaos’a. Polise taş atmak bir tarafa, sopa ile vururken cüsseli bir militan uçarcasına polisin üstüne atlayıp tekmesiyle yere yuvarlamasına vatandaşların bakması. Ayrıca yine sanki maç seyredecekmiş gibi kimi dükkânının önüne çıkmış veya yarı kepenk aralığından gülümsemeler içinde seyir hazırlığında olmaları.
Sadece polismi ilgilenmeli huzur için? Vatandaşında ilgisi olmalı. Onlar ilgi göstermezse zor kardeşim zor.
“Neden Taksim Meydanı?” dersen, kısaca söyleyeyim. “Taksim bahane, kaos çıkarmak şahane!.”
***
Sağlık esenlik içinde yaşam dileğimle…