Evet, PKK adam öldürmüyor ama totaliter yapılanmasını güçlendirerek ve
bölgede totaliter bir hâkimiyet kurmaya çalışarak çok daha tehditkâr bir
strateji uyguluyor. *“Süreç bozulmasın” *diye devletin bir ölçüde
hareketsiz kaldığı bugünkü ortamda, evet çok şükür şehit cenazeleri
gelmiyor, gençler ölmüyor ama PKK’nın daha büyük bir tehdit haline
gelmeye yöneldiğini gözden kaçırmamak gerekir.
TUTUM BELGESİ
Bahsettiğim tehdidin göstergeleri sadece üniformalı militanların
“asayiş kontrolleri” değil... Sadece “paralel devlet” örgütlenmesi
de değil...
Dağa militan devşirmeleri hızlanarak devam ediyor; ne için, piknik için mi?
Silahlı unsurların yalnız yüzde 15’ini çektikleri gibi, genel bir terör
görüntüsü vermeden, son on günde 47 şiddet eylemi de yaptılar...
Böyle olayları sıralamak yerine, KCK ve Kongragel’in 12 Haziran’daki 9.
kongresinde ilan edilen 10 maddelik “Tutum Belgesi”ne bakalım: Bu
belge demokratik usullere adapte olmaya çalışan bir örgütün değil,
silahlı tehdidini geliştirmek isteyen totaliter bir örgütün belgesidir.
SİLAHLI HAZIRLIK!
Evvela “Tutum Belgesi”nin 6. maddesi şöyle:
“Çeşitli güçlerden gelebilecek saldırılar karşısında gerillanın aktif
savunmaya hazırlıklı olması...”
Örgüt en kanlı saldırılarını bile “aktif savunma” diye yapmamış mıydı?
Kim buna demokrasi dili diyebilir?
Niye sadece yüzde 15’ini sınır dışına çektikleri, niye hâlâ Kandil’e
adam götürdükleri açık değil mi?
Niye “asayiş kontrolleri” yapıldığı, niye henüz“terör” boyutunda
olmayan şiddet eylemlerinin sürdürüldüğü belli değil mi?
Sınırın öbür tarafına çekilmeyi de şöyle tanımlıyorlar:
“Kürdistan’da gerilla güçlerinin ‘Medya Savunma Alanları’na planlı ve
kademeli bir şekilde geri çekilmesi...”
Öcalan’ın dediği gibi “Silahlı mücadele devri bitti” ise bu silahlı
dil niye?
SERHİLDAN ÖRGÜTLENMESİ
Dahası var... PKK’nın elindeki silahı bırakma niyeti şöyle dursun,
terör rezervini bu şekilde büyütürken, hükümeti“ikinci aşama”ya
zorlamak için *“halk serhildanları” planlıyorlar; yani kitlevi
ayaklanmalar. Tutum Belgesi’nin 4. ve 5. maddeleri şöyle:
“Hükümet üzerinde siyasal baskı oluşturmak üzere halk serhildanları
temelinde tüm toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesi...
Halk serhildanlarının tüm Türkiye’ye yayılması... Yoğun bir eylem ve
örgütlenme çalışması içinde olunması...”
Kim buna demokrasi dili diyebilir?!
Devlet karakol inşaatlarını durdursun, korucuları dağıtsın, şehirlerdeki
serhildan yapılanması olan KCK’ları tanısın... Ama PKK terör
kapasitesini geliştirsin, şehirlerde*“serhildan”*lar, yani kitlevi
ayaklanmalar örgütlemeye devam etsin!
MİT BUNUN İÇİN Mİ?
Devlet adına MİT’in Öcalan’la yaptığı anlaşma böyle olamaz; böylesine
bir saflık hayal bile edilemez.
Dünya pratiğinde de elbette MİT gibi organlar terör örgütleriyle “silah
bıraktırma” görüşmesi yapmış, bir kısmı başarıyla sonuçlanmıştır; Kuzey
İrlanda ve Bask gibi... Fakat hiçbirinde bu anlaşmaların ardından
totaliter yapılanmalar ve daha da büyümüş bir terör tehdidi çıkmamıştı.
Türkiye’de ise evet, kanlı eylemler durmuştur fakat bu eylemsizlik
aşamasında, demokrasiye geçiş değil, tersine, ayaklanmalar ve*“aktif
savunma”* eylemleriyle daha büyük bir tehdidin hazırlanması gibi ciddi
bir sorun oluşmaktadır.
Öteden beri yazıp duruyorum, PKK ile mücadeleyi sadece silah meselesi
değil, totalitarizmle demokrasinin mücadelesi olarak görmek gerekir."
Taha Akyol / Hürriyet