Sütçü sokağı ve Çokyürür kardeşler

Recep Çınar

Bugün, spor yazmayacağım...

Bugün, Sütçü sokağı ve sakinleri ile nostaljiye gideceğim...

Bugün, çok güzel bir hayır işinden söz edeceğim...

Bugün, Çokyürür kardeşlere haklarını teslim edeceğim...

Bugün, Mubarek Berat kandili...

Tevafuk işte...

Denkgeldi...

xxx

Keşke “Tıyfık” amcayla, “İminaba” da görebilselerdi, Salim abiyle, Kadir kardeşin ve de torunlarının gurur gününü...

Keşke...

Belki de görmüşlerdir...

Kimbilir...

xxx

Mahalleli Konya şivesiyle seslenirdi kendilerine...

Teyfik amcaya “Tıyfıkağa” Emine teyzeye de “İminaba” derdik...

Haktan ve halktan yana oldukları için, Sütçü sokağının parmakla gösterilen ailelerindendi onlar...

Allah'ları var, “komşu aç yatarken, tok yatanlar”dan olmadılar, nefes alıp verdikleri sürece...

Sadece Ramazan aylarında değil, yılın 12 ayı fakir fukaranın yanında olur, yardıma muhtaçlara “can” olur, “kan” olurlardı...

Aşure günlerinde evlerinin bahçelerinde kazanlar kaynar, 70-80 hanelik Sütçü sokağında bulunan her evin sofrasında mutlaka onların bir tas çorbası bulunurdu...

DNA'larında var hayırseverlik

Babadan oğula geçmesi boşuna değil...

Lakapları da “Veyis”ler değil “Viyis”lerdi...

“Tıyfık” amca da,  “İminaba”da güzel insanlardı...

Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun...

xxx

Hayatımızı, anlarımızı, sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi paylaştığımız yol dostlarımızdı, komşularımız...

Akrabamız kadar, hatta bazısından daha yakınlardı bize...

Anne, baba yarısı gibiydi mahallenin büyükleri...

Şükürler olsun ki, o insanlarla komşuluk etme şansına sahip olduk...

Sadece biz mi?

Tabi ki değil...

Bütün mahalleli, aynı gururu yaşadı...

“Tıyfık” amca, tonton, sevimli, bir  o kadar da saygı gören bir adamdı...

Karşısındakine saygı gösterir, dolayısıyla da saygıyı ve sevgiyi de hakederdi...

xxx

Çocukluğumuz Sütçü sokağında geçti...

Sütçü sokağı neresi mi?

Sedirler, Keçeciler, Ahmet Dede Yediler ile Araplar'ı birbirine bağlayan Konya'nın en eski   mahallelerinden birisi...

Bizler o mahalleden savrulduk, dalından kopan bir yaprak misali şehrin değişik bölgelerine kök saldık...

Sütçü sokağından okumuş, vali olmuş adamlar da çıktı, “Takavit” namıyla mağrur, Ahmet Güngör gibi feleğin çemberinden geçmiş abiler de...

Kimimiz başka şehirlere, kimimiz başka ülkelere yeşillendik...

Ama çıkış noktamız hep Sütçü sokağı oldu...

Kendine has bir kültürü, bir jargonu olan Sütçü sokağından dağıldık, başka mahallelere...

Salim Çokyürür'de Sütçü sokağı terbiyesi ile büyümüş, Sütçü sokağı jargonu ile efelenmiş abilerimizden birisiydi...

Özçatalların Muzaffer'i ve Hüsammetin'i  (Zöhre) Zehrabanın Sami'si, Menneklilerin Adem'i, Sareabanın Osman'ı...

Ve Halamın oğlu, rahmetli Resul...

Bunlar Sütçü sokağının aynı jenerasyonundan abilerdi...

Korkardık onlardan...

Ama daha çok Salim abiden tırsardık...

Çocukluk yıllarında kavgacı bir ruha sahipti...

Tabi ki diğerleri de...

Mahallenin, dolayısıyla da bizim abilerimizdi onlar...

Sütçü sokağı bir dönem onların namıyla anıldı...

Okul bitince, kimi babasının yanında kunduracı çırağı oldu, kimisi sanayi de kaportacı ya da tornacı...

Onlar gidince sokak bize kaldı...

Onların yerini biz aldık...

“Ön tekerlek nereye giderse, arka tekerlek de oraya gider” misali...

Ben, lakabı “deli kaptan” olan abim, Nalçacıların Yaşar, Viyislerin Kadir, hayatlarının baharında kaybettiğimiz Sarı Mustafa Diril, Menneklilerin Mehmet Topkaya, Solakların Süleyman, Takavit Ahmet abinin deyimiyle “Dık dık Efe Hakkı” ve daha niceleri...

Tabi ki “Dırgamış” lakaplı Derviş Gül...

Yağmur yağdığında bulgur toplayıp, evlerinde pilav pişirip yediğimiz Derviş...

Ve de Arap Mevlüt...

Esmer olduğu için kendisine “Arap” lakabını yakıştırmıştık...

Arap, ağlaya ağlaya ayrılmıştı aramızdan...

Babası Ferat amca, aileyi toplamış Manisa'ya götürmüştü...

İnce ve zayıf olduğu için mahallelinin “kılbiber” dediği, yani, Rukiye ya da Urkiye ablası da ıslak gözlerle “elveda” demişti Sütçü sokağı sakinlerine...

Mahalleden ilk savrulan onlar olmuştu...

xxx

Bizim jenerasyon, bir önceki jenerasyondan daha atak ve kavgacı bir ruha sahipti...

Mahallede maç yaparken ya da “fırınyandı” oynarken, bir Allah'ın kulu oyunumuzu bölemez, o sokaktan geçemezdi...

Kimseye “eyvallah”ı olmayan, gözünü budaktan sakınmayan çocuklardık...

Sadece bir kişiden çekinirdik, o da Tıyfık amcaydı...

Çekinmeden ziyade, saygılıydık kendisine...

Genellikle dar vakitlerde, babalarımızın eve geliş zamanlarında maç yapar ya da “fırınyandı” oynardık...

Tıyfık amca sokağın başında görünür görünmez, oyun dururdu, kendisi eve girinceye kadar “gık” çıkmazdı kimseden...

Fukaralıktan gelip, fukara babası olmuş, canayakın tonton bir adamdı...

Yüzünün asıldığı ya da bir “can”ı kırdığı görülmemiştir...

Bırakın “can”ı, “cam” bile kırdığı görülmemiştir...

Mahallenin en saygın adamıydı Tıyfık amca...

Sadece bizler değil, mahallenin ileri gelenleri de saygıdan, sevgiden yana kusur etmezlerdi kendisine...

Aynı şekilde İminaba'ya da...

Deyim yerindeyse, Sütçü sokağı kadınlarının etrafında toplandığı, ilham aldığı, şakacı, nüktedan bir Konya kadınıydı...

Mahallede başı daralan, zorda kalan kadın İminaba'ya koşardı...

Allah'ın özel yarattığı insanlardan birisiydi....

Bizde de emeği olan “Nenehatun” yürekli bir kadındı vesselam...

xxx

Evet...

Onlar öyle bir hayat yaşadılar ki, öyle zenginleştiler ki, öyle yüreklendiler, yüreklendirdiler ki, ölümlerinden sonra bile yaşamaya devam ettiler...

Ve yaşamaya da devam ediyorlar...

Hayır dualarla anılacaklar...

Ne mutlu onlara...

xxx

Eskilere neden gittim?

Biraz nostalji, daha çok bir hakkı teslim etmek için...

Salim-Kadir Çokyürür kardeşler...

Sütçü sokağından çıkmış, Konya'nın hayırsever  işadamı olmuşlar...

Binlerce insana “iş” olmuşlar, “aş” olmuşlar, “baş” olmuşlar...

Daha ne olsun ki...

xxx

Salim abi...

Okumadı ya da okuyamadı, dolayısıyla bir diploması bile olmadı...

Okumadığı ya da okuyamadığı için pişman mı?

Asla değil...

Kendisi söylüyor, ben değil...

Ama, bir üniversite'de ders verebilecek bilgiye,  birikime ve donanıma sahip...

Çokyürür kardeşler bu noktaya, hangi dikenli yollardan geçerek geldiler, hangi fedakarlıklarda bulundular, bunu bir Allah biliyor, bir de kendileri...

Yüreklerinde esen fırtınayı kimse bilemez...

Ucundan kıyısından da olsa, bizler biliyoruz...

Demirciler içindeki dükkandan, bugünkü dev fabrikaya nasıl gelindi?

Tabi ki doğru çalışarak...

İşçinin hakkını vererek...

Fakir fukarayı gözeterek...

Salim-Kadir Çokyürür kardeşlerin boşa gitmeyen ve gitmeyecek olan en büyük yatırımları yaptıkları iyiliklerdir...

Bunun içindir ki, övgüyü de, saygıyı da, iltifadı da analarının ak sütü gibi hakediyorlar...

xxx

Ve...

Allah'ın yürek zenginliği ile taçlandırdığı kardeşler, tamamen kendi imkanları ile 100 kız öğrencinin okuyabileceği, barınabileceği muhteşem bir yurt kazandırdılar Konya'ya...

Devletten tek kuruş almadan yaptılar bu kız talebe yurdunu...

Hem de 12 ay gibi kısa bir sürede...

Beş yıldızlı otel konsept'inde yapılan bu yurt'tan 100 öğrenci yararlanabilecek...

İki kardeşin yüreklerini de ortaya koyduğu “Tevfik-Emine Çokyürür Kız Talebe Yurdu” hizmete girdi...

Hem Salim abinin, hem de Kadir kardeşimin hassasiyetlerini bildiğim için, yurt konusunu uzatmayacağım...

Yaptıkları bir hayırın, bir iyiliğin “zeval” görmemesi noktasında çok narinler...

Şunu iyi biliyorum ki, Salim abi ve Kadir kardeş, hayır hasenet konusunda daha “ÇOKYÜRÜR”ler...

“Allah onlardan razı olsun, uzun ömürler versin” demekten başka ne diyebilirim ki...

İyi ki bize komşu olmuşlar, iyi ki bizi komşu edinmişler.

----

NOT: Mahalleden unuttuklarım mutlaka olmuştur, haklarını helal etsinler.