15 Mart 2011 tarihinde Suriye'nin Dera kentinde başladı her şey. Bir grup öğrenci okul duvarına Beşşar Esed'e hitaben, "Ey doktor (Beşşar Esed) şimdi sıra sende" yazmıştı.
Yarım asırdır tek parti ile yönetilen Suriye'de bu yazıyla beraber ülkede ayaklanma başlamıştı.
İşsizlik, yolsuzluk ve baskıdan şikayetçi siviller gösterileri ülke geneline taşımış, ordu gösterileri şiddetle bastırmaya başlayarak gidişatın iç savaşa dönüşmesine yol açmıştı.
****
İsyan dalgası Şam, Lazkiye, Humus, Banyas, Hama, Kamışlı ve Halep’e doğru genişlemişti.
Olayların sancılanmasıyla çok insan canından olmuş, binlercesi de sakat kalmıştı.
Aradan 9 yıl geçti... Suriye şuan paramparça.. Milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu.
Çoğunluk komşu ülke Türkiye'ye göç etmek durumunda kaldı.
****
Tabi bu süreç ülkemiz içinde kolay olmadı. Farklı bir kültürün içinden kopup gelen insanlarla toplumumuzun frekansları uyuşmadı.
Zaman içerisinde yaşanan olumsuzlukların buna katkısı oldukça fazla.
Her toplumda olduğu gibi Suriyeliler arasında da çürük elmalar doğal olarak çıktı.
Türk insanında bu yüzden aşırı bir önyargı oluştu. Her gördüğü Suriyeliye aynı gözle bakan büyük bir kitleden söz edebiliriz.
****
Ama önyargılı olmamakta fayda var. Bunu sizlere geçtiğimiz gün akşam yaşadığım bir hadise ile anlatacağım.
Savaştan ve yoksulluktan kaçıp Türkiye'ye sığınan milyonlarca aileden sadece bir tanesi...
Bundan birkaç ay önce mahallemizdeki boş bir eve Suriyeli aile göç etti.
Birçok ihtiyaçları olduğu halde utanarak yardım isteyen insanlardan bahsediyorum.
Zor durumda olduklarını bilenler elinden geldiğince yardım etti bu aileye.
****
Suriyeli ailenin çocuklarından 7-8 yaşlarındaki Yusuf kısa sürede mahallelinin gönlüne girdi.
Yusuf çok farklıydı. Aile terbiyesi aldığı her halinden belli oluyordu.
Abileri pandemi nedeniyle geçtiğimiz günlerde işlerini kaybetmiş.
Yusuf'un ailesi bu nedenle son haftalarda büyük zorluklar çekmiş.
Yardım edenler olsa da ev kirası, faturalar ve gıda gibi ihtiyaçları karşılamak o kadar kolay değil.
****
Gelelim asıl meseleye. Geçtiğimiz gün akşam kapının zili çaldı. Baktık Yusuf ve Annesi.
Kapıyı açtığımızda Yusuf'un elinde bir cüzdan vardı. "Abi ben bunu yolda buldum ama sahibini nasıl bulacağımı bilmediğim için size getirdim" dedi.
Annesi, “Cüzdanı açmadık bile. Allah bize haram lokma nasip etmesin” diyordu.
Cüzdanın içindeki kimlikten sahibinin ismini öğrenerek araştırmaya başladık.
****
Babam cüzdanın bulunduğu noktaya yakın olan Caminin imamını aradı.
İmam o ismi tanıdığını söyleyerek telefon numarasını verdi bize.
Sahibini aradık ve cüzdanı Suriyeli ailenin oğlu Yusuf'un bulduğunu anlattık.
Adam kısa sürede geldi. Cüzdanını verdik ve içinde tek kuruşun bile eksik olmadığını söyledi.
Kredi kartları, kimlik ve ehliyeti de içindeydi. Kısa sürede cüzdanının bulunmasına çok sevindi.
****
Beraber Suriyeli Yusuf'un evine gittik. Cüzdanın sahibi içindeki paranın büyük bir kısmını Yusuf'a verdi. Yusuf ve ailesi kabul etmek istemese de ikna edip verdi parayı.
Çok ihtiyaçları olduğu halde cüzdanın içerisindeki paraya dokunmamaları hepimizi etkilemişti.
Cüzdanın sahibinin bu durum karşısında gözleri dolmuştu. Yusuf adeta bir insanlık dersi verdi hepimize..
****
Ve herkese gösterdi ki önyargı kadar kötü bir şey yok. Bu yaşanandan hepimiz ders çıkarmalıyız.
Belki de Yusuf gibi nice temiz kalpli çocuk etrafımızda ve biz onları görmüyoruz bile...
Yusuf ve ailesi gibi onlarca Suriyelinin ülkemizde yaşadığına eminim.
Umarım bir gün vatanlarında mutlu ve huzurlu yaşama tekrar kavuşurlar...