Türk eğitim uçağının Akdeniz’de Suriye savunma sistemi tarafından düşürülmesi son derece üzücü, yakışıksız ve kabul edilemez bir durumdur. Suriye tarafından sergilenen bu düşmanca tavrı kınıyoruz, yürekten kırıldığımız belirtiyoruz. Son gelişen bu hasmâne durum sonucunda Türkiye’nin geliştireceği strateji ve alacağı tedbirlerin ne olacağı konusu dünyâda büyük bir heyecanla tâkip ediliyor. Konuyla ilgili Türkiye tarafından yapılan açıklamalar gâyet dikkatli, ihtiyatlı ve heyecânâ kapılmadan itidalli bir devlet açıklamaları idi. Tüm dünya sanki nefesini tutmuş bu olaya kilitlendi. Millete de olay lâzım sanki. İki kardeş ülke bir kapışsalar da millete de seyir çıksa. Aylardır meseleyi köpürtüp köpürtüp Türkiye’yi oyun içine çekmeye çalıştılar şimdi bunlara gün doğdu. Türkiye şimdiye kadar savaş çığırtkanlığı yapanların oyununa gelmedi bundan sonra da gelmeyecek inşaALLAH. Türkiye bu hususta zamânı gelince ne yapacaksa kendi inisiyatifiyle yapacağını buna da ancak kendisinin karar vereceğini açıkladı. Olaya mesâfeli, seviyeli ve vakur bir şekilde uluslar arası hukûku devreye koymaya çalışan bir yaklaşım sergiledi. Kanaatimizce takınılan tavır gerçekten en iyi tavırdı.
Suriye’nin böylesine savaş sebebi sayılabilecek tehlikeli bir duruma yeltenmesi hakikaten gâyet yakışıksız ve kabul edilir bir şey değil. Ancak uzun süredir sürdürülen politikanın izleri bunlar. Her ne kadar yanı başımızdaki komşunun problemlerinin ucu bize de dokunsa duyarsız kalınamazdı, tamam. Fakat ne olursa olsun her fırsatta Suriye hakkında ileri geri konuşmalar elbette ki aradaki ilişkileri gerdi ve kopma noktasına kadar getirdi. Eğitim uçağımızın düşürülme sebeplerinden birisi bu. Fakat şöyle olaya geniş bir perspektiften baktığımızda bununla birlikte pek çok sebebin olduğu görülecektir.
Konunun uzmanlarının görüşlerinden hareketle bu kabul edilemez uçak düşürme hâdisesinde birçok argüman söz konusu. Öncelikle son yıllarda Türkiye’nin yükselen popülaritesi başta İsrâil olmak üzere birçok kesimi ciddi olarak rahatsız etmekte. Bunlar Türkiye’nin güç kapasitesini test etmek amacıyla Suriye’yi destekliyorlar. Bu hâdisede bizzat Rusya’nın Suriye’ye verdiği uzun menzilli SAM füzeleri kullanıldığını medya açıklamıştır. Ortadoğu’da geçtiğimiz yıllarda gelişen Arap Baharı devrim hareketlerinde hep Türkiye model olarak görüldü. O zamana kadar bölgedeki etkin güçler, bölgeyi avuçlarında istediği gibi evirip çevirenler, kendi etkinliklerinin zarara uğramasını istemeyenler elbette Türkiye’nin yükselen gücünden rahatsızlar ve bu etkiyi kırmak için ne gerekiyorsa yapma gayretindeler. Bugün Suriye kullanılarak bu güç yarışı piyasaya çıkmış durumda. Ortadoğu’da ciddi değişim ve gelişim yaşanıyor. Daha evvelki yazımızda belirttiğimiz üzere bu tasarımı planlayanlar oyunu güzel oynuyorlar. Kimi kullanacaklarını, kimleri maşa yapacaklarını, kimi böleceklerinin hesaplarını iyi yapmışlar. Bıkmadan devamlı farklı farklı senaryoları gündeme koyuyorlar. Bu tasarıma kurban gitmemek için oyunu kurallarına göre oynamak fevri davranışlardan kaçınmak gerek.
Ortadoğu’da yeni şekillendirilecek olan değişimde pek tabiî ki Türkiye’de yer alacaktır. Zâten durumun farkında olan Türkiye bizzat Dışişleri Bakanı tarafından; ‘Ortadoğu’daki değişimi kendilerinin yöneteceklerini’ açıklamıştı. Bölgesel ve küresel düzeyde güç değişimlerinin önünde Türkiye güçlü ekonomisi, ülkedeki istikrarlı yapısıyla büyük bir engel olarak duruyor. Bu durum Rusya, İran, İsrâil, Suriye ve Güney Kıbrıslı Rumları rahatsız ediyor. Ortadoğu’da İran, Türkiye, Mısır yıllardı en büyük güçtür. Mısır şu an mâlum Arap Baharı sonrası iç işleriyle meşgul. İran ise bölgeyi yakından tâkip ediyor. Suriye içindeki Nusayriler konumuyla onun için önemli bu sebeple İran devamlı Esed rejiminin hep arkasında duruyor. Onca halkına yaptığı katliamlara rağmen İran Suriye’yi stratejik, taktik ve silah olarak devamlı destekledi, destekliyor ve bu desteğini sürdürecektir. Rusya’da eskiden beri dünyâdaki güç dengesinde bölgede nüfûzunu kaybetmek istemiyor. Siyâsi ve politik olarak Suriye üzerinden hedeflerini gerçekleştirmek düşüncesinden dolayısıyla da Rusya Esed rejiminin arkasında.
Öte yandan Türkiye’nin son yıllarda bölgede ve dünyâda artan ağırlığı İsrâil’i ciddi mânâda telaşlandırıyor. Değişik ittifaklarla Türkiye’ye karşı oluşumlar planlıyor. Bu hedefini Kıbrıs Rum kesimi üzerinden gerçekleştirmek istiyor. İsrâil Kıbrıs Rum kesimiyle Akdeniz de doğalgaz arama çalışmaları farklı düzlemlere kaydı. Bu mâsum gibi görünen ikili ortak güvenlik ittifâkı oluşturma gayretine girdi. Bu husus tabi Türkiye’nin geleceği açısından önemli bir tehdit! Suriye üzerinden Lazkiye’den, Kıbrıs Rum tarafına ve derken İsrâil birbirleri arasında çok yakın ulaşım ve iletişimi mevcut. Bunlar stratejik anlamda Türkiye için ciddiye alınacak gelişmeler. Diğer taraftan Suriye Türkiye’ye karşı PKK kartını çıkardı onu oynuyor. Sen misin bana düşmanca tavır koyan hadi bakalım dedi ve son olarak PKK kartını devreye soktu. Son günlerde ülkemizde cereyân eden Tokat-Reşâdiye, Çukurca, Dağlıca hatta Uludere hâdiseleri İsrâil-Suriye eylem planlarının piyonları PKK’lı teröristlerce özellikle de Suriye uyruklu militanlarca gerçekleştiriliyor. Bütün mesele Türkiye’nin gerek Ortadoğu’da gerekse dünyâdaki yükselen gücünü kırmak, enerjisini boşa heba etmek.
Pek tabi bölgede güç olmak zahmetsiz ve problemsiz gerçekleşemez. Her şeyin bir bedeli vardır. Türkiye bu üzücü olayı büyük bir olgunlukla ve devlet ciddiyetine yakışır şekilde karşılamıştır. Kamuoyu da ayni sabır ve itidalle meseleye yaklaşmıştır. En ufak fevri, hasmâne tavır bölgesel çatışmaya dönüşebileceği bilinciyle hareket etmek gereklidir. Güçlü Türkiye imajını kırmamak için uçak düşürülme hâdisesi karşısında sessiz de kalınmamalıdır. Uluslar arası hukuk çerçevesince atılması gereken adımlar atılmalı ki zâten atılıyor, tazminat ve diğer tedbirler de alınmalıdır.