Suriye’de iç savaş sürüyor. Firavun Beşşar Esad'ın ordusu, dünyanın gözü önünde muhaliflere ağır silahlarla havadan ve karadan saldırıyor; çoluk- çocuk, kadın- kız, yaşlı demeden katlediyor ve önüne geleni öldürüyor! Suriye’nin yıllardır kazanımlarını, servetini yakıp yıkıyor ve taş üstünde taş bırakmıyor! Şebbiha denilen milisler, gece yarısı baskınlarıyla muhaliflerin korkulu rüyası oluyor! Muhaliflerin elinde ise hafif silahlar var, bunlarla direnmeye çalışıyor. Durumun vahâmeti dolayısıyla birkaç hususu hatırlatmak için bu yazıyı kalem aldım.
Firavunlar işte böyle olur. Tahtını korumak için çoluk- çocuk- kadın- kız, yaşlı demeden önüne geleni katlederler. Ülkelerinde taş üzerinde taş bırakmazlar.
Hatırlayın, Firavun, tahtını korumak için doğan erkek çocukları öldürmüştü. Sonu ne oldu? Hüsranla bitmişti. Kızıl Deniz’de ordusuyla birlikte boğulmuştu. Hz. Musa ise İsrail oğullarını selametle denizden karşı tarafa geçirtmişti. Bunu nasıl başardı? Tefsir kitaplarında ifade edildiğine göre, Allah (c.c.), katledilen bütün erkek çocukların kuvvetini Hz. Musa’da toplamıştı.
Tıpkı bunun gibi Allah (c.c.), eli silahsız katledilen, aç bırakılan ve göçe zorlanan masum halkın bütün gücünü muhalefette toplayacak ve Firavun gibi Beşşar Esad firavun’u da yakında akıttığı kanda boğulacaktır; inşallah.
Suriye halkı, Baas rejiminin yıllardır süren zulmünden, baskısından kurtulup insanca yaşamak istiyor. Kimliğini yeniden kazanıp tarihteki yerini almak istiyor. Kısacası, hür olmak istiyor. Bundan tabii bir şey olur mu? Sen bunu nasıl istersin diye halkın üzerine bu şekilde çullanmak zalimlerin işinden başkası değildir. İsrail de Filistin halkına zaman zaman bu şekilde saldırmaktadır. Bu durumda Esed zalimi ile Yahudi zalimi arasında ne fark vardır? Söyleyin Allah aşkına. Varsa bir fark biz de bilelim.
Suriye düzenli bir orduya sahip, ağır silahları var, yetkililerin ifade ettiğine göre, kimyasal silahları var. Peki, 1967 Arap- İsrail savaşında Yahudi, Suriye’ye saldırdığında uçaklarını düşürdüğünde ve stratejik öneme sahip Golan Tepeleri’ni işgal ettiğinde söz konusu silahlarını neden kullanmadı? Basından öğrendiğimize göre bir kurşun bile sıkmamıştır.
Sıkamaz; çünkü emperyalizmin uşakları hâkim gücün direktifleriyle hareket ederler; aksi halde alaşağı edilirler. Şunu unutmayalım ki, İsrail, Arap topraklarını hâkim gücün istediği yere kadar işgal etmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: “Küfür tek bir millettir.” Bu sebeple halkı Müslüman olan ve idaresi halkın değerleriyle ters düşen bir sistemde namlular halka yöneliktir. Onlar için düşman Müslüman halklardır. İşte Esad zalimi, efendilerinin gözüne girmek için halkını bu şekilde katlediyor ama onu efendileri kurtaramayacaktır. Tıpkı Firavun gibi akıttığı kanda efendileri ile birlikte boğulacaktır. Baas rejiminin düşmesini Batı istememektedir. Onlardan bazılarının muhalefetin yanındaymış gibi görünmeleri siyasidir. Onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır.
Halkıyla bütünleşmiş idarelerde halk hareketleri başladığı zaman halkı ordusuyla kırıp, fitneyi uyandırmazlar ya canlarını verirler veya makamlarından olurlar; yani bunları göze alırlar. Bu idarelerde halkın burnunun kanamaması esastır. Tarihten iki örnek verelim:
Hz. Osman (r.a.)’ın hilafet makamından düşürülmesi için Abdullah ibni Sebe ve taraftarları harekete geçtiği zaman halife Hz. Osman (r.a.), valileri Medine’de topladı ve onların bu konudaki görüşlerini aldı. Şam valisi Muaviye şunu arzetti: “Medine’ye kendini koruyacak bir muhafız birliği gönderelim.” O bunu reddederek şöyle dedi: “Rasulullah’ın komşularını, gelip burada kalacak olan askerlerle rızık sıkıntısına düşüremem. Böyle devamlı düzenli ordu ile Ensar ve Muahcirleri baskı altına almam.” (1)
II. Abdülhamid de Selanik’ten gelen Hareket ordusuna karşı herhangi bir direniş göstermedi. Kendi hatıratında bunu kardeşkanı dökülmesin diye yaptığını yazar. Oysa Osmanlı Paşaları bu toplama orduyu rahatlıkla geri püskürtebileceklerini padişaha arz etmişlerdi. (2)
Kaynaklar
1.Doğuştan Günümüze Büyük İslam tarihi, Hz. Osman (R.A.) Devri, C: 2,s.211, İstanbul, Cağ Yayınları.
2. Sultan II. Abdülhamit Han’ın Notları, s.115–116, Alâeddin Yalçınkaya, İstanbul- Sebil Yayınları.