Türkiye’de şu sıralar AK Parti’nin sanki milletle inatlaşırcasına aile bakanlığı üzerinden yaptığı açılım ve düzenlemelerle aileyi ve kadını koruma adına yaptığı söylenen ancak uygulamalara bakınca aile yapımızı darmadağın etmeye yönelik olduğu görülen bir süreci yaşıyoruz.
Barış pınarı harekâtının Türkiye’nin bekası için yapıldığını söyleyenler sözlerinde samimi iseler ve aile yapımızın bekasını da düşünüyorlarsa bu sürece acilen müdahale etmeleri gerektiğini hatırlatıyoruz.
Aileye vurulan darbeler konusunda gerek iktidar yanlısı gerekse muhalefet yanlısı olarak bilinen pek çok kişinin televizyon programları ve gazete yazıları ile hatırlatmalarda bulunması bu güne kadar işe yaramamış gözüküyor.
Halkla inatlaşılmaz sözünün gereğini yaptığını belirten bir iktidar döneminde gerek zinayı normalleştiren AB uyum yasaları gerekse de İstanbul Sözleşmesi’nin ve nafaka yasası olarak bilinen konularda milletin istediklerinin tam tersi yönde sonuçların ortaya çıktığı bir sürecin yaşanmaya devam ettiği görülüyor.
Milletimizin kendi seçtiği iktidar döneminde görünüşte üzerine titrediği aile yapımızın köküne kibrit suyu dökercesine aile, insanlık ve hak hakikat düşmanı yasal düzenlemeler konusunu her ne kadar Aile Bakanlığı ile KADEM ve benzeri yapılarla özdeşleştirmiş olsa da kanunların kimler tarafından yapıldığı artık saklanamaz hale gelmiştir.
İktidar destekçisi olan basın yayın mensuplarının bile devlet yapısı içinde kripto yapı olarak gördüğü kesimlerin bu kötülüğü yapıyor gibi göstermeleri bile oldukça farklı kesimlerin tepkisini çekiyor.
Mesela bu anlamda Sosyolog olması sebebiyle iktidar çevrelerinde sözü geçer kabul edilen Yusuf Kaplan’ın İstanbul Sözleşmesi ve nafaka konularında hayli sert uyarılarda bulunduğu biliniyor.
Yine geçmişten bu güne toplum tarafından bilinmeyen pek çok konuyu ilk defa gündeme getirmesi nedeniyle iktidar mensuplarınca dikkatle takip edildiği söylenen Abdurrahman Dilipak da iktidar mensupları tarafından aile, kadın-erkek ilişkilerinin suyunun çıkarıldığı, kadının bedeninin bir medya aracına çevrilerek kadın bedeni üzerinden bir savaş alanı ortaya konulduğundan şikâyet ettiği hatırlardadır.
Aile yapımıza yapılan saldırıların önceden planlanmış bir süreç olarak bu iktidar döneminde gündeme getirildiğini savunanlar için elbette yapılanlardan muhalefet iktidardan daha fazla suçlu olmaktadır.
Bu ülkede yapılan birçok düzenlemenin sorumlusu muhalefet gibi gösterilse de 14 Kasım 2018 tarihinde, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda İstanbul Sözleşmesinin Etkin Uygulanması ve İzlenmesi alt komisyonun kurulmasına dair karar alınması suçlunun kim olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği söz konusu edilerek toplumsal cinsiyet temelli yeni bir tanımlar getirilerek ailenin birlikte yaşayan bireyler ve partnerler haline, bireylerin cinsel yönelimlerinin ise aile içi olmaktan çıkıp ev içi birey yönelimlerine dönüştürülmesinden aile bakanlığı ve KADEM benzeri yapılar mutlu olmuş olabilirler.
Ama ortada mutlu olmayan büyük bir kesim var ve bu kesimin nerede ise tamamına yakını da iktidarı destekleyen seçmenlerden oluşuyor.
Türkiye’nin 2011 yılında kabul edip ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesinin uygulamadan kaldırılması konusunda hemen her kesimden çağrı var.
Yine son dönemde özellikle de kadınların nafaka hakkının sınırlandırılması tartışmaları sırasında, iktidar yanlısı sivil toplum örgütleri ve medya gruplarınca Türk aile yapısına zarar verdiği gerekçesiyle tartışma konusu edilmesi üzerine iktidar çevrelerinden konunun tekrar gözden geçirilebileceği söylemişti.
Ama şu ana kadar kayda değer bir gelişme de olmadı.
Ailenin kadın ve erkeğin birlikte yürütebileceği bir kurum olması hasebiyle ülkemizde evin direği olarak görülen babayı evden uzaklaştırarak aileyi yaşatacağını düşünenlerin gayretleri sonucunda yine iktidar yanlısı gazetelerin manşetlerine yansıdığı kadarıyla 746 bin baba evden uzaklaştırılmış bulunuyor.
Milletin bekasının ailenin bekası ile mümkün olacağına göre ithal kanunlar ve sözleşmelerle aile birliğini yıkmaktan vazgeçip İslam’ın öngördüğü inançlarımız, örf ve adetlerimizin esas alındığı düzenlemelerin yapılması için kötü başlayıp kötü devam eden bu sürece acilen müdahale edilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.