Allah’ın son ve mükemmel kitabı Kur’an’ın bize takdim ettiği Peygamberimiz (s.a.v.) ve O’nun Sünnet’i, şüphesiz ki bizler için çok büyük önem arz eder. Zira Cenab-ı Hakk’ın kendisine vermiş olduğu yetki sayesinde O’nun Sünnet’i dinde hüccettir. Kur’an’dan sonra o gelir. O (s.a.v.), Allah’ın dinini son derece büyük bir özveri içerisinde tebliğ etmiş ve insanlığın kurtuluşu için büyük bir gayret göstermiştir. Allah’ın elçisi melek Cibril O’na gelmiş, ayetleri bizzat getirmiştir. Hayatını ortaya koyarak tebliğini devam ettirirken tehditlere karşı “bir elime ayı, diğer elime de güneşi verecek olsanız, vallahi bu davamdan asla vazgeçmeyeceğim,” diyerek azim ve gayretini ortaya koymuştur. O, Allah’ın insanlığa “rahmet olarak göndermiş” olduğu sevgili ve seçkin Peygamberidir. Salât ve selâm O’nun üzerine olsun.
Durum böyle iken ve “kendisine itaatin Allah’a itaat olduğu” Kur’an-ı Kerim’de defalarca belirtilmişken, O’nun Sünneti'ni hafife almaya çalışan insanlara rastlıyoruz. Şüphesiz ki bu, büyük bir sapıklıktır. Halbuki, Allah’ın Kitabını mü’minlerin elinden alamayacaklarını anlayan Haçlı zihniyeti, Sünnet’e yönelerek ona saldırmaya başlamışlardır. Zira Sünnet’i ortadan kaldıracak olurlarsa, artık Kur’an’la amel etme imkânı kalmayacağını çok iyi biliyorlardı. Hatta onu bile tartışmaya açmayı planladılar. Bunun için Hadislere nice iftiralar atmaya çalıştılar. Bu saldırılarını güya (!) ilmî temellere de oturtmaya çabaladılar.
Ne yazık ki farklı şekilleriyle de olsa bu yıkıma katılan içimizden nice beyinsiz insanlar da kazandılar. Onlar vasıtasıyla kitap, dergi, gazete, televizyon, internet vb. yayınlarla, zehirlerini halâ kusmaya devam etmektedirler. Bu gerçeği kavrayamayan gafiller ise, bindikleri bu felâket atını sürmeye devam ediyorlar. Tabii ki bu durum, dini ilimlerde cahil olan nice insanımızın yanlış bir yola girmesine sebep olmuştur, olmaya da devam etmektedir.
Bütün bunları dikkate alarak onlara cevap veren ve Sünnet’in konumunu ortaya koyan ilim adamlarımızın gayretleri takdire şayandır. Bu çabanın devam etmesi gerekir ki, nesillerimiz sapmasınlar. Özellikle hadis sahasında otoriter olan hocalarımızın her fırsatta bu önemli konuyu anlatması ve genç nesillerle halkımızı bilgilendirmesi kendilerine bir borçtur. Çünkü bu, imanımızdır. İşte birkaç ayet-i kerime:
“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (3 Âl-i İmran 31)
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, sizi neden men ettiyse ondan geri durun! Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın cezalandırması çetindir.” (59 Haşr 7)
Bir ayet düşünün ki; “Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik,” (21 Enbiya 107) buyurur Rabbimiz!
Ey Sünnet’i, dolayısıyla Efendimiz (s.a.v.)’i hafife almaya çalışanlar! Ne diyorsunuz bu Hitab-ı İlahi’ye.
Sanki bir arkadaştan bahseder gibi O’ndan bahsedenler!
Allah’tan korkun! Yoksa size de mi var böyle bir iltifat ve şan? Hâşa!
O halde niye bu gaflet ve hıyanet? Allah tez zamanda tevbe nasip eylesin!
Rabbimiz bizleri ve nesillerimizi Kur’an ve Sünnet’i hakkıyla anlamış, İslâm’ı özümseyerek yaşamış, mü’minlere yol göstermiş ve bu uğurda nice çileler çekmiş Ehl-i Sünnet âlimlerimizin ve mezhep imamlarımızın yolundan ayırmasın! Anlıyoruz ki ‘Ehl-i Sünnet’ tabiri boşa denmemiş.