Hz. Peygamberimiz’in (sav) ifadesi ile evveli rahmet, ortası bereket ve sonu cehennem azabından kurtuluş olan mağfiret ayı Ramazanı Şerif’e bir kez daha kavuştuk.
Bu nimeti bizlere bahşeden Rabbimiz’e (cc) sonsuz şükürler olsun sonsuz hamd ve senalar olsun.
Bütün hatalarımıza, isyanlarımıza ve günahlarımıza rağmen bu nimetin şükrünü daha uzun seneler hakkıyla ede edebilmemizi niyaz ederiz.
Geçen yılda idrak ettiğimiz Ramazan ayından bu yana aramızdan ayrılan kardeşlerimize arkadaşlarımıza ve tüm müslümanlara rahmet ve mağfiretler dileriz.
Rahmet sofralarının açıldığı bu kutlu günlerde tutulacak oruçların, yapılacak iftar ve sahurların, kılınacak teravihler ve diğer nafile namazlar ile verilecek zekât ve sadakaların Rabbimizin katında en güzel bir kabul ile kabulünü ümid ederiz.
Recep, Şaban derken sayılı günlerde beklediğimiz Ramazan ayı hilaline kavuştuk ve bereketli nisan yağmurlarından daha diriltici özellikte olan Ramazan ayının rahmet ve mağfiret sağanağına kavuştuk.
Ramazan ayının temel özelliği bilindiği üzere dinimiz İslam’ın temel şartlarından biri olan Oruç ibadetinin eda edilmesidir.
İkinci temel özelliği ise Kerim kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bu ayda nazil olmaya başlamasıdır.
Bundan dolayıdır ki milletimiz Ramazan ayında oruç tutmanın yanında kerim kitabımıza daha bir yönelir ve mukabele adı verilen karşılıklı Kur’an hatmine her zamankinden daha çok özen gösterir.
Özellikle son senelerde Ramazan ayının okullarında tatil edildiği yaz aylarına denk gelmesi ile Kur’an öğrenmede ve öğretmede ayrı bir güzellik yaşanmaktadır.
Okulların tatil olması ile birlikte açılan yaz Kur’an kurslarının başlaması; Kur’an’ın yeni nesillerce öğrenilmesi adına güzel bir zaman dilimi oluşturmaktadır.
Tekâmül kursu diyebileceğimiz kurslarda ise, Kur’an-ı okuyabilenlerin tecvit öğrenmeleri hatta meal ve tefsir dersleri almaları artmaktadır.
Gündüzleri tutulan oruçlarla hayatımızı şekillendiren Ramazan ayında kılınan teravih namazları ise gecelerimizi nurlandırmaktadır.
Memleketimizin nerede ise tamamında cemaatle kılınan Teravih namazı ise, Müslümanların tek vücut olmalarının en güzel şekilde dışa yansımasıdır.
İlk oruçtan son oruca kadar tüm sahur ve iftarların her gününün hatta her anının ayrı bir güzellikle yaşanması ise sadece bu ayın güzelliğidir.
Kinlerin, öfkelerin, küskünlüklerin unutulduğu birlik ve beraberliğin bir kez daha tahakkuk ettiği, kardeşliğimizin pekiştiği, yardımlaşmanın zirveye ulaştığı, şeytanların zincirlere vurulduğu, kalplerin yumuşatıldığı ve tüm hata ve günahlarımıza tevbe ederek tekrar Müslümanlaştığımız bir ay olan Ramazan ayını sahuruyla, iftarıyla, teravihiyle, teheccüdüyle, Kadir Gecesi’yle, hiçbir aya nasip olmayan rahmet ve bereketiyle “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” diye karşılıyoruz.
Bu kutlu ay nedeniyle yapılan maddi hazırlıklar kadar hatta daha fazlasıyla yapılan manevi hazırlıklar neticesinde ise, en azından oruçlarımızın avam orucundan havas orucuna dönüşmesini ümid ediyoruz.
Bu düşünce ile tekrar tekrar “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” derken “Bize de gel ey Ramazan ayı” diyoruz.
Oruçlarımızı tutarken “Tut bizi de ey oruç” diyoruz.
İftar vakitlerinde türlü nimetlere şükürler içinde iftarlar ederken “Sen de bizimle iftihar et ey Ramazan ayı” diyoruz.
29 gün kadar sürecek bu cennet yolculuğu yarışında belli derecelere ulaşılmasa da, tüm oruç ibadetine katılanlara sonunda ''BAYRAM'' madalyası takılacağını biliyoruz görünmeyen kutlu eller tarafından.
Ramazan ayını Hz. Peygamber’in (sav) sahih sünnetine uygun şekilde değerlendirerek dereceye girenlerin ödülünün ise kıyamet gününde Cenab-ı Allah (cc) tarafında arştan başka hiç bir şeyin gölgesi olmadığı zamanda verileceğini de Rasulullah’tan (sav) öğrendik.
İdrak ettiğimiz Ramazan ayında tüm Müslümanlar olarak elde edeceğimiz derecelerin, geçmiş Ramazan ayı derecelerinden daha önde olması ümidiyle “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan”.