Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "...Ey Allah'ım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan beyaz elbise gibi olayım. Allah'ım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka." (Buhârî, Müslim)
Hiç tereddütsüz su bir ilham kaynağıdır. Evrende her şeyin bir ana maddesi (arke) vardır. Bu öz, bu yaratılış nüvesi varlığın yetişme ve değişme kayağıdır. İnsan su cevherini ana iksiri gördüğünden beridir âdem olmuştur. Adem dünyadan ilk yaratılan adam, ilk peygamber, beşer, insanoğlu anlamlarında. Latince yokluk ve hiçlik anlamlarını da barındıran bir kelime. Uzatmayalım âdem, su gibi dört oluşturucu ögedir ve aslımızdır.
Aslında aslımıza anlam verebilmek çabasıdır hayat. Dahası su gibi akıp giden ömre, dahası günlerce güçlenen, gitgide eriyen çaresizleşen bedene, eriyen maddeye, insana anlam verebilme çabası.
İnanç ve kültür dünyasında su, hayat, sonsuzluk, bereket ve kutsallığı ifade eder. Sahip olduğu bu anlam zenginliği dolayısıyla su, birçok mitoloji ve dinî düşünce içerisinde her zaman var olagelmiştir. En çok beğenilen Leylâ ile Mecnun’ u yazan Fuzuli’nin “su” kasidesini1 -maalesef ki sadeleşmiş durumuyla- okuyunca çok etkilenmiştim. Kaside bir naattır evet; Hz. Muhammed'i (sav) övmek, ona duyulan sevgi ve saygıyı ifade etmek için yazılmıştır. Gökyüzünün mavisinde, akıp giden nehirde (Dicle) su çağrışımı anafikirdir ve sizi anlamla buluşturur. Etkilendim: Bulutlar (gaz), sıvı su, (denizler, göller), katı su, buz, (kar, dolu, buzullar) sürekli olarak ”su döngüsü” olarak bilinen döngü içinde değişik fiziki hallere dönüşüyor. Manevi açıdan suyun halleri bende üç özellik anımsattı: Geçmiş, şimdi, gelecek. Belki de yıkamadan maksat, geçmişten kirlerin arınması yağmur, kar ile, yıkanmışlık durumu maddi temizlik hâl-i hazıra, tevbe ile günahlardan uzaklaşma istikbâle ümit ile bağlanmaktır. Dahası bu temizleyici, söndürücü ve dökücü ögelerin hepsini sudan başlayarak en soğuğuna varıncaya kadar zikretmek üslûbda mübalağa sanatıdır. Buna mukabil kiri gideren, ortadan kaldıran suyun azizliğine vurgu/te’kit içindir.
Kimliğimizi tanıyalım! Su, kan pıhtısı… Etkilenmemek mümkün mü ‘su’ dan. Hayat kaynağı su. Canlılık. Ne yazık ki gitgide çoraklaşıyor insanoğlu. Ne demek istiyorum? Bir insan vücudundaki su miktarı yaşa göre değişir. Örneğin, yeni doğmuş bir bebeğin vücudu (%75) , yaşlı bir kişiden iki kat daha fazla sudan oluşur. Şöyle ki İnsanoğlu ‘gazelini dökmüş ağaç gibi’ olur yaşlandıkça. Ölümü bekler durur adeta! Su olmazsa toprak çoraklaşır, deri kırışır. Genç, kaslı bir kişinin vücudundaki su, yaşlı, yağlı bireyin vücudundaki su miktarından fazla su içerir. Hayati organlarımız da farklı miktarlarda sudan oluşur. Beyin, akciğerler, kalp, karaciğer ve böbrekler çok fazla su içerir. Kemiklerimizin bile neredeyse sülüsü/üçte biri sudan oluşmaktadır! Su eksikliğinden en önce zarar gören organlarımızdan biri ise beyindir. İçilen su miktarının beyin üzerindeki etkisi üzerine önemli etkisi vardır. Su, beynin en iyi vitaminidir. Beyin sulanmaz, beyin kurur! Beyindeki su dolaşımının bozulmasının, beynin kurumasına etkisi kaçınılmaz. Beynimizin yüzde 80’i sudan oluşuyor ve bu yüzden beyne su takviyesi yapmak gerekiyor. Günde 8-10 bardak kadar su içilmezse beyin kurur ve algı kalitesi düşer. Hayat su ile başlamıştır ve susuz yaşam olanaksızdır. Kesin bir şey var; su hayat kaynağıdır!
Su gibi “aziz” olmak deyimi neden söylendi acaba? Suyun temizleyicilik özelliği bulunmakta ve bunu yaratıcısından almakta; bu yüzden azizdir su… Suyun en önemli özelliklerinden biri de hayatın, verimliliğin ve bereketin kaynağı olmasıdır. Hatta gökten inen su (yağmur), rahmet diye anılmakta ve bereketi temsil etmektedir. Çünkü toprak ve insan, su ile hayat bulmakta ve tabiat onunla canlılık kazanmaktadır. “Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?” Vâkı’a Suresi, ayet 69. Bilim onun buluttan geldiğini sanır. Oysa ilim, o su indiren bulutun arkasındaki “Kudret’i (gerçek güç, gerçek erk) görür. Aynı su ile sulanan bahçelerde çeşit çeşit meyveler yetişir. Kiminde kiraz, kiminde incir, kiminde elma. Her ağaç meyvesinde özünü yansıtır. Cevherini açık eder. Denizdeki istiridyeler incilerini, toprak altındaki yılanlar zehirlerini aynı yağmurdan almaktadır.
Su, yönünü bulmak isteyen varlık! Her şey akar; su, tarih, yıldız, insan ve fikir. Necip fazıl, ontolojiye ait her ne varsa aktığını Sakarya Türküsüne almıştır. Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur. Mevlânâ Celâleddin Rûmî‟nin Mesnevi Adlı Eserinde Su metaforu cevheri simgeler. O, bütün kaynağı içinde bulunduran, bütün cinslerin kendisinden meydana geldiği cevher. Su “fos et origo” yani bütün varoluşun kaynağı. Su, her şeyin kaynağı olması yönüyle de büyük bir değere sahiptir. Ayrıca su, belli bir şekle sahip olmadığından tüm şekilli varlıklardan daha güçlü kabul edilir. Çünkü su, hem her şeyi değiştirir ve yeniler hem de su içindeki hiçbir şey önceki halini devam ettiremez. Sadece su ile değil, kar ve buzla da mikropları iyice temizlemek… Hataların arasının doğu ile batının arası gibi uzak olması… Gerçek temizlik; tevbedir, abdesttir, namazdır. Gerçek temizlik; çorak yüreklerimizi hüzün yağmurlarıyla, mazlumlar için döktüğümüz gözyaşlarımızla yeşertmeyle ve yetimlerin yüzlerine tebessümler kondurarak olur.
Ya susuz kaldığımızda vaveyla koparmamıza ne dersin? Bir bardak suda fırtınalar kopardığımızda! Ya su aldığımızda! Mevlana’nın gemi su ilişkisinde olduğu gibi, aynı kaygıyı, endişeyi taşır, çığlığı atabilir misin? Mevlânâ, dünya-insan ilişkisini, gemi ile su arasındaki ilişkiye benzetir. Bunlardan biri yoksa diğeri de bir anlam ifade etmez. İşte bu manada, geminin yol alması, menziline ulaşması, nasıl üzerinde bulunduğu suya bağlıysa ve nasıl onsuz olmuyorsa, insan için de dünya ve dünya hayatı, böyle bir öneme sahiptir. Zorunluluk olarak da geminin yolu deryadan, insanın yolu dünyadan geçer. Bu zorunluluk ve bağımlılık, arzulanan hedefe güvenli bir biçimde ulaşabilmek açısından, beraberinde bir takım önlemlerin alınması mecburiyetini getirmiştir. Bunlar, suyun geminin altında olması, hiçbir şekilde onun içine sızmaması gibi değişmez şartlardır. Aksi halde gemiyi yüzdüren ve onu menziline ulaştıran su, bir yolunu bulur da içeri sızar ve geminin içine girerse onu batırır ve helakine neden olur. İşte dünya da insan için böyledir. Bu sebeple insan da gönül teknesine dünya deryasından onu helâke sürükleyecek bir sızıntı sokmamalı, dünyevi olan her şeyi, meşruiyet ilkesini zedelemeden, araç olarak kullanmalı, hiçbir zaman amaç haline getirmemelidir. Gençken, sağlıklıyken “temiz olmayı”, “temiz kalmayı” becerebilmeliyiz. Su akarken testiyi doldurmalıyız.