Görebildiğimiz her şey hayat dediğimiz canlılığın bir parçasıdır. Can ve canlılık anlamına gelen “Hayy” veya “el hayyü” kelimesinden türemiş olan HAYAT her şeyi içine alan bir yapıyı oluşturur. Nitekim şu görmüş olduğumuz veya rüzgar gibi hissettiğimiz yarı soyut varlıklar da dahil olmak üzere hepsi bir bütünün parçası olarak hayatı yani canı ve canlılığı meydana getirmektedir. Hava candır ve hava olmazsa can da, canlılık da olmaz.
Su hayattır ve su olmazsa canlılık da hayat da olmaz. Onun için Allah (c.c) Enbiya suresinde “Biz canlı olan her şeyi sudan yarattık.” buyuruyor. Toprak da hayattır ve çok daha geniş anlamıyla yeryüzü canlıdır ve cana can katmaktadır. Allah yeri ve göğü yaratınca onlara: “İsteyerek veya istemeden gelin, dedi.” onlar da “isteyerek geldik (Allah’ım) dediler.” Arz ve sema konuştular. Bunun yanında ateş, ışık ve zaman da hayattır. Bir tohumun veya yumurtanın canlanması için gerekli olan tüm etmenler hayatın bir parçasıdır. Bunlardan biri olmadı mı hayat (canlılık) olmaz.
Bu saydıklarımız veya saymadığımız daha yüzlerce madde ve cisim hem kendileri canlıdırlar hem de yeryüzünün halifesi olan biz insanlara canlılık vermektedirler. Bizim bunlarla olan bağımız, ilişkimiz vücudumuzdaki bir organımız gibidir. Vücudun başı olmasa veya kalbi olmasa vücut ne işe yarar. Nasıl ki vücudumuzun her bir uzvunu korumak durumundaysak, hayatın bir parçası olan varlıkları da korumak mecburiyetindeyiz. Bu koruma görevinde en kıymetli husus suyu koruma görevidir.
Suyu korumak belki de insanoğlunun en mühim görevidir. Su candır ve canlıdır. Su olmasa atmosfer, oksijen olmaz, tohum çimlenmez, İnsan, bitki ve hayvan yaşayamaz. Zaten şu dünyadaki varlıkların ana kaynaklarını en aza indirgeyerek söyleyecek olsak; yeryüzündeki bütün varlıkların var oluşlarının yapısını oluşturan iki unsur arz ve semadır. Bunlar da bir birini sarmalamış, birbirinin varlığını oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla su; hem sema hem de arzın beraber ürettiği bir üründür.
Biz bu canlı olan suya sahip çıkıp suyun sahibine (Allah’ımıza) kulluk yapmalıyız. Suya yeterince ve akıllıca ve de imanlı bir biçimde sahip çıkıp onunla barışmazsak o bize küser ve çeker gider.
Bu saymış olduğumuz varlıkların bir de ölüm yüzleri vardır. Sadece çekip gitmekle kalmaz kızarlarsa da öldürürler. Su boğarak öldür; Firavun’u öldürdüğü ve Nuh Kavmini helak ettiği gibi. Ateşin intikamı daha çetindir. Yürekleri dağlayan yanı da vardır, ateşin.
Eğer Allah’tan ister, su ile de aramızı bulur ve israf etmezsek, Allah bol bol su verir. Peygamberimizin bir Cuma günü hutbedeyken Allahtan yağmur istemesi ile tam bir hafta durmadan yağmur yağdıran Allah, Mülk suresinde de “sizin suyunuz gitse size suyu kim getirebilir” tehdidi ile suyun baki olmadığını ve elimizden gidivereceğini haber vermektedir.
Kafirle ve Mü’min olanların su ile bağları birbirinden ayrıdır. Kafirle suyun bağı adalet ölçüsünde, israf ölçüsünde ve düzgün iş yapma ölçüsündedir. Ama Müminle suyun bağı israf, düzgün iş yapma ve adalet ölçüsünde olduğu gibi abdest, gusül ve ibadetler ölçüsünde bir bağı vardır.
Allahtan yağmur su bereket isteyelim Allah isteyene verecektir, yeter ki istemeye yüzümüz olsun. Yoksa önümüzdeki yıllar sıkıntılı yıllar olarak bizi bekliyor gibi
Kur’an’ın ifadesiyle, Allah bizleri altlarından ırmaklar akan cennetlerinde buluştursun.