Hz. Ömer'in devletin işlerini yaparken kullandığı mum ile kendi işlerini yaparken kullandığı mumun ayrı olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Bilhassa idari alanda büyük bir kıvançla örnek olarak gösterilir hep Hz.Ömer. Millet olarak güzel şeyleri anlatmayı seviyoruz da...iş anlattıklarımızı hayatımıza yansıtmaya gelince aynı duyarlılığı gösteriyor muyuz?
Misal bir ayet bir hadis duysak, hep başkalarına hitap ediyor diye düşünüyor hiç kendi üstümüze alınmıyor, çevremizde o ayet ya da hadis için muhatap birilerini buluyoruz hemencecik. Biz hep ''Dini, siyasi önemli işlerle'' meşgul olduğumuz için bizi kastetmiyordur ayet ve hadisler! Halbuki Kur'an ve hadislerin tek muhatabı tek tek hepimiz değil miyiz? Öyle olmasa hakkı kim koruyacak?
HAK KAVRAMI NEDİR?
1- ''Gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin olan şey'' Her zaman ve her şart altında doğru olan şey demektir. Hak; iyi, güzel, doğru, faydalı ve adil olandır. "Batılın zıttı. Çoğulu hukuktur. Hak
Kur'an'ı Kerim'de 247 yerde geçer. Aynı anlamda pek çok hadiste de yer almıştır.
2- Hukuka uygunluk, adalet.
KAMUDA KUL HAKKI
Müslümanların Kur'an'ı Kerim kavramları üzerinden tefekkür etmesi ve bu kavramları yaşamında tatbik etmesi çok önemlidir. İslam'a inanan insanların yeniden dindarlaşması ehemmiyet arz etmektedir. Dindarlaşma söylemden ziyade fıkhın uygulanıyor olmasıyla ölçülür. Her alanda fıkha uymak ve dolayısıyla kamu işlerinde de özellikle helalleşmesi mümkün olmayan kamu malına olan hassasiyetin öne çıkarılması ve kamunun doğru tarif edilmesi gerekir. Türkiye'de yolsuzluğa hırsızlık sıfatı yakıştırılıyor.
Misal bu konuda hükümet yanlısı ilahiyatçı bir 'hoca' "Yolsuzluk Hırsızlık Değildir" şeklinde makale yazmıştır. Aslında yolsuzluk hırsızlık değil, emanete ihanettir! Yani daha şedit değil midir? Emanete ihanetin cezası hırsızlıktan daha ağır ama insanlar bunu bilmediği için hırsızlıktan daha hafif görülüyor. Bu çok önemli bir detaydır. Kamu görevi yapanlar, denetleyenler ve hukuk bu konuda daha hassas olmalıdır. Kul hakkı basit bir kavram değildir. Savaş meydanında şehid olmuş kişinin dahi üstünde kul hakkı varsa cennete giremeyeceği söylenmektedir. Bu konuda Hz.Peygamber(sav)'in ciddi uyarıları vardır. Hayber Savaşı sırasında Peygamber(sav)in ashabından birkaç kişi ''Falan şehid, filan şehittir...'' dediler sonunda birinin yanına varıp ''Bu da şehittir.'' dediler. Bundan dolayı Peygamber(sav): ''Hayır! Ben onu aşırdığı bir hırka yahut yağmurluktan dolayı cehennemde gördüm.''buyurdu. Yine, ganimetlerden çalan kölesi için; (...Cehennemde takacağı) Ateşten bir pabuç tasması, yahut ateşten iki pabuç tasmasından bahsetti. (Müslim: 115)'
Adiyy b. Amire el-Kindi(ra)rivayetle Peygamber(sav) şöyle söylemiştir: “Sizden herhangi bir kimseyi memur tayin ettiğimizde, o bizden bir iğneyi veya iğneden daha değersiz bir şeyi gizleyecek olursa bu bir hıyanettir. Kıyamet gününde onunla gelir.”
Görüldüğü gibi ganimetten en küçük şeyler (iğne timsal verilmiştir) bile alınsa yerinin cehennem olacağını söylemiştir Allah Rasulü. Kaldı ki kamu mallarını haksız yere alan, kullanan, israf eden, korumayan neyine güvenmektedir?
DEVLETİN MALI DENİZ YEMEYEN KERİZ(DOMUZ) MU?
Bu cümle literatürde 'Atasözü' diye geçse de atasözü değildir. Nereden geldiği, kimin söylediği belli olmayan ve yanlış ifadeye açık bir cümledir. Muhtemelen ya din düşmanlarınca içimize sokulmuş, kasıtlı yayılmış ya da kimi bazı atasözlerinde olduğu gibi zamanla değişikliğe uğramış, yanlış anlaşılmıştır. Allah rızası için ilay-ı kelimetullah uğruna asırlarca mücadele vermiş bir ecdadın böyle bir sözünün olması esasen mümkün değildir. Mamafih Peygamber(sav): ''Kimi bir işte görevlendirip (yaptığı işin karşılığı olarak) bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey (kamuya) hainliktir.'' (Ebû Dâvûd, İmâre, 9-10) vb. gibi hadisler vardı.
Allah muhafaza bir kere haram girmeye görsün Müslümanların midesine, devletin hazinesi içlerinde paylaştırılır, öylelikle Allah (CC) bereketi kaldırır, ekonomi tepetaklak olur, ülkede sefalet yayılır. Fakir fukara inim inim inlerken, kimse bu iniltileri duymazlar. Bu doğrudan emanete ihanettir.
DİNDAR KİŞİ EMANETE İHANET ETMEZ
Ülkeyi 70 küsur yıldır muhafazakarlar yönetmektedir. Fakat ne yazık ki muhafazakar iktidarların devlet malına gereken özeni göstermediği bir yana istismar edilmiştir çoğu kez. Rahmetli Özal'ın ''Benim memurum işini bilir.'' sözünü rüşvete kapı araladığını iddia edenler olmuştur. Bununla birlikte Cemaat-Ak Parti kavgasında o zaman Başbakan olan Sn. Cumhurbaşkanı'nın “ne istediniz de vermedik” sözü hafızalarda yerini korumaktadır. Daha örneği olan bu kabil sözler tarih sayfalarına kaydedilmiştir.. Halbuki millet seçim yaparken iktidarlara sadece devleti geçici bir süre halk adına idare etme yetkisi vermektedir. Bu yetki maalesef siyasilerce işlerine geldiği şekilde kullanılmaktadır. Devletin mahiyeti toplum nazarında bilinmemektedir. Halk devletin kendisi olduğunu ne yazık ki idrak edememektedir. Dolayısıyla asırlardır devletten aşırılan malların kendinden alındığının farkında değildir. Durum böyleyken memur olsun olmasın çoğu kişi eline fırsat geçtiği zaman aynı şekilde kamu malını haksız yere almaktan çekinmemektedir. Bir de oğlunu-kızını, yakınlarını vs bir yerlere yerleştirmek için araya aracı koyanlar var.
KPSS puanı üzerinden kamuda görev almak isteyenlere mülakatta (önceden belirlenmiş isimlere) yüksek puanlar verilerek hak gaspı ve liyakat katli yapıldığına dair toplumdan şikayetler gelmektedir.. Daha işin başında haram helal kriterleri çiğnendiği için kamu malı ve görevinde gereken hassasiyet ortaya konmamış oluyor.
İDARECİ VE KAMU PERSONELİ SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR
Evvela kamu düzeninin adil ve güvenilir olması gerekir.
Personel seçiminde kişinin siyasi kimliğinden ziyade elbette liyakat sahibi olup olmadığına bakılmalı, ondan sonra görev verilmelidir. Sistemi kurgularken; ahlak, adalet, eşitlik ve liyakat esaslarının öncelenmesi, oto kontrol sisteminin olması, sorumluluk, hak ve rızanın ortaya konması icap eder. İş emek ve hakkaniyetli olmak, şahsi menfaatlerin kamu üzerinden elde edilmesinin önüne geçilebilmesi için kişinin hakkını alıyor ve aldığına da kâni olması lazım.
Bunları ortaya koymadan salt maneviyat vurgusu ile kişiyi baş başa bırakmak başarıdan ziyade riyakarlığı doğurur. Manevi telkin ve hizmet içi eğitimler de mutlaka olmalı ancak bu sadece tamamlayıcı olarak yapılmalı. Devlet kurumlarında görev yapan ya da devlet işi alanlar, devlet malının emanet olduğunu bilmeli, kendi malından daha dikkatli davranmalıdır. Devlet hazinesi harcanırken milletin menfaati gözetilmeli, bir kuruş bile ziyan edilmemelidir. Çünkü bunda, tüyü bitmemiş yetimler de dahil, milyonların hakkı bulunmaktadır.
Tavandan tabana herkesin devlet malı hususunda son derece titiz olması, küçük bir miktar nakitin dahi zimmete geçmesinden özenle kaçınılması elzemdir. Zira kamuya ait mal milli servettir. Buna hıyanet etmek, yetkiyi kötüye kullanmak, kul hakkını girmektir ve büyük günahtır. Nice dindar görünümlü, kul hakkı konusunda özen gösteren insanın mevzubahis devlet parası olunca benzer hassasiyeti göstermediği görülmektedir. Muhafazakar kesimden pek çok kişi ki bunların içinde dini fetva yetkisi olanlarda bulunmaktadır, devletin malına 'ganimet' nazarıyla bakmaktadır. Ülkenin idari sisteminin Cumhuriyet olması, %99 Müslüman olan( hadi bu oran biraz daha düştü diyelim) halkın vergisi, tüyü bitmemiş yetimlerin, gariban işlerin alın teri, fakir-fukara Müslümanların hakkı olan devlet malını ganimet görüp yağmalaması mı gerekir? Sadece soruyoruz!
Bu konu hakkında söylenecek o kadar mevzu o kadar soru vardır, lakin nedense dindar kesim kul hakkı kavramı üzerinde ne yazık ki neredeyse hiç durmuyor.
Kul hakkı yeterince önemli değil midir ki pek kime gündeme getirmiyor?
Sizce dindarlık bu mudur?
Hasıl-ı kelam devlet malını zimmetine geçirenler hakkında Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:
''Kim emanete (kamu malına) hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir ve onlara haksızlık edilmez.'' (Ali İmran 161)
Selam ve dua ile...
Kaynak: TDK İslamiyet Ansiklopedisi
Feyzullah Aydoğan
(Maaile 70. sayı)